Tehdit – Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma – Ceza Genel Kurulu 2019/192 E. , 2021/30 K.

Ceza Genel Kurulu 2019/192 E. , 2021/30 K.

“İçtihat Metni”
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 14. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 29-42

Tehdit suçundan sanık …’ın TCK’nın 150. maddesi delaletiyle aynı Kanun’un 106/2-a-c ve 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, CMK’nın 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve 5 yıl denetim süresine tabi tutulmasına ilişkin Dinar Ağır Ceza Mahkemesince verilen 24.06.2009 tarihli ve 36-109 sayılı hükmün kesinleşmesinden sonra, sanığın denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlemesi nedeniyle dosyayı ele alan Dinar Ağır Ceza Mahkemesince 14.11.2012 tarih ve 73-98 sayı ile açıklanması geri bırakılan hükmün CMK’nın 231/11. maddesi uyarınca açıklanması suretiyle sanığın TCK’nın 150/1. maddesi delaletiyle aynı Kanun’un 106/2-a-c, 29, 62, 50/1-a ve 52/2-4 maddeleri uyarınca 4.600 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye ilişkin kurulan hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 14. Ceza Dairesince 13.04.2017 tarih, 7026-2059 sayı ve oy çokluğuyla;
“…Sanık …’in, haklarında verilen hükümler daha önce kesinleşen diğer sanıklarla birlikte, araba içerisinde hürriyetini kısıtladıkları sırada mağdura yönelik gerçekleştirdikleri tehdit içeren eylemlerin 5237 sayılı TCK’nın 109. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun tehdit unsurunu oluşturması karşısında sanık hakkında ayrıca tehdit suçundan ceza verilemeyeceği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiş;
Daire Üyeleri E. Yüzer ve H. Arslan;
“…Dosya içeriğine göre, sanık …’in olay günü hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen diğer sanıklar …, … ve …ile birlikte araçla Aydın’dan Konya ili istikametine seyir hâlinde iken Akçaköy mevkiine geldiklerinde tehdit suçunun mağduru …’dan akaryakıt istasyonunun yerini sordukları, …’nın araca binerek istenilen yeri gösterdiği, sanıkların mağduru indirip yollarına devam ettikleri sırada sanık…’in torpido gözünde olan cep telefonunun yerinde olmadığını fark edip, mağdurun çaldığını düşündükleri, geri dönen tüm sanıkların cep telefonunu almak için mağduru zorla araca bindirerek köyün dışına çıkarttıkları, bu sırada hakaret edip kemik kırığı oluşacak düzeyde darp ettikleri ve cep telefonunu alabilmek için birden fazla kişi hâlinde silahla tehdit ettikleri, mağdurun cebinde bulunan para ve kendisine ait cep telefonunu aldıkları sabittir. Diğer suçlar yanında sanıkların tehdit ve zorla mağdurun cep telefonun almaları nedeniyle haklarında yağma suçundan kamu davası açılmıştır. Eşyayı almak için sanıklarca söylenen bu tehdit sözleri Yerel Mahkemece TCK’nın 150. maddesi yollamasıyla tehdit suçu olarak kabul edilerek mahkûmiyet kararı verilmiştir.
Sayın çoğunluk tarafından bu tehdit sözlerinin TCK’nın 109/2. maddesinde düzenlenen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun unsuru olması nedeniyle ayrıca tehdit suçundan ceza verilemeyeceği gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Kanaatimizce bu bozma kararı hatalıdır. Şöyle ki;
TCK’nın 109. maddesine göre kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu, bir kimsenin hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakılmasıyla oluşmaktadır. Bu suçla korunan hukuki yarar kişinin hareket özgürlüğüdür. Hareket özgürlüğü aynı zamanda hareket etmeme özgürlüğünü de kapsamaktadır.
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu mütemadi (kesintisiz) bir suçtur. Bu sebeple suçun tamamlanma ve bitme zamanları farklı olabilmektedir. Mağdurun hürriyetinin kısıtlanması ile suç tamamlanır, ancak sona ermez, mağdurun tekrar hürriyetine kavuştuğu an suçun bitme zamanıdır. Bu suç, kesintisiz olma vasfı nedeniyle tamamlandıktan sonra kısa sürede bitirilebileceği gibi, günlerce de sürdürülebilir. Fail, hürriyetini kısıtladığı kişiye karşı, hürriyetinin kısıtlandığı dönemde işleyeceği cinsel saldırı, cinsel taciz, öldürme, yağma, tehdit veya benzer suçlardan dolayı da ayrıca cezalandırılmaktadır. Mütemadi vasıftaki hürriyeti tahdit sırasında müstakil kast ve hareketle işlenen diğer suçların bu suç içerisinde eritilmesine yasal olanak bulunmamaktadır.
TCK’nın 109/2. maddesi ‘Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.’ hükmünü içermektedir. Bu düzenlemede açıkça görüleceği üzere bir kimsenin hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakılması veya bu eylemin sürdürülmesi amacıyla kullanılan cebir veya tehdit anılan suçun unsurudur, ayrıca suç oluşturmaz. Kısacası kişiyi özgürlüğünden mahrum etmek veya temin edilen mahrumiyeti sürdürmek için kullanılan cebir ve tehdit TCK’nın 109/2.maddesindeki suçun unsurudur.
Somut olayımızda sanıkların tehdit eylemlerini mağdurun hürriyetini kısıtlamak, bir diğer deyişle bir yere gitmesini engellemek veya bir yerde kalmaya zorlamak için değil, hürriyeti tahdit eylemi gerçekleştikten sonra yeni bir kastla, ayrı ve bağımsız bir amaçla, eşyasını teslime zorlamak için gerçekleştirdikleri açıkça anlaşılmaktadır. Bu nedenle Yerel Mahkemenin kabul ve uygulamasında yasaya aykırılık bulunmadığı,” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
Yerel Mahkeme ise 18.10.2017 tarih ve 29-42 sayı ile;
“…Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun mütemadi suç olması, katılanın hürriyetinin kısıtlandığı aracın içine bindirildiği an suçun tamamlandığı, katılanın araç durduğu esnada kaçarak tekrar hürriyetine kavuştuğu anda ise suçun bittiği, mütemadi nitelikteki hürriyeti tahdit sırasında sonradan eklenen yeni ve müstakil kastla işlenen silahla tehdit eyleminin bu suç içerisinde eritilmesine yasal olanak bulunmadığı, sanığın tehdit eylemini bir yere gitmesini engellemek ve araçta kalması için değil ayrı ve bağımsız bir amaçla telefonun teslimine zorlamak için gerçekleştirdiği ayrıca kişiyi hürriyeti yoksun kılma ve yağma suçlarında suçlardan birinin diğerinin unsuru veya ağırlaştırıcı nedeni olması gibi bir durumun söz konusu olmadığı anlaşıldığından sanığın onanarak kesinleşen cebir tehdit ile hürriyeti yoksun kılma suçundan bağımsız olarak silahla birden fazla kişi ile tehdit suçundan TCK’nın 106/2-a-c maddesi gereğince ayrıca cezalandırılması gerektiği,” gerekçesiyle direnerek önceki hüküm gibi sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 26.12.2017 tarihli ve 67979 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle kararına direnilen Daireye gönderilmiş, inceleme yapan Yargıtay 14. Ceza Dairesince 14.03.2019 tarih ve 228-8219 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık hakkında hakaret suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü, kesin nitelikte adli para cezasından ibaret olması nedeniyle temyiz isteminin Özel Dairece reddedilmesi, kasten yaralama ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından verilen mahkûmiyet hükümleri ise Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş olup direnmenin kapsamına göre inceleme, sanık hakkında tehdit suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; somut olayda katılana yönelik olarak cebir ve tehditle kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, akabinde hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla yağma suçunu işlemiş olan sanık hakkında, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu ile birlikte 5237 sayılı TCK’nın 150/1. maddesi yollamasıyla TCK’nın 106. maddesi gereğince tehdit suçundan mahkûmiyet kararı verilmesinin mümkün olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
25.01.2008 tarihinde kolluk görevlilerince düzenlenen tutanağa göre; olay tarihinde katılan …’in babası tanık …’in 156 jandarma imdat hattını telefonla aradığı, oğlu …’nın beyaz renkli bir minibüse 5 kişi tarafından zorla bindirilip telefonu alındıktan sonra bırakıldığı hususunu ihbar ettiği, katılanla yüz yüze gerçekleştirilen görüşmede; 32 KD xxx plakalı minibüsün saat 19.00 sıralarında köyde bulunan kahvehaneye geldiğini, araçta bulunan kişilerin yarım saat oturduktan sonra yakıt almak istediklerini söyledikleri, onlara kendisinin yardımcı olacağını ifade ettiğini, aracın şoförüyle birlikte yakıt almaya gittiklerini, araç şoförünün yakıt aldığı esnada araçta bulunan Nokia marka cep telefonunu aldığını, kahvehaneye döndüklerini, oradan ayrılıp bir tanıdığının evinin penceresine telefonu sakladığını, tekrar kahvehaneye döndüğünü, orada araçta bulunanlarla münakaşa ettiğini, şahısların kendisini zorla araca bindirerek Çay ilçesi istikametine doğru hareket ettiklerini, aracın şoförü ile cep telefonunun sahibinin kendisine bağırıp üzerini aradıklarını, cep telefonunu bulamayınca kendisine ait Samsung marka cep telefonunu aldıklarını ifade ettiği, katılanın Nokia marka cep telefonunu sakladığını belirttiği yere katılanla birlikte gidildiğinde; telefonun bulunduğu yerden alındığı,
25.01.2008 tarihinde kolluk görevlilerince düzenlenen tutanağa göre; 32 KD xxx plakalı aracın jandarma ikaz ve uyarı levhalarını görünce kasaba içine doğru devam ettiği, takip sonucu durdurulduğu,
25.01.2008 tarihinde usulüne uygun olarak verilen arama kararı üzerine 32 KD xxx plakalı araçta ve araçta bulunan kişilerin üzerinde 26.01.2008 tarihinde saat 01.50’de yapılan aramada; araçta sanık … ile birlikte inceleme dışı sanıklar …, …, …ve …’ın bulunduğu, sanık …’a ait bir adet kuru sıkı tabanca, şarjör ve bir adet çakının ele geçirildiği, Samsung marka cep telefonunun torpido kapağının üzerinde bulunan haznede görüldüğü,
25.01.2008 tarihinde katılan … hakkında Dinar Devlet Hastanesince düzenlenen rapora göre; maksilla bölgesinde hassasiyet, nazal bölgesinde ise ağrı bulunduğu, nazal fraktür şüphesi nedeniyle KBB uzmanınca değerlendirme yapılmasının gerektiği,
18.02.2008 tarihli ekspertiz raporuna göre; aramada ele geçen tabancanın 6136 sayılı Kanun’a göre yasak niteliğe sahip olmadığı ancak silah konusunda bilgisi olan bir kişinin dahi ele geçen tabancayı eline alıp incelemeksizin ateşli bir silahtan ayırt etmesinin zor olduğunu, iğfal kabiliyetine haiz olduğunu, ele geçirilen bıçağın ise 6136 sayılı Kanun’a göre yasak niteliğe sahip olmadığının belirttiği,
27.03.2008 tarihinde katılan … hakkında Bursa Adli Tıp Şube Müdürlüğünce düzenlenen rapora göre; nazal kemik radiksinde deplase kırık görüldüğü, söz konusu yaralanmanın basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek ve yaşam fonksiyonlarını orta (2) derecede etkileyecek nitelikte olduğu,
Katılan … hakkında inceleme dışı sanık …’ın cep telefonunu hırsızlaması nedeniyle verilen 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan … Savcılıkta; kahvehanede oturduğu esnada sanık ve inceleme dışı sanıkların içeri girdiklerini, en yakın akaryakıt istasyonunun yerini sorduklarını, aracın şoförüyle birlikte akaryakıt istasyonuna gittiğini, sanıkla birlikte yakıt alıp döndüklerini, inceleme dışı sanıkların kahvehanede kaldığını, yakıt aldıktan sonra aracı kullanan kişiyle birlikte kahvehaneye döndüklerini, ayrılırken sanık ve inceleme dışı sanıkların yanına gelerek telefonun araçta olmadığını söyleyip kendisine “Gel aracın içine bakalım o zaman.” dediklerini, minibüsün yanına gittiklerinde ağzını inceleme dışı sanık…’ın kapattığını, şoför dışındaki kişilerin de kendisini tutup minibüse bindirdiklerini, aracın hareket ettiğini, ön koltukta inceleme dışı sanık…’ın yanında oturduğunu, inceleme dışı sanık …’ın “Konya’ya götürüp anasını sinkaf edelim.” dediğini, arka koltukta bulunan inceleme dışı sanıklar …, …ve …’ın “Bu o… çocuğu bizi tanıyor mu?” dediklerini, arabayı kullanan sanık …’ın kendisine yumruk attığını, ardından “Çekip şurada bu o… çocuğunun kafasına sıkıp gidelim.” diyerek aracı yavaşlattığını, o esnada inceleme dışı sanık …’ın çekmeceden silah çıkardığını, kendisinin ise konsolun üzerinde bulunan bıçağı aldığını, o esnada kafasına vurmaya başladıklarını, kendisi bir fırsatını bulup aracın kapısını açtığını, yanındaki şahısla birlikte yere düştüklerini, sonra kaçtığını, araçtayken burnuna şoförün vurduğunu, eve gittikten sonra cebinde bir telefon gördüğünü, sonra telefonu jandarma görevlilerine teslim ettiğini, telefonun cebine nasıl girdiğini bilmediğini, araç içerisinde kavga esnasında paltosuna şoförün asıldığını, şoförün “Şunun cebini kontrol edin.” dediğini, cebinde bulunan 20 TL para ve telefonu yanında oturan şahsın aldığını,
Asliye Ceza Mahkemesinde sanık sıfatıyla alınan ifadesinde ve Ağır Ceza Mahkemesinde katılan sıfatıyla alınan beyanında önceki ifadelerine ek olarak; minibüsün ön tarafında şoför ile diğer tarafta oturan kişinin arasında ortada oturduğunu, sanık ve inceleme dışı sanıkların kendisini aracın içinde birkaç kez yumruklayıp telefonun yerini sorduklarını, onlara “Ben telefon falan almadım.” şeklinde cevap verdiğini, üzerini yanında oturan kişinin aradığını, üzerinde bulunan paraları ve cep telefonunu aldığını, o esnada şoförün “Şunun kafasına sıkın. Bırakın gitsin.” dediğini, yanında oturan kişinin torpido bölmesinden bir silah çıkardığını, silahı kendisine doğrultacağı esnada onun elini tuttuğunu ve boğuştuklarını, arka koltukta oturan inceleme dışı sanıkların kendisine yumrukla vurduklarını, arbede yaşanması nedeniyle aracın biraz yavaşladığını, fırsatını bulup ön kapıyı açtığını ve kendisini araçtan dışarı attığını, yanında bulunan kişiyle birlikte yola düştüklerini, kalkıp kaçtığını, eve döndüğünde cebinde bir telefon olduğunu fark ettiğini, telefonu camın önüne koyduğunu, babasının jandarmayı aradığını,
Tanık … Mahkemede; olay günü saat 20.00 sıralarında oğlu olan katılanın darbedilmiş vaziyette eve geldikten sonra minibüsle kaçırıldığını, araç içerisinde dövüldüğünü ve 35 TL ile cep telefonunun alındığını, bir fırsatını bulup kendisini araçtan dışarı attığını anlattığını, katılanın üzerinden çıkan cep telefonunu jandarmaya teslim ettiklerini,
Tanık …Mahkemede; jandarma karakol komutanı olduğunu, ihbar üzerine katılanla görüştüklerini, katılanın kendilerine kaçırılıp darbedildiğini, cep telefonu ve parasının alındığını anlattığını, minibüsü takip işlemlerini yapmak için benzin istasyonuna gittiklerinde orada çalışan şahısların, katılanın beyaz bir minibüsle gelerek akaryakıt alıp gittiğini söylediklerini, sanıklar ve inceleme dışı sanıkları jandarma görevlilerine yakalattığını, sanıklar ve inceleme dışı sanıkların beyanlarında; katılanın araçta bulunan telefonu aldığını, bunun üzerine katılanı araca alıp biraz sıkıştırdıklarını, telefonlarını bulamayınca katılanın telefonunu aldıklarını ve onu serbest bıraktıklarını ancak katılana bıçak veya silah çekmediklerini belirttiklerini, sanık ve inceleme dışı sanıkların, katılanın “Bu olay duyulmasın. Siz de benim telefonumu alın.” demesi üzerine katılanın telefonunu aldıklarını söylediklerini, katılanla yaptığı görüşmede; 25.01.2008 tarihli tutanakta belirtildiği şekilde katılanın, telefonu sakladığı yeri kendisine bizzat gösterdiğini, telefonu sanık ve inceleme dışı sanıkların aracından onların haberi olmaksızın aldığını itiraf ettiğini, telefonun katılan veya babası tarafından kendilerine getirilerek verilmediğini,
Tanık … Mahkemede; olay günü kahvehaneyi işlettiğini, katılanın minibüste bulunan şahıslardan birisine akaryakıt istasyonunu gösterdiğini, diğer kişilerin kahvehanede kaldıklarını, kısa bir süre sonra aracın şoförü ve katılanın döndüklerini, kahvehanede oturan kişilerin araçlarına binip gittiklerini, katılanın da ayrıldığını, 10 dakika sonra minibüste bulunanların döndüğünü, katılanı kastederek “O çocuk telefonumuzu almış.” dediklerini, katılanı telefonla arayıp ona durumu sorduğunu, katılanın ise telefonu almadığını söylediğini, ardından neler yaşandığını bilmediğini,
Tanık… aşamalarda; ağabeyi olan katılan ile sanık ve inceleme dışı sanıklar arasında meydana gelen olay hakkında görgüye dayalı bilgisinin olmadığını,
Tanık… aşamalarda; olaydan iki gün sonra haberdar olduğunu, bilgi ve görgüsünün olmadığını,
İfade etmişlerdir.
İnceleme dışı sanıklar …, …, …ve … aşamalarda benzer nitelikli ifadelerinde; 25.01.2008 tarihinde saat 14.00 sıralarında Aydın’dan Konya’ya gitmek üzere sanığa ait minibüsle yola çıktıklarını, Dinar ilçesi Akça köyünde bir kahvehanede durduklarını, nereden mazot alabileceklerini sorduklarını, katılanın “Ben göstereyim.” dediğini, kahvehanede …, …ve …’ın kaldığını, … ve katılanın birlikte gittiklerini, yaklaşık 20 dakika sonra…’ın döndüğünü, araca bindiklerinde…’e ait cep telefonunun yerinde olmadığını gördüklerini, arama yaptıklarında telefonun kapalı olması nedeniyle ulaşılamadığını, hemen kahvehaneye girdiklerini, katılan …’nın arkadaşına …’nın telefonu çaldığını söylediklerini, …’nın adresini öğrendiklerini, gittiklerinde, katılanın yanlarına gelerek telefonu kendisinin almadığını söylediğini, tartışmaların ardından ise katılanın telefonu aldığını kabul ettiğini ancak olayın duyulmasını istemediğini, olayı babasının duymasından korktuğunu belirterek…’e “Sen de benim telefonumu al. Kimse duymasın. Olay da bu şekilde kapansın.” dediğini, katılanın telefonunu alıp yollarına devam ettiklerini, başka bir olayın yaşanmadığını, onu darbetmediklerini,
Beyan etmişlerdir.
Sanık … Kollukta özetle; araçta bulunan telefonunun katılan tarafından çalınmasından sonra onun yanına gittiklerinde katılanın kendi telefonunu olayın kapanması için verdiğini, başka bir olayın yaşanmadığını,
Mahkemede; olay günü katılanın, inceleme dışı sanık…’in telefonunu aldığını kabul ettikten sonra rızasıyla kullandığı telefonunu kendilerine verdiğini, daha sonra kendisinin ve inceleme dışı sanıkların yola devam ettiklerini, katılana karşı herhangi bir cebir veya şiddet uygulamadıklarını, silah göstermediklerini, sürekli yolda olmaları nedeniyle kendisinin güvenlik amacıyla yanında kuru sıkı bir tabanca taşıdığını, inceleme dışı sanık… ile benzin almaya giden katılanın, aracın torpido gözünü kurcaladığında silahı ve telefonu görüp sadece telefonu almış olduğunu düşündüğünü, daha sonra kendileri hakkında şikâyetçi olan katılanın, araçta gördüğü silahın, kendisine karşı tehdit amacıyla kullanıldığını iddia ettiği kanaatinde olduğunu fakat kendisinin ve inceleme dışı sanıkların savunmalarının doğru olduğunu, sanığa kesinlikle silah doğrultmadıklarını, kuru sıkı tabancanın bozuk olduğunu, olay nedeniyle kendilerinin mağduriyet yaşadıklarını, 10 günlük emek karşılığı topladıkları otların aracın içinde iki gün beklemesi nedeniyle kullanılmaz hâle geldiğini,
Savunmuştur.
TCK’nın “Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” başlıklı 109. maddesi;
“(1) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Bu suçun;
a) Silahla,
b) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Üstsoy, altsoy veya eşe karşı,
f) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
İşlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir kat arttırılır.
(4) Bu suçun mağdurun ekonomik bakımdan önemli bir kaybına neden olması halinde, ayrıca bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
(5) Suçun cinsel amaçla işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezalar yarı oranında artırılır.
(6) Bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Maddenin birinci fıkrasında; kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun temel şekli düzenlenmiş, ikinci fıkrasında; suçun cebir, tehdit veya hile ile işlenmesi ve üçüncü fıkrasında ise; altı bend hâlinde, suçun silahla, birden fazla kişi ile birlikte, kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanmak suretiyle, üstsoy, altsoy veya eşe karşı, çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesi nitelikli hâller olarak yaptırıma bağlanmış, dördüncü fıkrasında; suçun netice sebebiyle ağırlaşmış hâline, beşinci fıkrasında; cinsel amaçla işlenen özgürlüğü kısıtlama suçuna yer verilmiş, altıncı fıkrasında ise; suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun sonucu itibarıyla ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi hâlinde, ayrıca bu suça ilişkin hükümlerin de uygulanacağı belirtilmiştir.
Bu suç tipi ile bireylerin hareket özgürlüğünün hukuka aykırı biçimde kaldırılması veya sınırlanması eylemleri cezalandırılmak istenmiştir. Nitekim bu husus madde gerekçesinde; “Bu suç ile korunan hukuki değer, kişilerin kendi arzusu ve iradesi çerçevesinde hareket edebilme hürriyetidir” şeklinde belirtilmiştir. Suçun maddi unsuru, kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasıdır. Bu fiil, failin doğrudan doğruya veya dolaylı hareketleriyle ve çeşitli araçlar kullanılarak gerçekleştirilebilir. Sonuç ise mağdurun hareket etme ya da yer değiştirme özgürlüğünün kaldırılması biçiminde kendini gösterir.
Fail, kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasına yönelik fiili, doğrudan doğruya veya dolaylı hareketleriyle ve çeşitli araçlar kullanarak gerçekleştirebilir. Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu, serbest hareketli bir suç olduğundan, bir yere gitme veya bir yerde kalma özgürlüğünün kaldırılması neticesini doğurabilecek her türlü hareket ile işlenebilecektir. Maddede sadece “bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakmak” tan söz edilmiş, fiilin işleniş şekli, yeri, zamanı ve süresi konusunda bir sınırlama yapılmamıştır. Bu nedenle suç mağdurun bir yere gitme veya bir yerde kalma özgürlüğünün ihlal edilmesi sonucunun doğması kaydıyla, her zaman her yerde işlenebilir. Fiilin herkesin girebileceği bir yerde, özel, kapalı veya açık alanda gerçekleştirilmesinin yahut uzun veya kısa süreli olmasının bir önemi bulunmamaktadır. Suçun oluşması için mutlaka mağdurun bir yere kapatılmış olması gerekmeyip aleni bir yerde tutma veya böyle bir yere götürme hâlinde dahi diğer unsurlar da var ise kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu oluşacaktır. Kesintisiz bir suç olması sebebiyle suçun tamamlanma ve bitme zamanları farklı olabilmektedir. Mağdurun hürriyetinin kısıtlanması ile suç tamamlanır, ancak sona ermez. Mağdurun tekrar hürriyetine kavuştuğu an suçun sona erme zamanıdır. Suç tamamlandıktan sonra kısa sürede sona erdirilebileceği gibi günlerce de sürdürülebilir. Öte yandan özgürlükten yoksun bırakma kavramı, anlık olmayan bir süreyi zorunlu olarak içerdiğinden, suçun tamamlanması için fiil ile sonucun hukuken kabul edilebilecek bir zaman müddetince sürmesi gerekmektedir. Sürenin çok kısa olup olmadığı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma niteliği taşıyıp taşımadığı, hareketin ağırlığı, önemi ve ciddiyeti ile birlikte hâkim tarafından değerlendirilip belirlenecektir. Sonuç ise, mağdurun bir yere gitme ya da bir yerde kalma özgürlüğünün kaldırılması biçiminde ortaya çıkmaktadır.
Suçun manevi unsuru; failin, mağduru şahsi özgürlüğünden yoksun bırakmaya yönelik hareketleri gerçekleştirmeyi bilmesi ve istemesi, yani genel kasttır. Kanun’un metni ve ruhundan anlaşılacağı üzere, suçun temel şeklinin oluşumu için saik (özel kast) aranmamıştır. Nitekim bu görüş öğretide (Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, Çetin Özek-Sahir Erman, İstanbul 1994, s. 130; Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ayhan Önder, 4. Bası, İstanbul 1994, s. 31; Teorik-Pratik Ceza Hukuku, Durmuş Tezcan-… Ruhan Erdem-Murat Önok, Ankara 2008, s. 363; Ceza Hukuku Özel Hükümler, Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen, Ankara 2018 Adalet Yayınevi, 17. Baskı, s. 368) ve yargısal kararlarda da (Ceza Genel Kurulunun 29.06.2010 tarihli ve 110-161, 23.01.2007 tarihli ve 275-9, 03.12.2002 tarihli ve 288-419 sayılı ile bu güne kadar süreklilik arz eden çok sayıdaki kararları) benimsenmiştir. Suçun oluşabilmesi için kişiyi hürriyetinden yoksun kılma yönündeki ihlalin hukuka aykırı olarak yapılması, diğer bir deyişle eylemde hukuka uygunluk nedenlerinin bulunmaması zorunludur. Hukuka aykırılık, öğretide genel olarak hukuk düzeninin izin vermediği hâlleri ifade etmektedir.
Uyuşmazlık konusunun açıklığa kavuşturulabilmesi için Türk Ceza Kanunu’ndaki tehdit ve cebir kavramları üzerinde durulmalıdır.
Türk Dil Kurumunun Büyük Türkçe Sözlüğüne göre, “gözdağı verme” anlamına gelen tehdit, bir kimsenin bir zarara veya kötülüğe uğratılacağının bildirilmesidir. Bu bildirimin sözlü olması mümkün olduğu gibi başka yollarla ve bu bağlamda davranışlar yoluyla da yapılması mümkündür. Bu nedenle tehdit suçu, söz, yazı veya herhangi bir işaretle işlenebilecek bir suç olup önemli olan gerçekleştirileceği belirtilen haksızlığın mağdurun bilgisine ulaştırılmasıdır (M.Emin Artuk- A.Gökcen- M.Emin Alşahin-Kerim Çakır, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Kitabevi, Ankara 2019, 18. Bası, s. 405.).
Tehdidin, mağdurun iç huzurunu bozmaya, onda korku ve endişe yaratmaya objektif olarak elverişli olması yeterli olup, saldırının kişinin veya başkasının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına, belirli bir ağırlıkta olmak kaydıyla malvarlığına veya bunlar dışındaki sair bir kötülüğe yönelik olması gereklidir. Suçun oluşabilmesi için de mağdurun iç huzurunun bozulup bozulmadığının veya mağdurun bundan korkup korkmadığının ayrıca araştırılmasına gerek yoktur. Önemli olan failin tehdidi oluşturan fiili “korkutmak amacıyla” yapmış olmasıdır (MAJNO, C.II, s.127; A.Pulat Gözübüyük, Mukayeseli Türk Ceza Kanunu, 5. Bası, C.II, s. 517 ve 873.).
Türk Dil Kurumunun Büyük Türkçe Sözlüğüne göre, “zor, zorlayış” anlamlarına gelen cebir ise; suç olarak düzenlendiği TCK’nın 108. maddesinin gerekçesinde “kişiye karşı fiziki güç kullanmak suretiyle, onun veya bir üçüncü kişinin iradesi ve davranışları üzerinde zecrî bir etki meydana getirilmesidir” şeklinde tanımlanmıştır.
Yağma suçu 5237 sayılı TCK’nın 148 ile 150. maddelerinde düzenlenmiş olup Kanun’un 148. maddesinin 1. fıkrasında; “Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştirileceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratılacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur bırakılması” şeklinde suçun temel hâli, 2. fıkrasında senedin yağması, 3. fıkrasında cebir karinesine yer verilmiş, 149. maddesinde nitelikli yağma, 150. maddesinde de kişinin hukuki bir ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla yağma ile yağmada değer azlığı hükümleri düzenlenmiştir.
Kişinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştirileceği ya da malvarlığı bakımından büyük bir zarara uğratılacağından bahisle tehdit edilerek veya cebir kullanılarak bir malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur bırakılması yağma suçunu oluşturur.
5237 sayılı TCK’da, 765 sayılı TCK’nın 308. maddesindeki “Kendiliğinden hak alma” suçuna benzer bağımsız bir suç tipine yer verilmemiş onun yerine Kanun’da belirtilen bazı suçların bir hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla işlenmesi hâlinde failin daha az ceza ile cezalandırılması öngörülmüş bu bağlamda hırsızlık suçunda 144, yağma suçunda 150/1, dolandırıcılık suçunda 159, belgede sahtecilik suçunda 211. maddeler düzenlenmiştir.
Aynı TCK’nın “Daha az cezayı gerektiren hâl” başlıklı 150. maddesi;
“(1) Kişinin bir hukukî ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanması hâlinde, ancak tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
(2) Yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilebilir.” şeklinde düzenlenmiş olup madde ile yağma suçunun daha az cezayı gerektiren hâlleri belirlenmiştir. Maddenin birinci fıkrasına göre bir hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanılması hâlinde, tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanacaktır.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözümlenmesi için bileşik suç kavramı üzerinde de durulması gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’nın hazırlanmasında “kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır” ilkesi esas alınmış, dolayısıyla da gerçek içtima kuralı benimsenmiştir. Nitekim Adalet Komisyonu raporunda bu husus; “Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır” şeklinde ifade edilmiştir (TBMM Adalet Komisyonu’nun 03.08.2004 gün ve 1/593-60 sayılı Raporu). Bu kuralın istisnaları ise, 5237 sayılı TCK’nın “suçların içtimaı” bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde düzenlenmiştir.
Gerçek içtima kuralının istisnalarından birisi olan bileşik suç, 5237 sayılı TCK’nın 42. maddesinde; “Biri diğerinin unsurunu veya ağırlaştırıcı nedenini oluşturması dolayısıyla tek fiil sayılan suça bileşik suç denir” şeklinde tanımlanmış ve bununla da yetinilmeyerek; “bu tür suçlarda içtima hükümleri uygulanmaz” hükmü getirilmiştir. Ceza Genel Kurulunun 13.02.1984 tarihli ve 322-64 sayılı kararında; “eriyen ve eriten başka ifade ile kaynaşan suçlardan biri diğerinin unsuru veya ağırlaştırıcı sebebini teşkil ettiğinin yasada açıkça gösterilmesi şarttır ve bu şart suç ve cezaların kanuniliğinin gereğidir” denilerek bileşik suçta unsur ya da ağırlaştırıcı nedeni oluşturan suçun, bileşik suç olarak düzenlenen bağımsız suçun içinde mutlaka ve ayrıca gösterilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu ile yağma suçuna ilişkin maddeler birlikte değerlendirildiğinde, suçlardan birinin diğerinin unsuru veya ağırlaştırıcı nedeni olması gibi bir durum söz konusu olmadığından, bu iki suç yönüyle bileşik suçtan söz etmek mümkün değildir. Her iki suç yönüyle de önem arzeden tehdit ise cebirle birlikte yağma suçunda maddi unsur içinde yer alan fiil unsurunu oluşturmakta iken, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunda ise nitelikli hallerden birini oluşturmaktadır.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi için “geçitli suç” kavramına da değinilmesi gerekmektedir.
Failin bir suçu işlemek için aynı hukuki değeri koruyan daha hafif bir suçu işlemek zorunda kaldığı hâllerde ise “geçitli suç” söz konusu olur. Geçit suçları cezalandırılmayan önceki eylemlerin kapsamında sayılırlar ve bu nedenle bütün cezalandırılmayan önceki eylemlerle birlikte görünüşte içtimanın bir türünü oluştururlar. Bu tip görünüşte içtimada, bir suçun işlenmesi için daha hafif suçu basamak yapmak zorunluluğu vardır ve basamak durumunda bulunan suçu düzenleyen normun yardımcı norm oluşu nedeniyle, ağır suçu düzenleyen normun uygulanması ile yetinilir. Geçitli suçun söz konusu olabilmesi için, görünüşte içtima eden normlar arasında açık nitelikte asli-yardımcı norm ilişkisinin bulunmaması, ağır suç ile bu suça ulaşabilmek için aşılması zorunlu basamak durumunda bulunan hafif suçu düzenleyen normların korudukları hukuki değerlerin aynı nitelikte ve aynı türden olmaları, ağır suçun işlenmesi için mutlaka geçit durumundaki daha hafif bir suçun işlenmesinin gerekmesi, hafif suçun faili ve mağduru ile ağır suçun faili ve mağdurunun aynı kişiler olmaları, failin hareketi ile ağırlaşan neticeler arasında nedensellik bağının bulunması ve failin kastının başlangıçtan itibaren ağırlaşan neticeleri gerçekleştirmeye yönelmiş olması gerekir. Bu nedenle fail hareketine taksirle başlamış ve sonradan kastla devam etmişse veya başlangıçta hafif sonucu gerçekleştirmek istediği hâlde daha sonra kastını ağır sonuca yöneltmişse artık geçitli suçtan söz edilemez (Kayıhan İçel, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl:7, Sayı:14, Güz 2008, s. 35-49; Kayıhan İçel, Suçların İçtimaı, Sermet Matbaası, İstanbul, 1972, s.226-238.).
Öğretide amaç suç-araç suç ilişkisinin bulunduğu hâllerde, amaçlanan suç işlendiği takdirde, bu suçtan dolayı da failin ayrıca cezalandırılacağı, gerçek içtima kurallarının uygulanacağı savunulmuştur (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 9. Bası, Ankara, 2013, s.538, Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 12. Bası, Ankara, 2019, s.505.).
Örneğin; hürriyetinden yoksun bırakma cinsel saldırı suçu gibi bazı suçların icrası sırasında zorunlu olarak eşlik eden bir fiil olarak yer alabilir. İşlenen fiilin zorunlu olarak mağdurun kısa bir süre özgürlüğünden yoksun kaldığı bu gibi hâllerde işlenen suç dışında failin sorumluluğunu gerektiren ayrı bir fiilin varlığından bahsetmek mümkün değildir. Ancak işlenen fiilin zorunlu olmamakla birlikte, amaç suçun işlenebilmesi için mağdurun hürriyetinden yoksun bırakıldığı hâllerde, fail amaç suçun yanında ayrıca hürriyeti yoksun kılma suçundan da cezalandırılacaktır (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, 6. Bası, Ankara, 2019, s.465.).
Yine öğretide “Fail, hürriyetini kısıtladığı kişiye karşı işlemiş olduğu diğer suçlardan (cinsel saldırı, çocukların cinsel istismarı, cinsel taciz, kasten öldürme) ayrıca cezalandırılır” şeklinde görüşe yer verilmiştir (Veli Özer Özbek, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 14. Bası, 2019, s. 440.).
Nitekim, Ceza Genel Kurulunun 19.02.2013 tarihli ve 1523-66 sayılı kararında; “Sanıkların kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu ile birlikte mağdur Osman’a karşı gerçekleştirdikleri eylem nedeniyle 5237 sayılı TCK’nun 150/1. maddesi yollamasıyla 106. maddesi uyarınca da cezalandırılmaları gerektiğinden, bu yöndeki Özel Daire bozma kararı isabetlidir.” sonucuna varılmıştır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık ve inceleme dışı sanıkların aynı minibüs içerisinde Aydın’dan yerleşim yerleri olan Konya’ya doğru seyahat ettikleri, yolda yakıtlarının azalması üzerine katılanın bulunduğu kahvehaneye girip akaryakıt istasyonunun yerini sordukları, katılanın, yardımcı olabileceğini söylemesi üzerine inceleme dışı sanık…’la birlikte akaryakıt istasyonuna gittikleri, sanık … ve inceleme dışı sanıkların ise kahvehanede kaldıkları, inceleme dışı sanık…’ın yakıt doldurmak için araçtan indiği esnada katılanın, aracın torpido gözünde bulunan ve inceleme dışı sanık…’e ait olan cep telefonunu aldığı, kahvehaneye döndüklerinde araçtan inerek oradan ayrıldığı, sanık ve inceleme dışı sanıkların yola devam etmek için araca bindikleri, o sırada inceleme dışı sanık…’in cep telefonunu araçta bulamadıkları, sanık ve inceleme dışı sanıkların, katılanın yerini öğrenip onun yanına gittikleri, katılanı zorla araca bindirip uzaklaştıkları, sanık …’in katılanı burnunda kemik kırığı oluşacak ve basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde yaraladığı, “Konya’ya götürüp anasını sinkaf edelim. Bu o… çocuğu bizi tanıyor mu? Çekip şurada bu o… çocuğunun kafasına sıkıp gidelim.” dedikleri, katılanın cebinde bulunan cep telefonu ve 20 TL’yi aldıkları, araçta yaşanan arbede esnasında aracın yavaşlaması üzerine katılanın fırsatını bulup aracın kapısını açtığı ve araçtan kendisini dışarı atarak uzaklaştığı olayda;
Sanık …’in diğer inceleme dışı sanıklarla birlikte fikir ve eylem birliği içerisinde katılanı, inceleme dışı sanık…’in cep telefonunu hırsızlaması nedeniyle cebir kullanarak minibüse bindirmeleri ve araçla yaklaşık 4 km yol katetmeleri şeklinde gerçekleşen eylemle katılanın özgür iradesiyle hareket etme veya bir yerde kalma hürriyetinin zor kullanılarak engellenmesi, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun işlenmesinden sonra inceleme dışı sanık…’in katılan tarafından hırsızlanan cep telefonu nedeniyle katılanın cep telefonunun ve parasının cebir ve tehdit kullanılarak alınması suretiyle hukuki bir alacağın tahsili amacıyla yağma suçunun icra edilmesi, sanık … ve inceleme dışı sanıkların amaçladıkları yağma suçunu gerçekleştirmeleri için işledikleri cebir ve tehditle kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun araç suç niteliğinde olması, hukuki bir alacağın tahsili amacıyla yağma suçunun kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun zorunlu unsurunu oluşturmaması, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu gerçekleştirilmeden de hukuki bir alacağın tahsili amacıyla yağma suçunun işlenmesinin mümkün olması, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve hukuki bir alacağın tahsili amacıyla yağma suçlarından birinin diğerinin unsuru veya ağırlaştırıcı nedeni olmaması, koruduğu hukuki değerler farklılık arz eden her iki suç arasında karma suç, bileşik suç veya geçitli suç ilişkisinin de bulunmaması ve 5237 sayılı TCK’nın hazırlanmasında esas alınan “kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır” ilkesi birlikte değerlendirildiğinde; sanığın katılana karşı gerçekleştirdikleri eylem nedeniyle 5237 sayılı TCK’nın 150/1. maddesi yollamasıyla TCK’nın 106. maddesi uyarınca da cezalandırılması gerekmektedir.
Bu itibarla Yerel Mahkemenin direnme kararının isabetli olduğuna, dosyanın uygulamanın denetlenmesi için Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Dinar Ağır Ceza Mahkemesinin 18.10.2017 tarihli ve 29-42 sayılı direnme kararına konu hükmünün, sanık hakkında TCK’nın 150. maddesi delaletiyle TCK’nın 106/2-a-c maddesi uyarınca kurulan mahkûmiyet hükmünün dayanağı olan tehdit eyleminin aynı Kanun’un 109/2. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun tehdit unsurunu oluşturmadığı, bu nedenle sanık hakkında TCK’nın 150. maddesi delaletiyle aynı Kanun’un 106. maddesi gereğince tehdit suçundan da mahkûmiyet kararı verilmesi gerektiğinden İSABETLİ OLDUĞUNA,
2- Dosyanın, uygulamanın denetlenmesi için Özel Daireye gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 16.02.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.