Bu başlıkla egemen bir fikrin sahiciliğini düşünsel bir turnusol kağıdı ile sorgulamak istiyorum. Bu da nereden çıktı ? Şuradan çıktı: Son günlerde özellikle Twitter’da, neredeyse gündem olan her başlığın altında, çocuklarının dermansız bir hastalığı sebebiyle dijital bir dilenci haline getirilen anneler görüyorum. Yazı içerisinde başka örnekler de vereceğim…
Çaresizliğe terkedilen bu annelerin evlatları sağlıklı bir şekilde büyüseler, askere gitseler ve bu toplum için şehit olsalardı alkışlayacak olan hakim fikir, o çocuklar şimdi amansız bir hastalığın pençesinde kıvranırken kılını bile kıpırdatmıyor… Peki neden ? Nerede o, bireylerin kendisini feda etmesi beklenen “kutsal topluluk”, “kutsal değerler”, “erdemli davranış” lar ?
İşte bir yalanın foyası böyle ortaya çıkar. Demek ki, benim için herhangi bir fedakarlığa razı olmayan bir toplum için ben feda olmalıymışım ! Yersen, şirin ve yaldızlı bir fikir !
Peki ben, “pire için yorgan yakmayı” mı salık veriyorum ? Evet… Tam olarak evet… Çünkü, eğer bu yapılmazsa o erdem dediğiniz şey bütün sahiciliğini, bütün kutsaliyetini kaybeder.
Ezberci akıllar için fevkalade sevimsiz bir fikirdir. Toplum için kendini feda eden bireyi, kendisi gibi bir birey olarak değil de bir “şey” olarak gören, empati duygusunu tamamen kaybetmiş sahtekarların, toplumla birlikte devşirilen kendi mutlulukları için, çıkarcı, ikircikli, baştan sona laf salatası olan sözde erdemlerine vurulmuş ağır bir fiskedir çünkü… Bundan dolayı sevimsizdir. Hatta onlara göre mantıksızdır da… Bir canın, hayatta yegane ve en temel varlığı olan canını toplum için vermesini, feda etmesini türlü uyduruk öykülerle sevimli gösterirler ama kendileri o birey için bitlerini bile vermezler. Çünkü bu uyduruk öykülerle sonuç olarak kazanan; sorumsuz bir toplum içinde korunan kendileridir, kendi menfaatleridir.
Bunlar, eğitimli, iyi büyücüler oldukları için genelde fakir tabakanın çocuklarıdır “vatan, millet, din iman aşkına” feda edilenler. Zira bu uyduruk öyküler en çok bu kesimi büyüler. Bahsi geçen “vatan” içinde bir tek çakıl taşına malik olmayan garibanlar, görkemli mülkleri, kat kat apartmanları, banka hesaplarından taşan paraları, fabrikaları, dolu gardropları, ayakkabı koleksiyonları olan “muhterem” zatlar için feda olmalıymış. Mülk sahibi olmayanlar, başkaları kendi mülk ve zenginlikleri içinde hoşça keyif sürsünler diye kendini feda etmeli, şehit falan olmalıymış…
Bir delikanlıya, “Hadi evladım, benim yatlarım, katlarım var, zevk ve servet içinde yaşıyorum, benim bu şekilde yaşamaya devam etmem için bazılarının kendisini feda etmesi lazım. Sen benim refahım için kendini feda eder misin” diye sorsalar, kendileri için feda olacak kimseyi bulamazlar. Ama aynı dileği, “vatan, millet, sakarya” öyküsü ile süsler ve tertemiz vicdanları büyülersen bunu gerçekleştirebilirsin. İşte bunların marifeti bundan ibarettir. İyi büyücüdürler…
Bu elitlerin destek verdiği iktidarlar da, daima bunlar lehine iş görürler… Bu büyücülerin anlattıkları “kutsal” masalları, devlet ideolojisi haline getirirler. İlle devlet olmasına gerek yok… Mesela PKK gibi bir örgüt bile olsalar, aynı masalların farklı versiyonlarını görebilirsiniz. Çünkü toplumlar, sürüler masallarla yönetilir. İlk çağlardan beri olmakta olan hep budur.
Şef ve büyücü ittifakının en iyi marifeti böyle ortaya çıkar.
Şimdi, günümüz Türkiye’sinde; zenginlerin yatlarına ucuz mazot verirken, pırlantanın KDV sini %1’e indirirken, faiz gelirini gelir vergisine dahil etmezken, şirket karları ortaklara dağıtılmadığı ve yeni bir yatırıma yönlendirildiği müddetçe verginin konusu yapılmazken zarar görmeyen devlet hazinesi; SMA hastalığından muzdarip olmuş körpe fidanların tedavi masraflarının karşılanması halinde zarar görüyor…
Yuh olsun sizin anlattığınız tüm uyduruk masallara !
Yuh olsun sizin sahte erdemlerinize !
Her zaman söylüyorum, sizin için değil canımı; bitimi bile vermem !
Ali Aksoy, 05.11.2021
Bu yazının devamı olan şu yazıya da bakınız:
Elitlerin anlattığı şehadet masalının orjinali