Singularity Çağında Şeytan ve Vesvese – Ali Aksoy

Kuran’da İblis‘in, Şeytan‘ın insanlara fısıldadığı, vesvese verdiği ve hatta yandaşlarına vahyettiği anlatılır. Şeytan da, insanlara her yönden ama görünmez bir biçimde yaklaşacağını, vaadlerde bulunacağını, doğru yolun ortasında pusu kurup oturacağını ve nihayet “ihlasa erdirilmişler” hariç herkesi nankörlüğe sürükleyeceğini vaad ve taahhüt eder.

Dini inanışa göre; Şeytan ilk icraatını, Adem ve Havva’ya “sonsuz bir ömür” ve “bilgelik” vaad edip, onların cennetten kovulmalarını sağlayarak yerine getirmiştir.

Vesvese, his, vahiy, ilham gibi soyut kavramlar zihin ve inanç dünyamızı uzun zamandır şekillendiriyor.

Tüm çaba ve araştırmalara rağmen, “ruh” isimli “beden dışı” düalist arkadaşa henüz erişememiş olsak da, insan davranışının hatta insanın kökeni hakkında eskiye nazaran çok daha fazla miktarda kanıtlı argüman ve verilere sahibiz.

İnsanın en temel itkisinin DNA olduğunu, o daha bir tek hücreden ibaret olduğu günden ölümüne ve hatta ölümden hemen sonrasına kadar DNA’nın beyinde ve vücutta neredeyse her şeyi şekillendirdiğini, düzenleyip idare ettiğini, bazı şeyleri var, bazı şeyleri yok kıldığını biliyoruz.

Ve dahası, biyolojik insan makinasına ait bu en temel yazılım olan DNA’nın önceden ve sonradan da müdahale edilebilir olduğunu da öğrenmiş bulunuyoruz.

Önceden müdahale edilebilir diyorum çünkü, DNA yüzmilyonlarca yıldır bir çok dış etkenin tahribatına maruz kalmıştır. Öyle virüsler vardır ki, gelir eşey hücresindeki genomun bir yerini kurcalar ve bozar. Kimisi bununla yetinmez, bu bozmayı kendi DNA’sını ekleyerek yapar. Hatta kimisi daha da ileri gider, tabiri caizse Ahmet’ten aldığı bir DNA parçasını götürüp Mehmet’e enjekte eder. Bu “vesvese” görmüş DNA kodu yavrulara intikal eder. Büyük bir hasara yol açmışsa yavrular diğerlerine göre avantajsız olur ve DNA’nın yolculuğu biter.

Yok eğer yaşamsal bir dezavantaj ortaya çıkmamışsa ve hatta faydalı bir sonuç hasıl olmuşsa, o virüsün “vesvesesi“, diğer bir deyişle imzası milyonlarca yıl sonra dahi açılıp bakılabilir bir halde kalır.

Şaka gibi ama gerçeğin ta kendisi olan bu evrimsel mekanizma, diğer tüm canlılarda olduğu gibi insanın evriminde de görev ifa etmiş ve hatta insan ile primatların ortak bir atadan geldiğine dair “kesin bir kanıt” olarak pek sağlam bir evrim argümanı haline gelmiştir.

Bizi biz yapan en temel etki parametresi DNA olduğuna ve bu DNA da özgün (saf) olmadığına göre, bizi biz yapan hususlara başka canlıların müdahale edebileceği gerçeğini de kabul etmiş bulunuyoruz.

DNA hakkında bilgimiz ilerleyince, bunun insan müdahalesine de açık olduğunu öğrendik ve başlangıç aşamasında genetiği değiştirilmiş bitkiler var ettik.

DNA’larına bir “vesvese” verdik ve yaşıyorlar !

Sonra sıra hayvanlara geldi. Onu da başardık. Onlar da yaşıyorlar !

Sonra sıra insanlara geldi, tamam o kadar rahat olmadı ama “hiç bir şey olmadıysa da yine de bir şeyler olmuştur” tadında işler yaptık. Ebeveynlere, çocuklarının nasıl olmasını istediklerini sorabilecek bir eşiğe geldik. Yetenek ve kapasite açısından bunun daha ötesinde olduğumuz kesin. Bu yeteneğin bir yerlerde gizli gizli test ediliyor olma olasılığı da pek ama pek yüksek.

Vel hasılı kelam, bizi biz yapan DNA manipüle edilebilir bir şey. Ana yapı malzemesine dokunabiliyorsan, hayatın her şeyine dokunabilirsin.

Tam böyle bir aşamada, derin okyanus vadilerinin, karanlık ve soğuk girizgahlarını keşfetmeye çalışır gibi eş zamanlı olarak insan beyninin derinliklerini, neokorteks mucizesinin en küçük kıvrımlarını ve bu kıvrımlardan derinlere, en derinlere inen mikro ölçekli dehlizleri, aksonlar boyunca ilerleyen elektron tünellerini, bilgi yollarını da araştırdık. İnsanın ve hatta kadim zamanlardan bu yana ruh olarak isimlendirilen bilincin, farkındalığın ne idiğine dair nice bulgular elde ettik.

Gördük ki, her ne kadar uçsuz bucaksız okyanuslar gibi derin ve büyük bir saha da olsa, insan beyni dışarıdan müdahalelere açık olma potansiyeli taşımaktadır.

Çok gelişmiş, süper hızlı bir bilgisayar gibidir. Yine DNA yazılımına dayanır. Fakat, insanın işletim sistemi DNA temelli olsa da, DNA dışındaki şeylerin etkisinde kalarak evrene ait tasavvurumuzda her şeyi etkileyebilir, herhangi bir tasavvur oluştururken de her şeyden etkilenebilir.

Psikolojik manipülasyonun ötesinde, aynı virüslerin eşey hücre DNA’sına bir şeyler enjekte etmesinde olduğu gibi, içine bir şeyler “enjekte” edilebilir.

Doğru sinyaller, doğru elektrik akımları vasıtasıyla nöronlarla “aynı dil” konuşulabildiğinde, ona daha önce onda olmayan veriler aktarılabilir. Herhalde, virüslerin DNA’ya bir bilgi eklemesini “vesvese” kelimesi ile tabir etmemi abartılı bulanlar, insan beynine dışarıdan veri enjekte edilmesini vesvese olarak tabir etmeme ses çıkarmayacaklardır.

Çünkü “vesvese” nin kendisi değilse de, işlevi tam olarak budur.

Şimdi düşünüyorum… Bu insanlık, insanlara çeşitli yol ve yöntemlerle, tıp ile, epigenetik ile, transhümanizm ile şununla bununla “sonsuz bir ömür” vaad ediyor…

Bu insanlık, insan beynine, bilincine dışarıdan bilgiler, düşünceler enjekte etmeyi, kadim tabirle vesvese vermeyi başardı başaracak…

Ve soruyorum: Yoksa aslında Şeytan biz miyiz ? Veya, Singularity döneminde ortaya çıkacak / çıkarılacak bir Şeytan‘ın apaçık yaratıcıları mıyız?

Ali Aksoy – 9 Eylül 2020

Singularity Çağı hakkında Ali Aksoy’un aşağıdaki yazılarını okumanızı öneririz:

Tekillik (Singularity) Kavramı Hakkında – Aslında Singularity Nedir ? – Ali Aksoy

Yaratıcılık Açısından Yapay Zeka, Makine Ögrenmesi ve Tekillik – Ali Aksoy

Singularity Çağında Ahir Zaman Tanrısı

Gelecekte uyuyup geçmişte uyanmak: Bu kaçıncı ölmen ?