Elitlerin anlattığı şehadet masalının orjinali

Şehadet makamı bir masal mıdır ? Orijinal versiyonunda elbette değildir. Fakat, kendi bencil çıkarları uğrunda toplumun fakir kesimleri ve çocuklarını büyülemek amacıyla, dini ve her türlü kutsal değeri bir araç olarak kullanmaktan çekinmeyen sahtekarların anlattıkları öykülerdeki şehadet düpedüz uyduruk bir masaldır.

Bu yazıdan bir önce; “Bireyi toplum için feda edenler toplumu da birey için feda ederler mi ?” başlıklı bir yazı yazmıştım. Bu yazıyı yazdıktan sonra düşündüm. Aklı az çalışan birileri, bu yazdıklarımın “Halkı askerlikten soğutma” faaliyeti olduğunu düşünebilir. O halde ben bir bölümü kesilip aktarıldığı için “uyduruk bir masal” olduğunu iddia ettiğim bu mertebenin orjinalini anlatayım da, gerçek niyetim anlaşılsın. Çünkü gerçek niyetim; Askerlik dahil fertlere yüklenen ve yüksek fedakarlık gerektiren görevlerin önem ve mahiyetine zarar veren, bunları anlamsız hale getiren, temellerini sarsan aymaz tutumlara dikkat çekmek, aklı eren karar vericileri bu konuda uyarmaktır.

Toplumumuzdaki şehitlik kavramı esasen bir Kuran ayetine dayanmaktadır.

Al-i İmran suresinde bulunan ayetler konunun giriş kısmı da dahil edilerek şu şekildedir:

166-167: İki topluluğun karşılaştığı günde başınıza gelen musibet de Allah’ın izniyledir. Bu da müminleri belirlemesi ve hem de münafıklık yapanları ayırt etmesi içindir. Ve onlara: «Geliniz, Allah yolunda savaşınız veya (hiç olmazsa) savunmaya geçiniz.» denilmişti. Onlar ise: «Biz savaşmasını (veya savaş olacağını) bilseydik arkanızdan gelirdik.» demişlerdi. Onlar, o gün, imandan çok küfre yakındılar, kalblerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah neyi gizlediklerini daha iyi bilendir.

168: Kendileri oturup kaldıkları halde kardeşleri için: «Eğer bize uysalardı öldürülmezlerdi» dediler. Onlara de ki: «Eğer iddianızda doğru iseniz, kendinizden ölümü uzaklaştırınız».

169: Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rab’leri katında rızıklanmaktadırlar.

170: Allah’ın lütfundan verdiği nimetle sevinçlidirler. Arkalarından kendilerine ulaşamayan kimselere de hiç bir korku olmayacağını ve üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler.

171: Onlar, Allah’ın nimetini, keremini ve Allah’ın, müminlerin ecrini zayi etmeyeceğini müjdelerler.

172: Kendilerine yara dokunduktan sonra da Allah ve Peygamberi’nin davetine uydular. Hele onlardan iyilik edenlere ve gereğince Allah’tan korkanlara büyük bir mükafat vardır.

173: İnsanlar onlara: «Düşmanlarınız size karşı ordu topladı, onlardan korkun.» dediklerinde, bu, onların imanını artırdı ve şöyle dediler: «Allah bize yeter. O ne güzel vekildir».

Buradaki 169. ayet temel alınarak, “Şehitliğin kutsal olduğu, şehitlerin ölmediği” söylenir.

Geleneği din edinenlere; “Buradaki şehitler kim için şehit oldular” diye sorsanız size ezberden cevap verirler ve “Allah için” derler. Ayet metninde ise, Allah için değil, “Allah yolunda…” öldürülmekten bahsetmektedir.

Zaten mantıken, herhangi bir kimsenin Allah için iyi veya kötü bir şey yapabilmesi mümkün ve mantıklı değildir. Zira, Kuran’da tanımlanan Allah, hiç bir şeye muhtaç olmayan, her şeyden müstağni, bütün noksanlardan münezzeh, Sübhan olandır.

Şehitlik dahil, herhangi bir fedakarlık “Allah için” olamaz. Ama “Allah yolu” için olabilir. Yıllar önce rahmetli Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk şöyle bir düşünce ileri sürmüştü ve demişti ki; “Kuran’ı bir de şöyle okuyun. Kuran’da Allah yazan yerlere Allah yerine “toplum” yazın. Kuran’ın genelinde anlamın bozulmadığını ve hatta daha anlaşılır hale geldiğini göreceksiniz.”

Bu düşünce üzerinde çok mesai sarf ettiğimi söyleyebilirim. Fevkalade isabetli bir bakış açısıdır. Felsefi olarak, her şeyin müsebbibi olan ve her şeyin kendisinden kaynak bulduğu Allah kavramı ile birey ve toplum arasında böyle bir paralellik vardır. Birey, toplumun içinden gelir. Toplum, bireyi doğuran, ortaya çıkaran şeydir.

Bu paralelliği şu ayet metninde daha açık bir şekilde görebilirsiniz:

Lokman Suresi 14: … (Biz insana): «Bana, anana ve babana şükret» diye de tavsiye ettik. Dönüş, ancak banadır.

Normalde sadece Allah’a karşı ifade edilebileceği düşünülen şükrün yani teşekkürün bu ayette Anne ve Baba ile sürdürülmesi, Allah ile toplumun köken olmak bakımından denk olmasa da paralel görülebileceğinin göstergesidir.

Nihayet, bu anlatımlardan yola çıkarak şunu söyleyebiliriz ki, şehit olanlar esasen toplumun geri kalanının selameti için şehit olmaktadırlar.

Buraya kadar şehadet meselesi, büyücü ve sahtekar elitlerin anlattıkları gibidir. Fakat; burada şöyle bir sorun var. Bu ayette övülen şehitler, herhangi bir topluluk için mi şehit olmuştur yoksa özel bir topluluk için mi ?

İşin aslı ve kökeni Kuran’da olduğuna göre bu sorunun cevabını da Kuran’da aramalıyız. Şehit olanlar ayet metnine göre “Allah yolunda” şehit oluyorlarsa; uğruna şehit oldukları toplum veya topluluk da “Allah yolunda” veya en azından “Allah yolu” hakkında hassasiyetleri olan bir toplum olmalıdır.

Kuran’ın hakim beyanına göre, Allah yolunun ne olduğu Kuran’ın bütününde anlatılır.

Şimdi ben bu elitlere neden sahtekar, ikircikli büyücüler diyorum, bunun sebebi burada yatıyor. Çünkü onlar Kitap’tan sadece işlerine gelen kısmı okuyor, geri kalan kısmı saklıyorlar.

Bunların yapmakta oldukları şey şu ayette ne güzel anlatılıyor;

Bakara 85:Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Şu halde içinizden böyle yapanlar, netice olarak dünya hayatında perişanlıktan başka ne kazanırlar, kıyamet gününde de en şiddetli azaba uğratılırlar. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.

Peki bu zengin elitler Kitabın neresini saklıyor ?

İşte uğruna şehit olmaya değer topluma dair Kuran’dan örnekler…

Nahl 71: Allah, rızık yönünden bir kısmınızı diğerlerinden üstün kıldı. Kendilerine bol rızık verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilere vermiyorlar ki, onda eşit olsunlar. Durum böyle iken Allah’ın nimetini inkâr mı ediyorlar?

Ya… Sevgili zengin ve sahtekar elitler… Allah yolunda ölünecek bir toplumun zenginleri ne yapıyor olmalıymış ? Allah’ın kendilerine verdikleri rızkı yanlarındaki, yörelerindeki , ellerinin altlarındaki kimselerle paylaşmalıymış ki, toplum olarak mülkte eşit hale gelinsin…

Bitti mi ?

Bitmedi !!!

Ali İmran 92: Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça, gerçek iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir.

Neymiş ? En sevdiğiniz şeylerden harcayacak, infak edecekmişsiniz.

Bitti mi ?

Bitmedi !!!

Bakara 267: Ey iman sahipleri! Kazandıklarınızın ve yerden sizin için çıkarmış olduklarımızın temiz ve güzellerinden infak edin. Kendinizin göz yummadan alıcısı olmadığınız pis/bayağı şeyleri vermeye kalkmayın. Bilin ki Allah Ganî’dir, cömertliğine sınır yoktur; Hamîd’dir, bütün övgülerin sahibidir/övgüye layık olanları gereğince över.

Neymiş, kazandıklarınızın en güzellerinden verecekmişsiniz. Kullanmadığınız giysileri çöpe atmak yerine ihtiyacı olanlara vererek falan bu işten yırtamazmışsınız ! Eskileri boşa atmayacağınız gibi, kendiniz için beğenip aldığınız şeyin aynısından ve hatta daha da güzelinden, yep yeni olarak alıp verecekmişsiniz !

Bitti mi ?

Bitmedi !!!

Bakara 219: … Yine sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki: İhtiyaçtan fazlasını infak edin. İşte böylece Allah, size âyetlerini açıklıyor. Umulur ki siz düşünürsünüz.

Neymiş ? İhtiyacınızdan fazlasını, geri kalanın tamamını toplum için infak edecekmişsiniz ! (Not: Bu şekilde yapılırsa toplumda yatırım ve istihdam sağlanamaz şeklindeki haklı itiraz hakkında bunun nasıl mümkün olabileceğini anlatan ayrı bir yazı yazacağım. Bu benim yeni bulduğum bir şey değil, Anadolu’da çok eskiden beri uygulanan bir yöntemle başarılı bir şekilde icra edilebilir)

Bitti mi ?

Bitmedi !!!

Kuran’ın tamamı yani bütün ayetleri buraya yazılabilir. Ama ben “ayetlerin bir kısmını dikkate alıp, öne çıkarıp, diğerlerini görmezden gelen” bu şaklabanların en büyük foyalarını ortaya çıkartmak için şimdilik bununla yetineyim.

Evet, Kuran’da tanımlanan böyle bir topluluk için birey kendini feda edebilmelidir. Çünkü bu topluluğun kendisi erdemli bir topluluktur. Erdemli bir topluluk için feda olmak da bir erdemdir !

Bir önceki yazı ile bağlantı kurarsak, bu örnek verdiğim ayetlerle zenginlerin de kendi servetlerini nasıl “feda” ettiklerine ve böylesi bir toplum için bireyle toplum arasındaki fedakarlığın karşılıklı olduğuna dikkat ediniz.

Sonuç olarak; sevgili zenginler eliti ! Siz mülklerinizin üzerinde sefa sürerken anlattığınız “şehadet” sadece bir masaldan ibarettir. Sizin bu uydurmalarınıza karnım tok.

Bu nedenle tekrar ediyorum; sizin için değil canımı; bitimi bile vermem !

Ali Aksoy, 05.11.2021

Yazının devamı niteliğindeki şu yazıyı da inceleyebilirsiniz:

Bireyin toplum için feda edilmesi eyleminin evrimsel kökenleri