Aslan ve Teke – Ali Aksoy

Ormanlar kralı aslan yaz sıcağının altında hüküm sürdüğü toprakları süzüyordu. Güneşin ışıkları yelesini parlatıyor, görkemine görkem katıyordu.

Derken bir ulak korkarak ona yanaştı ve kanat çırparak yere konup dedi ki “Ey haşmetli efendim, sizi rahatsız etmek istemem ama şaşılacak bir haber aldım”.

Aslan: Nedir o şaşılacak olan haber ?

Ulak dedi ki; ben buyurduğunuz gibi yurdu gezip gözlüyorum. Keçilerin arasına geldiğimde orada değişik ve iri bir teke gördüm. O, bir teke olmasına rağmen kocaman memeleri vardı. Ayrıca boynuzu gökteki hilali kıskandıracak kadar büyüktü. Beni gören bütün keçiler kaçıp saklanacak bir yer aradılar. Fakat teke kaçmadı. Senin bu halin nedir diye sordum.

Teke bana dedi ki; benim şu diğerlerinin hepsinden farklı ve görkemli olduğumu görmüyor musun ? Bir teke olduğum halde, memelerim süt dolu. Boynuzlarım hiç bir tekede emsali görülmemiş bir büyüklükte. Neredeyse göklere değecek.

Ben tekeye bu nedendir diye sordum. Teke bana bakıp güldü. “Ey akılsız ulak, bendeki harikuladeliği görmeyecek kadar kör müsün ? Atalarıma verilmiş bu diyarda artık efendi benim. Bende gördüğün sıra dışı hâller benim egemenliğimin alametidir. Bu ormanın krallığı bana verilmiştir.”

“Ormanın kralı bunu onayladı mı” diye sordum.

Bana “Eğer onaylamamış olsa bu harika özellikler bende olurmuydu” dedi.

Öfke ile bana hamle yaptı. Sizin yüce emirleriniz gereği cevap vermedim, geri çekildim.

Siz efendim, bu duruma ne buyurursunuz ?

Aslan dedi: Güzel ulak, sadık ulak, ben niçin kralım biliyor musun ?

Ulak: “Kral da bilen de sizsiniz efendim” dedi.

Aslan: Şu yelelerime bir bak… Adeta bir güneş halesi gibi değil mi ? Bana krallık veren şey o dur ki, ben her habere hemen öfkelenmem. Acizlerin kendini bir şey zannetmesine hemen kızmam. Aksi taktirde, şu ormandaki her canlının boğazına yapışmam gerekir. Bütün canlıların boğazına çöksem ben kime krallık yapacağım? Sükunet, vakar, olgunluk, bilgelik eşlik etmeyen bir kuvvet ancak zalimlerde olur. Krallık, zalimlerin değil, adillerin sanatıdır.

Ulak; “Haşmetli efendim, o halde bekleyelim.” dedi ve arkasını dönmeden, derin bir saygı ile Aslan’dan uzaklaştı.

Aradan bir miktar zaman geçti. Ulak, Aslanın huzuruna tekrar yaklaştı ve;

“Asil efendim, ormanlarımızdaki karıncaların kraliçesinden bir elçi geldi, size bir mesaj iletmek ister”

Karıncaların elçisi, arslanın huzuruna geldi ve dedi ki;

“Ey haşmetli kral hazretleri… Biz boyutça sizden çok küçüğüz. Buna rağmen bu güne kadar sizden hiç bir adaletsizlik ve zarar görmedik. Varlığınıza müteşekkiriz”

“Derdiniz nedir ey karıncalar” dedi Aslan.

Karınca elçisi dedi ki: “Ey görkemi yaz güneşi gibi parıl parıl parlayan efendimiz; ormanın uzak diyarlarında bir Teke, ormanların kralı benim diye gezip yürür. Bizim bir cemaatimize denk gelip, onlardan kendi egemenliğini tanımalarını istemiş. Onlar “Biz, Aslan’dan başka efendi bilmeyiz” deyince onları sert toynakları ile ezmiş. Neredeyse göklere değen boynuzları ile yuvalarını darmadağın etmiş. Sonra bataklıktaki kurbağalara, ateş böceklerine de aynısını yapmış.”

Aslanın kaşları çatıldı. Dedi: Karıncaları ve kurbağaları anladım da ateş böceklerine nasıl musallat olmuş ?

Ulak söze karışıp dedi ki: “Yüce efendimiz, toynaklarını kayalalara vurarak kıvılcım çıkartıp ateş yakıyor. Ateş böceklerini davet edip onlara hile ile zulmediyormuş”

Aslan oturduğu yerden öyle bir öfkeyle kalktı ki, etraftaki bütün canlılar Aslan’ın kendilerine saldıracağını zannetiler.

Aslan öyle bir kükredi ki, huzurdaki ulak ve karınca elçisi hariç herkes kaçıp saklanacak bir yer aradı.

Aslan konuşacak sakinliğe erinceye kadar kükredi de kükredi… Her kükremede ulak, kanat çırparak bir kaç adım geri çekildi.

Aslan o kocaman yüzündeki kocaman gözlerini ulak ve karınca elçisine yönelterek dedi ki, “Çekilin yolumdan ! Ben o tekeyi buluncaya kadar karşıma kim çıkarsa onu paramparça edeceğim”

Oturduğu yerden biraz ilerlemişti ki, koca koca boy vermiş otların arasından eşlerinden genç olan biri önüne geçti.

“Ey haşmetli efendi. Sizi hiç böyle görmemiştim. Sizi bu halinizle çok çekici buluyorum. Şu taze bedenimle ilgilenmez misiniz ?”

Aslan “Çekil önümden” dedi. Benim adımla krallık taslayan tekeye gideceğim. Senin bedeninle değil onun kana bulanmış etiyle ilgileneceğim.

Yoluna devam etti. Otlak alanın sonunda Tilki ile karşılaştı.

Tilki hemen önünde eğilerek; “Yerlere ve göklere kükreyen kralımız, size iletilen haberi öğrendim, sizi çok öfkeli gördüm. Öfke ile hareket etmenin size zarar vermesinden korkarım. Güçlüler ince düşünmezse güçleri yok olup gider, zayıflara bile yenilebilirler” dedi.

Aslan: Akıl küpüm, senin ince hesabı iyi bildiğini bilmiyor muyum? Ama senin bilmediğin bir şey var.

Meraklanan tilki kulaklarını Aslan’a çevirip pür dikkat dinlemeye başladı.

Aslan: “Krallara krallık ünvanını veren şey adalettir. Benim tebamdan bir densiz, başka kullarıma zulmederse, bu benim kral olmadığım anlamına gelir. Hiç bir kral bunu kabul etmez. O tekeyi bulup, boynuzunu ve kıllı derisini etinden sıyıracağım. Ona tabi olanlara da aynısını yapacagım” dedi.

Tilki: “Pençeleri gövdem kadar olan yüce efendim, lütfen düşünmeme ve hesaplamama müsaade edin. Bu işin artısı, eksisi nedir? Faydasını, zararını tartmama izin verin.”

Aslan tam öfke ile Tilki’ye hamle yapacakken “Buldum” dedi Tilki.

Aslan: Ne buldun, dedi.

Tilki dedi ki; “Efendim, bu tekenin ucu neredeyse göklere değecek bir boynuzu varmış. Sizin bu boynuzdan korkmadığınızı ve ondan hiç bir zarar görmeyeceğinizi de biliyorum. Fakat, krallar işlerini kendileri yapmazlar. Emrindekilere yaptırırlar. Size yaz güneşi gibi parlayan cemaliniz kadar parlak bir önerim var.”

Aslan merakla dinlerken Tilki konuştu: Efendim, siz onu pençelerinizle öldürmeyin, zehirle öldürün. İzin verin Akreplerin kralından etkili bir zehir isteyeyim O zehir tekeyi öldürsün.”

Aslan: O halde, o Akreplerin kralına benim emrimi ilet ve beni takip etsin.

Akrep, Aslanı takip etmeye başladı.

Uzun yollar gittiler ve önlerinde kurt olan bir avcı grubunun yakınına geldiler.

Kurt, Aslanın kokusunu alır almaz avcılara işaret verdi ve “çabuk saklanın” dedi.

O bunu söylerken Aslan onları görmüş ve çevik bir hamle ile bir anda onların önüne atlamıştı.

Aslanın bu heybeti ve cesareti karşısında avcı grubu ellerini kaldırarak yere çömeldi. Aslan homurdanarak onların arasında yürümeye başladi, o şimşek çakan gözlerini her bir avcının gözüne dikiyor, avcıları korkuttukça korkutuyordu. Derken beraberlerindeki kurdun önüne geldi.

Baktı ki, bütün avcılar ellerini kaldırmış halde yere çömelip teslim olmuşken, önlerindeki Kurt başını eğmiyor, kuyruğunu indirmiyor.

O kocaman kafasını, Kurdun burnunun ucuna kadar yaklaştırıp, ölüm simgesi çakmak gözlerini Kurda dikti ve buyurdu:

Sen ve şu yere sığınmış adamlar… Kimsiniz, burada ne yapıyorsunuz.

Kurttan önce arkadaki avcıların lideri söze karıştı: Ey en yüce Kral, biz evimiz için rızık arayan avcı erkekleriz. Bu kurt bizim dostumuzdur. Bize koku alma gücüyle avlarımızın yönünü söyler, bize yol gösterir.

Aslan: “Pek ukela bir şey bu” dedi Kurda bakarak. Kurt hiç istifini bozmadan burnunu göklere doğru kaldırdı ve derin derin ulumaya başladı.

Aslan iyice öfkelenerek gözleri hiddetten kıpkırmızı olmuş bir halde dedi ki: Benim karşımda, ölümüne ramak kalmışken göklerde kime uluyorsun ?

Kurt dedi ki: “Biz Kurtlar sadece göklerdeki makamında oturan her şeyin efendisi olan krala uluruz. O, makamında yeleleri güneş halesi gibi olan bir Aslan’dır. O’ndan başka kral tanımaz, O’ndan başka kimseye de minnet etmeyiz.

Aslan’ı bir kahkaha aldı…

Bir süre güldükten sonra dedi: Sen o aslanı gördün mü ?

Kurt: Hayır, görmedim dedi. Ben onu görmesem de makamı bizim için kutsaldır. Biz, O’nun makamına hürmet ve tazim göstermekten gocunmayız. O göklerin ve bütün canlıların en kudretli efendisidir.

Aslan: O zaman şu yelelerime ve görkemime bak… Gökteki güneşten ne farkım var. Senin göklere bakarak uluduğun aslan benim” dedi.

Kurt, bir arkasında duran avcı liderinin cimciklemesiyle durumu hemen kavradı ve derhal ön ayaklarını uzatıp, başını ayaklarının arasına saklamak istercesine yere doğru eğildi de eğildi….

Aslan buyurdu: Kurt, seni sevdim. Bana tazim gösterdiğin için değil, savaşmaya yarayacak pençelerin, dişlerin ve delicesine cesaretin olduğu halde, sadece gerçeğin karşısında eğilip teslim olduğun için. Bu bir krallık alametidir. Çünkü krallar güçlerini kullanmakla değil, onu kime karşı kullanacaklarını ve kime karşı asla kullanmayacaklarını bilerek kral olurlar. Kralların asaleti güçlerinden değil, güçlerine eşlik eden bilgelik ve merhametten gelir. Seni gerçekten sevdim. Kendime yakın hissettim. Şimdi ben, krallık iddia eden ve tebama zulmeden bir Teke kabilesini yok etmek üzere yola çıktım. Onların hepsini yok edeceğim. Göklere değdiği söylenen boynuzlarını güçlü dişlerim arasında kıtır kıtır ciğneyip un ufak edeceğim. Kıllı bedenlerini pençelerimle parça parça ayıracağım. Sonra, onların oturmasına müsaade ettigim yurtlarını onlardan alıp sana vereceğim. Gökte ben duracağım. Yerde, vekilim olarak sen duracaksın. Bu artık senin hakkındır.”

Kurt dedi: Efendim, teveccühünüze müteşekkirim. Size karşı saygısızlığımın bağışlanmasını dilerim. Şu çelik tırnaklı pençelerime, delip parçalayan dişlerime ve ölüm saçan gözlerime güvenin. Bırakın, size karşı baş kaldıran o melun Teke’yi ben haklayıp işini bitirivereyim. Ormanın efendisine karşı hadsizlik etmek sonra onun adıyla O yüce efendinin tebasına zulm etmek, yerde fitne ile Tuğyan’a kalkışmak ne demekmiş, o soysuza bir öğreteyim.

Avcılar dediler: Ey yüce efendimiz, biz zaten kırk haneden kırk er olarak evlerimize rızk götürmek için yola çıktık. Atlarımız rüzgardan hızlıdır. Oklarımız şimşek gibidir. Cesaretimiz dillere destandır. Bize müsaade edin, hem sizin kutsal amacınızı gerçekleştirelim, hem de evimize yiyecek bir rızk götürelim.

Aslan dedi: O halde beni dinleyin. Bir kralı kral yapan şey danışmanlarına ve onların adil ve güzel öğütlerine uymasıdır. Ben, Tilki’nin öğüdü ile Akreplerin kralını yanımda getirdim. Siz avcılar oklarınızın ucuna Akrebin zehirinden sürün. Böylece, o Teke, kendisini kral yapacağını zannettiği şeyler tarafından yok edileceğini görsün. Ne kötü akıbettir, tam da kötü fikrini tatbik edeceğin, her şeyin senin lehine sonuçlanacağını zannettiğin bir anda seni taşıyacağına güvendiğin dalların kırılmasıyla yere kapaklanıp kalmak. İşte, hainlerin sonu böyledir. Ummadıkları yerden vurulurlar. Fakat, iyilik ve erdeme çağıranların basıp dayandığı dallar göklerin efendisine seslenir ve derler ki, “O yüce ismin hakkı için bize dayanma gücü ver. Bizi iyiliklere mani olanlarla bir tutma. Adımızı iyilerle beraber an. Üzerimize öyle bir yağdır ki, kökümüz aşk bulsun da dallarımız göklerdeki görkemli makamına dogru uzansın. Rahmetine ulaşmak isteyenlere göklere dek uzanan sağlam bir merdiven yap bizi. Sana açılan yapraklarımıza sevginden ve Rahmetinden yağdır. Işığın dallarımıza ve yapraklarımıza yol göstersin.”

Aslan sözlerini bitirdiğinde bir de ne görsün, bütün canlılar etrafında toplanmış, hepsi baş eğmiş ve boncuk boncuk gözleri, çiğ düşmüş taze siyah üzüm taneleri gibi yaşla dolu bir halde kendisinden emir bekliyor.

Aslan dedi: Akrep, Kurt ve avcı kabile haricinde siz hepiniz yerinizde durun.

Derken yürüye yürüye Teke’nin yurduna vardılar.

Acvılar Teke kabilesine göz açtırmadı. Krallık ilan eden Teke kayalara doğru kaçarken, kayanın başında göklere doğru uluyan kurtla burun buruna geldi.

Kurt Teke’ye dedi ki; efendim izin vermiş olsaydı seni şimdi şuracıkta haklamıştım.

Derken avcılardan birinin zehirli oku Teke’nin ciğerine isabet etti ve o oracıkta cansız düştü.

Olan biteni makamında izleyen Aslan dedi ki; Ya… İşte böyle… Biz mücrimlere aman vermeyiz. Krallar, böyle yaparak kral olurlar.

Sonra Tekenin yanına geldi. Onun boynuzlarını yerinden kopardı. Pençesi ve dişleri arasında bedenini parça parça etti.

Avcılar üç gün üç gece teke kabilesini tek tek toplayıp evlerine götürmek üzere sırıklara bağladılar.

Aslan, keçi yavrularının sağ bırakılmasını emretti. “Soyları bunlardan üreyecek, eğer içlerinde tekrar krallık iddiası ile zulmeden olursa ben muhakkak tekrar geleceğim” dedi.

Sonra, Kurdu önceden Teke’ye vaad edilip verilmiş yöreye kral olarak atadığını açıkladı.

Teke diyarının kenarındaki derelerden birine girip Teke boynuzunu un ufak ettiği dişlerini temizledi. Sonra diğer dereye gidip pençelerini yıkadı.

Derken akşam karanlığı çökmeye başlayınca, yuvaları yıkılan karıncaların, ezilen kurbağaların arasında yürüyerek makamına doğru yola çıktı. Ateş böcekleri yelesinin etrafında yıldızlar gibi ışık saçıyordu.

Son bir daha dönüp arkasına baktı. Teke diyarının yeni efendisi Kurt, onun bu durumunu görünce burnunu göklere doğru kaldırdı ve Aslan gözden kayboluncaya kadar uludu da uludu.

Ali Aksoy – 12.08.2021