Adalet Hukuk Yargılama Kanun Nizam Yasa varmış…

Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarında, hukukun nasıl bir “silah” gibi kullanılabildiğine hepimiz şahit olduk. Yargılama sürecinin ana kavşaklarını ele geçiren organize suç örgütünün, hukuk adı altında her türlü yasa dışı faaliyeti nasıl da göstere göstere, fütursuzca yapabildiğini, manşetlerden okuduk, televizyonlardan izledik.

Tabi, bu olaylarda mağdurlar genelde etkili ve yetkili isimler olunca ve bir de “dönemin” hükümetinin hayat memat meselesi olarak görmesi söz konusu olunca, bu olay magazinel bir nitelige karışarak daima göz önünde oldu.

Halbu ki, bu konu meselenin gercekten sadece görünen kısmıdır. Bu buzdağının altında aslında daha büyük bir “hukuksuzluklar” yığını vardır ve görünen kısımdan hem daha büyük, hem daha yaygın hem daha eski ve süreklidir.

Medeni olamamış bir milletin hukuk sisteminin makus talihidir. Makus talihidir çünkü hukuk, gerçek bir adalet arayışı için değil, “mış” gibi yapmak için vardır. Hukuk varMIŞ, adalet varMIŞ, bağımsız yargılama yapılıyorMUŞ, hak ve adalet arama özgürlüğü, hukuk güvenliği varMIŞ gibi zannedilsin diye yapılır.

Esasen avukatlık mesleğini bırakmama da neden teşkil eden bu ağır tabloyu kanıtlamak hiç de zor değildir. Hemen her yerde, her adliyede üç beş dakika dikkat kesilseniz mutlaka ama mutlaka sarih ve hemen biraz önce meydana gelmiş bir numunesine rastlayabilirsiniz.

Bu yazıyı da, taraflarına ait bilgi bu yazı için pek gerekli olmayan ve basına da yansımış bulunan bir olayı duyduktan sonra yazıyorum.

Balıkesir’de annesine aşı yaptırmak için sağlık kuruluşuna götüren bir kişi (erkek), kendisine o sırada aşı bulunmadığı, ismini listeye almaları halinde en kısa zamanda kendisini arayacakları bilgisinin verilmesi üzerine fevkalade sinirlenerek, odada bulunan hemşireleri yumruklamaya başlıyor. Hemşirelerin bağırtısı üzerine dışarıda sıra beklemekte olan bir beyefendi odaya girip saldırgana müdahale ediyor. Saldırgan bu defa bu beyefendi ile boğuşmaya başlıyor ve hatta onu bacağından bıçaklayıp kaçıyor. Daha sonra bu şahıs Jandarma’ya teslim oluyor. (Ben mesleki tecrübemden bu teslim olma sürecinin nasıl yapıldığını, hangi tedbirler alınarak, görüşmeler yapılarak teslim olunduğunu çok iyi bilirim de bu yazıda buna girmeyelim)

Jandarma kişiyi adliyeye teslim ediyor. Mahkeme, saldırganı adli kontrolle serbest bırakıyor.

Hemen her hukukçunun bilebileceği gibi burada hem birden fazla kişiye karşı işlenmiş silahlı (ağırlaştırıcı unsur) yaralama hem de bunun çok otesinde, memur kişilere karşı görevi sırasında, görevi nedeniyle (ağırlaştırıcı unsur) işlenen bir suç var.

Pandemi surecinin hassasiyetleri, sağlık çalışanlarının üstlendiği riskler, ağır çalışma koşulları, gösterdikleri fedakarlıklar bir arada düşünüldüğünde, yaygın uygulamamıza göre kesinlikle tutuklu yargılanması gereken bu şahıs, adeta ödüllendirilir gibi serbest bırakılıyor. Zaten halk nezdinde haklı olarak zerre kadar güvenirliği kalmamış olan adalet mekanizması bir darbe daha alıyor.

Sonuç olarak demek istiyorum ki, Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarında, organize bir suç örgütü tarafından gösterile gösterile sergilenen abartılı hukuksuzluk faaliyeti, aslında memleketin her yerinde eskiden beri ve halen zaten istikrar icerisinde, hem de herhangi bir suç örgütüne mensub olmayan, her seviyedeki yargı mensupları eliyle zaten sürdürülmektedir.

Memleketimizde, tüm kamu kurumlarıda “liyakat” sözcüğü sakıncalı bir kavram haline geldiği için ülkemize adalet önümüzdeki on yıllarda bile uğrayacak gibi görünmüyor.

Tüm bunlara rağmen biz yüzde doksandokuzu müslüman olan bir millet olabiliyoruz.

Yersen !

Ali Aksoy – 11 Eylül 2020