Continued from: Nuh'un Gemisinde Yaşamı Sürdürmek - Ali Aksoy

Yaşam her koşulda varlığını sürdürecektir. İnsanlar atom bombalarıyla kendi nesillerini yok etseler bile, tarihte insanın şiddetini tahayyül bile edemeyeceği büyük patlama ve çarpışmalardan sağ çıkıp yaşamı sürdüren bir gezegende yaşıyoruz. Biraz zaman alacak olsa da; türlerin %99’u bile yok olsa, yaşam her dehlizde can bulup ayaklanma kapasitesine sahiptir. Bu Ana Ocağında, iki denizin birleştiği yerde ölü balık bile dirilir.

Bizim açımızdan sorun, yaşamın kendisini devam ettirmesini sağlamak değil, bu amacı görüp buna uyum sağlayacak bir bilinç düzeyine erişmektir. Doğadan çok kendimiz için bunu yapmaktır. Bu konu fevkalade derinlikli önyargılarla boğuşmayı gerektiriyor. Doğadaki bu kutsal amaç için ikna olmalı ve ikna etmeliyiz.

İnsanlık olarak bizi bu umarsız yola sokan şey ne idi ? Yaşamın amacını ararken bu yaşamın en değerli, en üstün varlığı olduğumuz yargısına eriştik. Dinler de bu yargıyı perçinledi. İnsan bir “eşref-i mahlukat” idi ve var olan her şey de bu insan için var edilmişti. Hiç bir kanıta dayanmayan bu uydurma yargı, insanın potansiyel olarak neler yapabileceğini göstermesi bakımından ele alınabilir bir yön taşısa da insanın nelere hakkı olduğu konusundaki yanlış anlamalar, yanlış inanmalar yüzünden irdelemeye, eleştiriye tabi tutulmak zorundadır.

Doğada evrim bize başka canlılarda olmayan fevkalade yetenek ve güçler vermiş olsa da biz bu sebeple yeryüzünde -içinden çıkıp geldiğimiz doğayı tahrip etme pahasına- dilediğimiz gibi yaşama hakkına sahip miyiz ? Başka canlıların yaşam alanlarını azaltmak, toprağı, suyu ve havayı kirletmek bu “eşref-i mahluk” zannedilen insanın hakları arasında bulunuyor mu ?

Para kazanmak, sonra daha çok para kazanmak, sonra daha da çok para kazanmak için doğayı tahrip etme hakkımız var mı ?

Yazı devam ediyor…