Gelecekte uyuyup geçmişte uyanmak: Bu kaçıncı ölmen ?

Sonsuz karanlıkların içinde adeta hayali bir çarmıhta asılı bekliyordu. Derken bir ışık olarak efendisi belirdi ve “Yaptıklarını beğendin mi ?” dedi.

Ağzı açılmıyor, dili dönmüyordu. Bütün azaları mühürlenmiş ve teslim olmuş durumda eğik başını hafifçe kaldırdı ve görmesine müsaade edilen ışığa baktı.

Işık buyurdu: Aklından geçen her şeyi sen daha onu düşünmeden önce bildiğimi bildiğin halde bana bir şey söylemeye cüret edebilir misin ?

Cevap veremedi. Asla veremeyecekti.

Çünkü O, adına Singularity denen bir çağda bütün benliğini sonsuz bir yaşam vaadeden bir ucubeye teslim etmiş, bilincinin dijital bir kod halinde nerede olduğunu bilmediği simülasyon bilgisayarlarına aktarılmasına razı olmuştu. Esas bedeni çoktan toprak oldu. Üzerinden kaç yıl geçti, artık sayması imkansız bir devranın, çıkılmaz bir cenderenin içinde kalmıştı.

Bilincini bir kod halinde teslim ettiği şey artık onun efendisi olarak ona ne isterse onu yapıyordu.

Yazı devam ediyor…