Önceki yazıda “Elitlerin şehadet masalının orjinali” başlığı ile, şehitlik kurumunun dini orijinine bakmış ve bu konudaki ayetleri gözden geçirmiştik. Şimdi ise, bireyin toplum / sürü / koloni çıkarları için feda edilmesi eyleminin evrimsel kökenleri üzerinde duracağız.
İnsan; diğer bir çok memeli canlı türü gibi sosyal özellikler gösteren bir canlıdır. Sürü halindeki yaşamı kendisi icat etmemiş, diğer primat kuzenleri gibi ortak atalarından devralmış, diğer bir deyişle hazır bulmuştur. O halde şunu söyleyebiliriz ki, insanlar için sosyallik insan aklının ve evriminin fark yaratıcı bir sonucu değil, evrimin türlerin devamlılığı için ürettiği bir mekanizmadır. Evrim cenderesi içerisinde bazı canlı türleri için tek başına yaşam değil, sürüler halinde yaşam hayatta kalmak için daha elverişli sonuçlar vermiş ve az veya çok sayıda fertlerden müteşekkil sürüler, koloniler meydana gelmiştir.
Sürü halinde yaşamanın ve dolayısıyla sosyal olmanın temel itkisini evrim içinde tespit edebildiğimiz gibi, bireyin toplum veya sürü için feda edildiği örnekleri de evrim içinde görebilir miyiz ?
Arılar ve karıncalarda bunun en enteresan örneklerini hali hazırdaki gözlemlerimizden biliyoruz. Fakat bu iki tür de, memeli canlılar sınıfından değiller ve sinir sistemleri itibariyle memeli canlılar gibi acıyı deneyimleyebilecek bir mekanizmaya da sahip değiller. En azından şimdiki bilgilerimiz eklem bacaklılar ve omurgasızların böyle bir mekanizmaya sahip olmadıklarını gösteriyor. Biz, feda olmaktan bahsettiğimize göre, bir canlının acı çekmek pahasına, kendi için değil ama ait olduğu sürü için kendi aleyhinde bir edimde bulunmasını kastediyoruz.
Bazı kuş türlerinin mesela kargaların, sürü üyelerinden birine saldırılması halinde topluca düşman hedefe saldırdığını biliyoruz. Benzeri tutumu, Afrika antiloplarında, Bufalo sürülerinde, fillerde ve benzeri türlerde görüyoruz. Bir aslan sürüsü, sürü üyelerinden birine saldırdığında bahsettiğimiz otçullar sürü üyesini toplu bir şekilde savunma eğilimi gösteriyorlar. Sürünün güçlü, kuvvetli üyelerinin öne atılarak saldırı yapmakta olan aslanlara karşı ileri hamle yaptıklarını tespit edebiliyoruz. Bu hareket, canlı için ciddi riskler barındırır ve evrimin “hayatta kal ve çoğal” şeklindeki temel bencil yönlendirmesine aykırı bir tutumdur.
Pek tabi ki burada, bilinçli bir eylemden değil, tamamen iç güdülerle tetiklenmiş bir eylemden bahsediyoruz. Evrim mekanizması, bireyin yaşamsal varlığının devamını sürü içerisinde var olmasına bağlamış ise; atalardan yavrulara aktarılan genlerde bireyden önce sürünün var olmasını öncelik olarak görecek bir gen kombinasyonun daha elverişli olduğunun uygulamalı olarak ortaya çıkmış olması muhtemeldir. Çünkü o canlı türü için sürü ortadan kalktığında fertler zaten yok olacaklardır. Şu halde, gen kombinasyonun, uyma, itaat, liderlik gibi faktörlerle birlikte sürü için birlikte hareket etmeyi ve ölçülü risk almayı da içerecek biçimde şekillendiğini söyleyebiliriz.
Birlikte hareketin, sürünün selameti için risk alma davranışının; avlanma, savunma ve üremede görülen faydaları sebebiyle; bu özellikleri taşıyan fertlerin sağ kalması ve sonrasında üremesi ile seçilmiş olması mümkündür. Genlerinde bu itkileri barındıran canlılar, bu itkileri barındırmayan canlılara göre avantaj elde edecek ve bu avantaj zaman içerisinde kalıtsal bir özellik olarak sürünün yeni normali haline gelecektir.
İnsan türü de atalarından benzer bir genetik kombinasyonu miras almış olmalıdır. Böylece şunu anlıyoruz ki; gerek sürü halinde yaşamak gerekse sürü için birlikte hareket ve ölçülü risk almak insanın icat ettiği, insana özgü bir davranış modeli değildir. Sürü halinde yaşayan canlıların sürü içerisindeki statüsünü ve sürünün bütününü risk alarak koruması bir çok canlı türü için evrim sürecinde ortaya çıkmış evrimsel bir mekanizmadır.
İnsan farkındalık kazandıkça, kazandığı kültürel birikimlerle sürüden topluma doğru evirilecektir. Dün; bir sürü halinde yaşarken sürünün bütünü için alınan riskler de, kökeni aynı kalmak kaydıyla, bu defa toplum için ve fakat kazanılan kültürel değerlerle örtülü olarak sürdürülecektir.
“Ahlaksız Evrim” isimli çalışmamızda detayları ile irdelediğimiz üzere; zaten evrim süreci canlının hayatta kalması ve üremesi dışında hiç bir şeyi olumlu karşılamadığı, yani evrim için; iyi-kötü, helal-haram, sevap-günah gibi etik veya ahlaki değerler söz konusu olmadığı için, bu gün etik değerler eşliğinde takdim edilen toplum için kendini feda etmek eyleminin köken itibariyle etik veya ahlaki bir norma dayanması mümkün değildir.
Diğer bir deyişle; toplum için risk almak ve ötesinde kendini feda etmek eylemi her ne kadar günümüzde toplum içinde kültürel, ahlaki, etik olgularla süslense, örtülse ve başka başka nam adı altında takdim edilse de özünde canlıların varlığını devam ettirmeleri için tatbik edilmiş ve edilmekte olan evrimsel bir mekanizma ve bu mekanizmanın genlerde taşıdığı bir itkiden ibarettir. Hoşumuza gitsin veya gitmesin, evrim açısından biz insanların türlü şekillerde allayıp pulladığı bu edimin, canlıların hayatta kalması ve üremeye devam etmesi dışında hiç bir anlam ve önemi yoktur.
Bu aynı zamanda şu anlama gelmektedir: Hangi dinde veya hangi toplumda yaşadığın fark etmeksizin insan içinde yaşıyorsan aynı kavramlarla mutlaka karşılaşacaksın. Bu açıktan açığa Tanrı’nın değilse bile; bize göre makro bir etki kümesi olan evrim sürecinin açık bir buyruğudur. On yüz milyoncuk milyar tane canlı üzerinde test edilerek başarı gösteren genlerin vardığı nihai netice budur.
Peki evrim bunu nasıl sağlamıştır ?
Sürünün bütün üyelerinde sürünün selameti için “feda olma” dürtüsü eşit olarak mı yayılmıştır ?
Bu soruları cevaplamak ve verilen cevapları anlamak için evrimin nasıl işlediği bilmek gerekiyor. Zira evrim asla ve asla bütün yumurtaları aynı sepete koymaz. Aynı tür içinde bile olsa, her genetik etki fertler arasında farklı farklı seviyelerde tutularak mümkün olan en büyük çeşitlilik sağlanır. Bu sayede mesela; sürü halinde yaşamakta olan bir tür için, sürü halinde yaşamak bir avantaj değil de dezavantaj haline geldiğinde, gen kombinasyonunda sürü ile yaşamaya uyumlu olmayan, diğer bir deyişle “anti sosyal kişilik bozukluğu” na neden olan genleri barındıranlar seçilir ve artık sürü yerine tek başına yaşayan bir tür ortaya çıkar.
Mesela; memeli sürülerinde genç erkeklerin sürüden uzaklaştırılması ve kendilerine yeni bir sürü kurmaları için ergenlik dönemlerinde sürü ve sürü lideri ile uyumsuz davranışlar sergilemesi, insan türünde ergenlik yaşına gelmiş bireylerin kendi başına buyruk, ekstra cesaretli tutumlar sergilemesi hep benzer mekanizmaya sahip evrim yöntemleridir.
Sonuç olarak; memeli türlerde, fedakarlık ve risk alma eğilimi sürünün bütününe eşit olarak dağıtılmamıştır. Evrim yani olmakta olan gerçek; tür içinde yeterli bir sayıyı ve dereceyi belirli bir aralıkta tutar. Belirli sayıda ferdin şiddetli bir şekilde, yine belirli bir sayıda ferdin bundan daha az seviyelerde olmak üzere fedakarlık sergilemesi sürü selameti için yeterli olacak; bu dağılım o tür için bir sabite haline gelecektir. Tabi ki koşullar değişinceye kadar. Koşullar değiştiğinde ise acı deneyimler yeni bir dengeyi ortaya çıkaracak, bu defa o yeni denge durumu koşullar tekrar değişinceye kadar devam ettirilecektir.
Evrimin belirlediği bu ölçüler, insan türünde kültürel etkilerle arttırılıp azaltılabilir. Kültürel etkilerin olmadığı bir ortamda ise evrimin belirlediği varyasyonlar geçerli olacaktır.
İnsan türü, kültürel etkilerle bu oranı arttırabileceğini keşfedince, insan otoritesi; sürü döneminden toplum dönemine geçişte bu durumu kendi lehinde kullanma temayülü göstermiştir. Şöyle ki; başka sürülerin saldırısından korunma veya başka sürülerin yiyecek alanlarını elde etmek amacıyla sürü içerisinde evrimin belirlediği oranların üstünde bir orandaki ferdin feda edilmesi gerekiyorsa, otorite bu eylemi türlü kültürel örtüler içinde takdim etmeyi ve istediğini bir şekilde elde etmeyi başaracaktır. Din, bu oranın arttırılmasında elverişli bir kültürel değerdir. Vatan, millet, bayrak ve sair kutsallaştırılan değerler sürü menfaati uğruna evrimin belirlediğinden daha fazla sayıda ferdin fedası için kullanılmıştır.
Eğer insan evrimi yeterli bir süre bu şekilde devam ederse, kendini “genetik yatkınlıkla” feda edenler, etmeyenlere nazaran daha erken ölerek daha az üreyeceği için insan türündeki nominal feda oranının giderek azalacağını, insan sürüsü otoritelerinin ileriki zamanlarda çirkin işlerini gördürmek için daha başarılı uyduruk öyküler bulmaları gerekeceğini söyleyebiliriz. Toplumun geneli için kendini feda etmeye “genetik nedenlerle” yatkın olanların otorite çıkarları için hoyratça harcanmasının herhalde evrimsel sonuçları olacaktır.
İnsan sürülerinde, otoriteyi temsil edenler; Kuran’ın deyişiyle “ileri gelenler” kendi refahları için toplumları birbirine düşman olarak tutmuş, çocukları bu şekilde eğitmiş, kutsal değerler bahane edilerek pek çok insanın feda edilmesine sebep olmuşlardır. Bunu görmek için tarihin derinliklerine inmenize gerek yok. Yaşadığınız döneme baktığınızda bile her millet ve her dinin içinde bunu fazlasıyla görebilirsiniz.
Ne var ki, ileri gelenlerin tarih boyunca sürdürdüğü bu ahlaksız tutumun çelişkisi, feda edilenlerin asla otorite ve elitler içinden değil; ekseriyetle ezgin kesimlerden – diğer bir deyişle sürünün düşük statülü fertlerinden- seçilmeleri şeklinde açığa çıkmaktadır. Sürünün selameti için; Tanrı’yı / Tanrıları mutlu etmek adına, sunakta yakılan tek bir kral, padişah, şef, rahip çocuğu görülmemiştir ! Madem bu sürü selameti bu kadar kutsal, o çirkin sunakta kendi çocuğunu feda etsene ! Madem vatanın, milletin bekası tehlikede, savaşta cephenin en önlerine kendi çocuğunu göndersene ! Madem sürü için fedakarlık göstermek bu kadar kutsal bir şeydir, o kutsal olan şeyi yapmak herkesten önce lider olarak sana yakışmaz mı ! Haydi, en büyük fedakarlığı önce sen yapsana !
Görüleceği üzere, bu hikayelerin çoğu; ileri gelen sahtekar elitlerin kendi çıkarları için uydurdukları ve ahlaksızca kullandıkları masallardır.
Fakat…
Bütün bu olup bitenin arasında “sahiciliğini” daima muhafaza eden, özü sözü sadık olanlar da var… İşte, bir sonraki yazıda bunlara değineceğiz.
Ali Aksoy – 05.11.2021
Bu yazının devamı olan şu yazıyı da okuyabilirsiniz:
Gelenin malı, dönenin canı ! – Öl gelme, Öl İkrarından Dönme !