Kuran bir bilim kitabı mıdır ? – Ali Aksoy

Her çağın hastalığıdır. Kendi kutsal kitabını yüceltmek, taraftarlarının sayısını arttırmak için, kitabın aslında demediği, kastetmediği şeyleri eğip bükerek nihayetinde “dedi” deyip işin içinden çıkmak…

Bu yöntem, esasen devrine göre sonuç getirebilir. Mesela ben çocukluk yıllarımda, 1980’lerde “Kuran’dan icatlara” isimli bir kitap okumuş, o zamanlar “Kuran neredeyse modern icatların hepsini öngörmüş” diye düşünmüştüm.

Kuran’ın bilimsel bir kitap olmadığını anlamak için epey uzun bir zaman, uzun okumalar, çileli yıllar geçmesi gerekti.

Gerçekten, herhangi bir ateist ile müslümanım diyen kimsenin tartışmasında konu illaki bilimsel olduğu iddia edilen ayetlere gelip dayanır. Kuran’da arının kromozom sayısının olduğu, demirin atom numarasının bulunduğu, ebced hesabından tarihi verilere erişileceği, parmak izine işaret edildiği, dünyanın yuvarlak olduğu vs. vs. bir sürü mesele ileri sürülür ve “Tanrı’nın varlığı” bu yolla kanıtlanmaya çalışılır.

Aslında tüm bu çabaların temel sebebi, Kuran’ın evrensel olduğu iddiası, inancı ve yanılgısıdır. Bu yazıda, Kuran evrensel midir, değil midir, değilse nedir hususlarına değinmeyeceğim. O konu belki başka bir yazıda etraflıca ele alınması gereken önemli bir mesele…

Biz, bilimsellik iddiasına geri dönelim. Önce, şu ayrımı yapalım. Bir kitapta bilimle ilişkilendirilebilecek beyanlar bulunması ile kitabın bir bilim kitabı olması arasında dağlar kadar fark vardır. Zira, bir mevzuyu “bilimsel” denebilecek bir yetkinlikte izah etmek malumunuzdur ki çok başka bir olaydır. Yani siz, mesela kromozomun ne olduğunu açıklayıp, canlıların kromozom sayısından örnekler veriyorsanız, sizin en azından bu pasajınızın bilimsel bir meseleye işaret ettiği farz olunabilir. Ama aynı örnekten yola çıkarak, “kromozom” kelimesinin dahi geçmediği bir metinden, Nahl suresinin sure numarasının arının kromozom sayısını belirtiği yargısı ileri sürülürse, bu defa muhatap “inek” anlamına gelen “Bakara” suresinde de benzer bir bilgiyi arar. Yahut, “çiftlik hayvanları” anlamına gelen “Enam” suresinde, “dişi örümcek” anlamına gelen “Ankebut” suresinde benzer bir bilgi arar ve bulamaz. Dolayısıyla, bu bilgi bulunamadığı anda varsayımınız çökmüş olur.

Mesela benzer bir örnekten yola çıkarak, “… biz sizin parmak uçlarınızı bile bir araya getirmeye kadiriz” (Kıyame,4) ayetinden, parmak izinin farklılığına vurgu yapılmıştır yargısı çıkarılırsa, “… evlerin en çürüğü / dayanıksızı örümceğin evidir” (Ankebut, 41) ayetinin de örümcek ipinin çok dirençsiz olduğuna vurgu yaptığı yargısı çıkarılması gerekir ki, bu hiç de bilimsel bir veri olmaz. Çünkü, örümceğin ördüğü ip, inceliğine göre bilinen en dayanıklı, en sağlam iptir.

Görüleceği üzerine, modern ve bilimsel bilgi ile çevrelenmiş dimağımıza, “Allah’ın varlığını kanıtlayan” (!) bu örnekler hoş gelse de, esas itibarla fevkalade yanlış ve hatta bir dini yayma gayretinde olanlar için fevkalade tehlikelidir de…

Kuran’ın aslının tüm bu anlatılanlarla hiç bir ilgisi yoktur. Kuran, 1400 küsur sene önce, Muhammed’in ağzından dökülen bir “okuma” dan ibarettir. Allah, iman, ahlak, önceki peygamberler, ahiret günü ve yer yer devrin hukuki meselelerine değinen ve temel amacı, muhataplarının bir şeyleri yapması yahut yapmaması olan bir inanç kitabıdır.

O devrin diri muhataplarının hiç biri, Nahl suresinden “arının kromozom sayısı” nı çıkarmadılar. Hiç bir kimse böyle bir amaç gütmedi. Hoş, o devrin insanına acayip gelen, “gemilerin suların üzerinde akıp gitmesi” , “gündüzün ve gecenin birbiri ardına gelmesi” , “göklerin direksiz havada durması” , “yıldızların batması” , “yağmur yüklü bulutların ölü toprağı diriltmesi” , “hayvanların karnından süt çıkması” , “yeşil ağaçtan ateş yakılması” , “göklerin gürlemesi” , “kuşların havada durabilmesi” , “tohumun toprağı yarıp çıkması” ve benzeri konulara atıf yapılmış ve her bilinmeyenin sebeb-i aslisi olarak Allah’a işaret edilmiştir. Tüm bu anlatışlar, o günün güncel, hazır ve diri muhataplarının dimağına göre yapılmış, onların bu konular üzerinde “derin derin düşünmesi” istenmiştir.

O günün güncel dimağına hitap eden bu konularda dahi, bu gün bizim “bilimsel” diyebileceğimiz bir meseleye işaret etmek yerine, tüm bu işlerin arkasındaki kuvvet ve hikmetin Allah olduğu vurgulanmıştır. Ne o devrin insanlarında ne de Kuran’da böyle bir hedef yoktur.

Sanılanın aksine, Kuran; önceki peygamberlerden bahsederken “tarih” bilgisi de vermez. Bu nedenle, hiç bir peygamberin izine erişemezsiniz. Ayrıca, Muhammed Ahmed Halefullah‘ın “Kuran’da Anlatım Sanatı” isimli kitabında fevkalade başarılı bir şekilde ele alındığı gibi, tarihi bir meseleyi anlatıyor gibi görünen kıssalardaki kronoloji (olayların oluş tarihine göre sıralanması) hususu, Kuran nazarında değerlendirildiğinde, esasen tarihi bir meseleden bahsedilmediği de anlaşılacaktır. Kuran anlatım sanatında, etrafta görülen her şey, bilinen her kıssa, kullanılan her deyim bir malzeme olarak ele alınır ve tümünden bir netice çıkarılması istenir. Kuran’daki tüm anlatının neticesi, her şeyi yaratanın Allah olduğu ve insanların yapıp edeceklerinden hesaba çekileceği ana fikridir.

Dolayısıyla Kuran, bir bilim kitabı değildir. Bir tarih kitabı değildir. Coğrafya, astroloji, tıp vs. kitabı da değildir. Masal kitabı da değildir. Kuran, kurandır.

İnsanüstü bir gücün beyanının, gizli veya açık olarak bilimsel addedilebilecek bir hususa atıf yapması, bunu örneklemesi, hatta bir kısım şifreler barındırması imkansız değil, pekala mümkün ve hatta belki de gereklidir. Fakat, bu atıflar, bilgiler, şifreler asla amaç değildir. Tüm bunlar, Kuran’ın diyeceğini demesinde kullanılan bir araçtır.

Araştıracak, düşünecek, ilham alacak ve hatta eleştirecek kimselerin araçları değil, amaçları esas alması daha doğru ve yerinde bir tutum olur.

Esenlikle…

Ali Aksoy – 04.10.2019