Alevilik ve Tercihli Toplum Düzeni

Bir zamanlar, Cem Uzan başbakan adayı olduğu sıralarda halk içinde “Cem Uzan vaatleri” diye bir tabir dolaşıyor, kimileri de bu vaatleri espri konusu yapıyordu. Mesela, Cem Uzan’ın “Cumhurbaşkanı’nı halk seçecek” vaadi tersine çevriliyor ve “Halkı Cumhurbaşkanı seçecek!” deniyordu. Bunu ilk duyduğumda sesli güldüğümü hatırlıyorum. Ne var ki, o yıllarda ben Alevilik hakkında hiç bir şey bilmiyordum ve aslında Alevi Bektaşi öğretisinde bunun bir benzerinin bulunduğundan habersizdim.

Alevilikte 4 kapı 40 makam öğretisinde 4 kapı; Şeriat, Tarikat, Marifet, Hakikat olarak adlandırılır. Şeriat makamı, herkesin içinde olabileceği bir seviyedir. Yani herhangi biri kişisel tercihi ile müslüman olabilir, kendisini islam dairesinin içinde tanımlayabilir. Tarikat seviyesi ise, kişinin pir önünde ikrar vermesi ve cem erenlerinin buna onay vermesi ile geçekleşir. Yani kişinin iradesi ile vereceği ikrara ek olarak, kişinin yaşayacağı Alevi toplumunun üyelerinin buna onay vermesi gerekmektedir. Diğer bir deyişle; Alevi Bektaşi toplum yapısında halkı Cumhurbaşkanı seçmese de Alevi toplumunun kendisi seçmektedir. Peki nasıl olabiliyor bu ?

Toplumumuzda pek çok kişinin bu sürecin nasıl işlediği hususunda bilgisinin olmadığını bildiğim için daha önce başka bir vesile ile özetle anlattığım hususları burada tekrar etmek durumundayım.

Alevi Bektaşi öğretisi; doğduğumuzda kendimizi içinde bulduğumuz tesadüfi toplum yerine, bir tarikat çatısı altında ikrar ve rıza ile girilebilen, “tercihli” bir toplum yapısını önerir.

Alevi Bektaşi inancının temel değerlerine göre; Alevi Bektaşilik, Alevi ana ve babadan doğma gibi tesadüfi veya şehadet getirme gibi amaçsız ve pek de bir anlam ifade etmeyen, basit bir yöntemle gerçekleşemez. Alevilik, reşit ve evli bireyin Pir ve Cem Erenleri önünde açık seçik ikrar vermesi ile mümkün olabilir.

Ocaklar arasında ufak tefek farklılıklar bulunabilse de bu tören, özetin özeti bir anlatımla şu şekilde gerçekleşir:

Alevi toplumuna katılmaya niyet eden ve mutlaka reşit ve evli olması gereken kişi bu dileğini Rehber denen Pir yardımcısına iletir. Rehber; ileride Talip olarak adlandırılacak olan “Muhib”e (sevgi duyan, sevgi besleyen, bir anlamda sempatizan olan kimseye) işin mahiyetini anlatır. Bu kişi nihayetinde bir ikrar ceminde, bütün toplumun huzurunda Pir önüne getirilir. Pir huzurunda talibin dileği tekrarlanır.

Bu şahsa şu söylenir:

Gelme, gelme !

Eğer gelirsen dönme, dönme !

Öl ikrar verme, öl ikrarından dönme !

Gelenin malı, dönenin canı gider !

Bu yol demir leblebidir, çiğneyemezsin !

Ateşten gömlektir giyemezsin !

Kıldan ince, kılıçtan keskindir, yürüyemezsin !

Gelme !

Sen şimdi git, biraz daha düşün, sonra istersen tekrar gel.

İşin orijinalinde Muhib / Talip bu korkutucu öğüt ve uyarıdan sonra cemden çıkarılır ve bir yıla yakın bir süre Rehber’in gözetiminde olur, yolun inceliklerini öğrenir, denetlenir. Sonra cemaate girmeye istekli ise tekrar Pir huzuruna çıkar. Aynı seremoni tekrarlanır. “Gelme !” diye başlar, gelme diye biter. Yine cemden çıkarılır.

Talip ancak üçüncü başvurusunda, eğer cem erenleri yani o yörede, o köyde yaşayan ALEVİ TOPLUMU kabul ve rızalık verirse Aleviliğe, Alevi toplumuna kabul edilir. Kişinin ana babasının dini, talibin mali durumu, cinsi cibilliyeti, makamı, mevkisi, ünvanı sorulmaz ve buna bakılmaz. Cem, makamlı, mevkili, namlı ünvanlı insanların değil, gerek kadın, gerek erkek olsun hepsi bir ve eşit olan canların meydanıdır. Aleviler bu cem meydanına “Hak meydanı” , “Ulu Divan” gibi isim verirler. Bazı deyişlerde “Er meydanı” diye geçer. Burada güreşilen şey diğer insanlar değil, insanın her türden kötücül yönleri, eşitsizlikler, bitmek tükenmek bilmeyen arzulardır. Kadın olsun, erkek olsun kendini bu erdeme eriştiren ve İnsan-ı Kamil olana “Er” veya “Eren” derler. Dolayısıyla cem katılımcılarının adı da cem erenleridir. Cemlerde okunan deyişlerin, nefeslerin bir çoğu “Hey Erenler” diye başlar…

Alevi toplumunda Pir de; sadece temsiliyeti başarılı olduğu müddetçe muteberdir. Pir / Dede / Mürşit / Baba gibi ünvanlarla anılan önder, cem meydanına her geldiğinde önce Cem Erenlerinden bu Cemi yönetmek için rızalık ister. Cem erenleri yani ALEVİ TOPLUMU rıza gösterirse Cem’i yönetebilir. Yetkisi sadece cemi yönetmektir. Kararları Cem Erenleri yani toplum verir. Oturduğu post ve makamı Hz. Muhammed’i temsil ettiği için kendisine karşı, temsil ettiği makama yakışır bir saygı ve hürmet gösterilir. Cem erenlerinin topluca birliği, kendi deyişleri ile “Cem Birliği” şu yazıda belirttiğim ve rahmetli Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ten alıntıladığım şekli ile “Tanrı”yı temsil eder. Bundan dolayıdır ki, cem meydanı Hak Meydanı’dır, Ulu Divan’dır. Talipler için her derde derman bulunan yerdir. Tanrı’ın Arş ve Kürsü’sü göklerde değil, ikrarlı canların Hak Meydan’ındadır. Her iş, rızalık sorularak yapılır. Alevi Toplumunun her bir üyesi yılda bir defa yapılan “Görgü Cemi”nde; bütün toplumun (temsili olarak Tanrı’nın) karşısına çıkarılıp dar’a kaldırılır. Görülmek istediğini belirtir. Pirin elini tutar ve post önünde secdeye kapanır. Pir; cem erenlerine özetle şunu söyler;

Bu can eli Er’de, yüzü yerde; görülmek ister. Ey cem erenleri; sizler bu candan razı mısınız ? İçinizde bu candan alacağı vereceği, davası, husumeti olan var mı ? Varsa şimdi çıksın söylesin. Söylediğiniz Meydan’ın, sakladığınız sizin !

Cem erenleri; “Allah Eyvallah” derlerse Can görgüden geçmiş ve rızalık kazanmış olur.

Böylece; sadece Alevi toplumuna girmek değil, o toplumun içinde yaşamaya devam etmek de her yıl tekrarlanan bir törende alınacak “rızalık” ile mümkün olabilmektedir.

“Tarikat” kelimesinin konjonktürel anlamı sebebiyle muhtemelen pek çok Alevinin de farkında olmadığı şey, “ikrar” ile sadece “Hak Muhammet Ali” yoluna değil, Alevi Bektaşi toplumunun içinde yaşamaya da talip olunduğudur. Yani muhibin ikrar verme dileği aynı zamanda; “Ben bu köyde, sizin aranızda, sizin içinizde yaşamak istiyorum” talebidir. Aynı köyde oturan ve ikrarlı bir ana babanın evladı, oğlu, kızı da olsa reşit olduktan sonra bu ikrarı vermeden toplumda barınmak, yaşamak mümkün değildir. Aleviler ikrarsız kişiyi kendilerinden görmezler. İkrarsız ve görgüsüz (görgüden geçmemiş) kişi, Aleviler için potansiyel riskler barındıran, diğer bir deyişle terbiye edilmemiş, ne yapacağı belli olmayan ve diğerlerine zarar verme potansiyeli yüksek olan bir kişidir.

Hz. Muhammed’e atıfla söylenen “Müslüman, diğerlerinin kendisinden emin olduğu kimsedir” sözü Alevilikte tam olarak yaşama yansıtılır ve bunun pratiği kesin kurallarla belirlenmiştir. Kendisinden emin olunmanın göstergesi kişinin ikrarlı olması (nasıl davranacağı, ne yapacağı ve ne yapmayacağı hususunda söz vermesi) ve toplumun da bunu hem ilk katılışta hem de her yıl görgü ceminde onaylaması / izin / rızalık vermesidir.

Görüleceği üzere, sünni gelenekte bilinen “tarikat” kavramı ile Alevilikteki “tarikat” kavramı arasında çok temel ve ciddi farklılıklar bulunmaktadır. Sünni tarikatlarda birlikte yaşama ilkesi yok iken, Alevilikte tarikat demek bir köyde bir yörede karşılıklı rızalık esasına göre ve elbette Alevi Bektaşi yol erkan öğretisine uygun biçimde “birlikte yaşamak” demektir.

4 Kapı esasının diğer aşamaları yani “Marifet” ve “Hakikat” aşamaları ise canların bireysel gelişimleri ile ilgili olup toplumsal niteliği daha düşüktür. Fakat tarikat kesin olarak toplumsal yaşama düzeni ile sıkı sıkıya bağlı bir kavramdır. Sadece bir inanma biçimi değil, özel olarak “birlikte yaşama” biçimidir.

Elbette Aleviler de şehirleşme ve köyden kente göç süreci ile birlikte eskiye dair pek çok hasletlerini kaybettiler. Devletin ve diğerlerinin asimilasyon gayretlerine ek olarak şehirleşme süreci de Alevilere ait olan yukarıda özetlemeye çalıştığım “Tarikat ve tercihli toplum düzeni” prensibini yok etti. Şehir demek, ne idiği belli olmayan “diğer” her türden insanla tesadüfi olarak bir arada yaşamak demektir ve Alevi Bektaşi geleneği ile taban tabana zıttır.

Her ne kadar şehirlerde cem evleri, Alevi Bektaşi dernek örgütlenmeleri üzerinden alevi kimliği yaşatılmaya çalışılsa da bunun asla eskisi gibi olmadığı bütün alevilerin ortak kabulüdür.

Aleviler uzun zamandır şehirleşme ve diğer asimilasyon politikalarına karşı ne yapmaları gerektiğini tartışıyorlar. 45 -46 yaşlarından sonra Hak Muhammet Ali yoluna gönül vermiş bir insan olarak bu meselelerde yazıp çizen, konuşan mümkün olduğunca çok sayıda kişiyi dikkatlice takip etmeye çalışıyorum. Ve maalesef, konunun yukarıda açıkladığım kısımlarının ekseriyetle göz ardı edildiğini görüyorum. Yani bir şehirde, birisi şu mahallede, diğeri bu mahallede, biri orada, biri şurada oturan ve muhtemelen birbirlerini pek de tanımayan kimseler cem kurabilirler ve bir “tarikat” olabilirler mi ? Hiç sanmıyorum.

Eskiden, Alevilerin neden yüzyıllar boyunca kapalı bir toplum olarak kaldığını merak eder ve genel açıklamaya bakarak ben de bunun en önemli sebebinin maruz kaldıkları takibat, asimilasyon ve tehditler olduğunu zannederdim.

Şimdilerde anlıyorum ki, burada mesele sadece takibata maruz bırakılmış bir topluluk olmak değildir. Mesele, arzulanan şeyin zaten bu olmasıdır. Arzulanan şey; tercihli toplum düzenidir.

Kiminle yaşayacağına karar vermek yani; “Halkı, halkın seçmesi”dir.

Ali Aksoy, 07.02.2022