Continued from:

Eğer İbrahim gibi bir arayışta ise insan, bu arayışa bir hudut çizmek ve herkesten bir İbrahim olmasını beklemek biraz zor görünüyor. Hoş, Kuran da tam bu aşamada bir İbrahim olmayı değil, İbrahim’in yoluna uymayı salık verir.

Peki, Tanrısını arayan, idrak etmeye çalışan insan nerede duracağını, ileri mi geri mi gittiğini nereden bilecek ? Bu yolculukta, haddi olmayan bir yere varırsa ne olacak ? Günün birinde, bin tane Tanrı tasavvurunu inkar etmiş ve fakat nihayetinde de, ele avuca gelmeyen, pek verimsiz, pek bir sığ kıyıya vurup, temelli şaşırıp kalmış olursa ne olacak ?

Deizm; böyle bir inkar serüveninin ulaşacağı nihai bir yer midir ? Yoksa, bunun da ötesinde Agnostisizm (bilinemezcilik), Tanrı’nın varlığının veya yokluğunun dahi bilinemez olduğuna inanarak kestirme bir yol mu tutuyor?

Nihayet, tabiri caizse asıl “bomba soru” bunların ve bunların dışındaki şeylerin hepsinin birden “göreceli” olarak doğru olma ihtimali var mıdır ?

Bu son ihtimalde, gerek inkar ettiğin, gerekse yenice yöneldiğin tüm Tanrı tasavvurları birdir. İnsan ve doğa üstü bir alemde, iki kere iki dört etmeyebilir ve zıtlıklar eş zamanlı bulunabilir ise, bu dünyanın değerleriyle Tanrıyı muhtelif tasavvurlarla sınırlamak yerine, olasılıklar dahilindeki her şeyin bir nihai varış ve bütünleşme noktası olarak görmek çok da mantıksız olmayabilir. Belki değerli olan “bulmak” veya Zatı ile idrak etmek değil, aramaktır. Eğer değerli olan aramak ve içindeki tasavvurda sürekli bir devinim ise, tüm yollar O’na çıkacağı için sonucun veya son durduğun yerin neresi olduğunun pratik bir önemi olmayabilir. İki boyutlu uzaya, mesela bir defter sayfasına sıkışmış bir şeyin, üçüncü boyutu görüp idrak edebilmesi ne derecede mümkünse belki “Tanrı katı” na dair bilgi (İlmi Ledün) de böyle ve tabiki bundan çok öte bir üst boyutta olup, aynel yakin (görerek bilmek) veya bir adım ötede Hakk-ul-yakîn (her haline vakıf olarak) idraki mümkün olmayabilir. Veya mevcut bütün idrakler, o “Hakk-ul-yakîn” den bir ışık hüzmesi olabilir.

Bu bakış açısının bilip durduğumuz, aşina olduğumuz şeylere pek aykırı düştüğünün ve belki biraz vahdet-i vücut veya bunun da ötesinde Anadolu topraklarının kadim inancı “varlık, birlik yolu” olarak adlandırılan inanca benzediğinin farkındayım. Fakat, eskilerin tümünün toptan ve peşinen yanıldığını iddia edecek kadar da cesur değilim. Tanrıya dair her söyleyeni ve her söyleneni dinlemekten hoşlandığımdan olsa gerek, bu tarz korkuları taşımıyorum.

Yazı devam ediyor…