Kasten öldürme – Haksız tahrik indirimi – Ceza Genel Kurulu – 2018/449 E. , 2021/36 K.

Ceza Genel Kurulu 2018/449 E. , 2021/36 K.

“İçtihat Metni”

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 480-168

Kasten öldürme suçundan sanık …’nın TCK’nın 81/1, 29, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 10 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin Bakırköy 10. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 23.12.2011 tarihli ve 229-374 sayılı hükmün sanık müdafisi ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 05.05.2014 tarih ve 1209-2837 sayı ile;
“…Oluşa ve dosya kapsamına göre; sanık …’ün tüm aşamalarda maktul …’ı öldürmediğini beyan etmesi ve dosya içeriğinden maktulden sanığa yönelen ve haksız tahrik oluşturan söz ve davranış bulunmadığının anlaşılması karşısında, mahkemenin ‘arkadaşı olan maktul ile arasında maktulün haksız davranışı ve hareketlerinden kaynaklı bir nedenden çıkan tartışma sonucunda’ şeklindeki yeterli ve yasal gerekçe ile sanık hakkında azami oranda haksız tahrik indirimi uygulanması suretiyle eksik ceza tayini,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan Yerel Mahkeme kasten öldürme suçundan sanığın TCK’nın 81/1, 29, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 13 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına hak yoksunluğuna, mahsuba ilişkin Bakırköy 10. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 17.02.2015 tarihli ve 221-25 sayılı hükmün sanık müdafisi ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 26.10.2016 tarih ve 3241-3708 sayı ile;
“…1-) Dairemizin 05.05.2014 tarih 2013/1209 esas,2014/2837 karar sayılı ilamında ‘Sanık …’ün tüm aşamalarda maktul …’ı öldürmediğini beyan etmesi ve dosya içeriğinden maktulden sanığa yönelin ve haksız tahrik oluşturan söz ve davranış bulunmadığının anlaşılması karşısında, mahkemenin ‘arkadaşı olan maktul ile arasında maktulün haksız davranışı ve hareketlerinden kaynaklı bir nedenden çıkan tartışma sonucunda’ şeklindeki yeterli ve yasal olmayan gerekçe ile sanık hakkında azami oranda haksız tahrik indirimi uygulanması suretiyle eksik ceza tayini’ hususlarına yer verilmesine ve mahkemece bozma ilamına uyulmasına rağmen bu kez bozma ilamını etkisiz kılacak şekilde haksız tahrik indirimi yapılmak suretiyle 16 yıl hapis cezası belirlenerek eksik ceza tayini,
2-) Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarih, 2014/140 esas ve 2015/85 sayılı kararı ile 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin iptal edilen bölümleri nazara alındığında, sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Özel Dairenin TCK’nın 53. maddesine ilişkin bozma sebebine uyan Bakırköy 10. Ağır Ceza Mahkemesi 11.05.2017 tarih ve 480-168 sayı ile;
“…Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 2013/1209 Esas 2014/2837 Karar sayılı bozma ilamında Mahkememizin 2009/229 Esas 2011/374 Karar sayılı ilamında sanık hakkında TCK’nın 29. maddesinin tatbiki aşamasında maddede belirtilen en üst düzey oranda indirim yapılmasından bahisle bozma nedeni yapıldığı ve bu nedenle anılan kararda sanık için TCK’nın 29. maddesinin uygulanması suretiyle verilen ’12 yıl hapis cezası’ tayininin bozma ilamına uyularak değerlendirildiği ve Mahkememizin 2014/221 Esas 2015/25 Karar sayılı yeniden kurulan hükmünde bu kez TCK’nın 29. maddesince yapılan uygulamada ’16 yıl hapis cezası’ olarak tayin edildiği, söz konusu aynı dairenin 2016/3241 Esas 2016/3708 Karar sayılı kararında ise bu kez uyulan bozma ilamına rağmen TCK’nın 29. maddesinin uygulanmasında eksik ceza tayini ile ilgili değerlendirme yapıldığı, ayrıca TCK’nın 53. maddesinin de Anayasa Mahkemesinin iptal kararı sonrasında bozma ilamına konu edildiği görülmekle,
Yargıtay 1. Ceza Dairesince mahkememizin takdir hakkını ortadan kaldıracak nitelikte ve netlikte TCK’nın 29. maddesinin tatbikinde ‘üst hadden tayini’ gibi bir ibarenin bulunmadığı, ilk bozmaya konu ilamda da yapılan uygulamanın TCK’nın 29. maddesince tayin edilen ceza için en üst hadden indirim uygulanması nedeniyle mahkememizce de uygun görülüp uyularak bu kez aynı maddede müebbet hapis cezası için ’12 yıldan 18 yıla kadar hapis’ ibaresinden hareketle yüzyüzelik ilkesince yargılama yapıp delilleri ilk derece mahkemesi sıfatıyla yerinde değerlendiren mahkememizin takdirinin de bu yönüyle uyulan bozma ilamını TCK’nın 29. maddesi açısından uygulanamaz kılmadığı, TCK’nın 53. maddesindeki değişikliğin ise Anayasa Mahkemesinin iptal kararına dayalı olduğu, TCK’nın 53. maddesi yönünden uyulmasının zorunlu olup diğer yönüyle direnilmesine…” şeklindeki gerekçeyle haksız tahrikin koşullarının bulunmadığına ilişkin (1) numaralı bozma nedenine direnerek önceki hüküm gibi haksız tahrik indirim oranını uygulayarak sanığın kasten öldürme suçundan cezalandırılmasına karar vermiştir.
Bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 01.03.2018 tarihli ve 45683 sayılı “onama” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Yargıtay 1. Ceza Dairesince 11.09.2018 tarih ve 1154-3433 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan nedenlerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
09.06.2009 tarihli tutanakta; 08.06.2009 tarihinde saat 19.30 sıralarında haber merkezine Yeşilpınar Mahallesi, Girne Caddesi üzerinde bulunan Yağlıdere Parkının arka kısmında bulunan otluk arazide bir şahıs olduğunun bildirilmesi üzerine olay yerine gidildiği, şahsın otluk alan içerisinde baş kısmı aşağıya doğru yüzüstü yatmış olarak bulunduğu ve çevrildiğinde göğüs kısmının kanlı olduğunun görüldüğü, 112 Acil Servis doktorlarınca yapılan kontrol sonucu şahsın ölü olduğunun anlaşıldığı, olay yerinin emniyet altına alındığı, olay yeri inceleme ekiplerince şahsın arka cebinde bulunan nüfus cüzdanından 1971 doğumlu … olduğunun belirlendiği, ilgili birimlere gerekli bilgilerin verildiği ve cesedin otopsi için Eyüp Devlet Hastanesine kaldırılması talimatının alındığı,
09.06.2009 tarihli olay yeri inceleme raporunda; 08.06.2009 tarihinde ölüm olayının meydana geldiğinin bildirilmesi üzerine olay yerine gidildiği, olayın İstanbul ili, Eyüp ilçesi, Yeşilpınar Mahallesi, Girne Caddesi, Yeşilpınar otobüs son durakları arkasındaki açık alanda meydana geldiği, şahsın otlar içerisinde sırt üstü yatar vaziyette, üzeri giyinik, sol ayakkabısı ayağından çıkmış ve yanında olacak şekilde bulunduğu, göğüs bölgesinin kanlı olduğu, her iki ellinin parmaklarında kesilerin olduğu, sağ el serçe parmağının daha önceden kesik ve yarım olduğu, kimliğinin daha sonra … olduğunun öğrenildiği, ceset üzerinde yapılan fiziki kontrolde; cesedin sağ göğsünde iki ve sol göğsünde de iki kesi olduğunun görüldüğü, sağ el serçe parmağının eksik olduğu, Cumhuriyet savcısının talimatı ile cesedin Eyüp Devlet Hastanesine kaldırıldığı, ceset kaldırıldığında altından muhtemelen kendisine ait olduğu düşünülen Simens A52 marka cep telefonunun bulunduğu, cebinden 20 TL para çıktığı ve polis merkezi yetkililerine teslim edildiği bilgilerine yer verildiği,
09.06.2009 tarihinde saat 07.30’da tutulan tutanakta; 08.06.2009 tarihinde saat 19.30 sıralarında Yeşilpınar Mahallesi, Girne Caddesi üzerinde bulunan Yağlıdere Parkının arka kısmındaki otluk alanda meydana gelen cinayet olayı ile ilgili 09.06.2009 tarihinde sabah saat 06.00 sıralarında olay yerine gidildiği, herhangi bir delici ve kesici alete rastlanmadığının belirtildiği,
09.06.2009 tarihli ev arama ve olay yeri inceleme tutanaklarından; Gaziosmanpaşa 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 2009/1903 değişik iş sayılı arama kararına istinaden sanık … ve olaydan sonra gidip kaldığı annesi …’nın evlerinde yapılan aramada, herhangi bir suç ve suç unsuruna rastlanmadığının belirtildiği, ikametlerde şüpheliye ait eşya ve kıyafetler üzerinde yapılan luminol sıvı incelemesinde biyolojik tepkime veren bulgulara rastlanmadığının ifade edildiği,
09.06.2009 tarihinde saat 19.30’da tutulan teslim tesellüm tutanağında; sanığın annesi …’nın evinde suç delili elde etmek maksadıyla yapılan arama sırasında, çantasından çıkarttığı kırmızı renkli Nokia 111i marka cep telefonunu görevlilere teslim ettiği, oğlu sanık …’ya ait olduğunu ve Asayiş Büro Amirliğine girerken kendisine teslim ettiğini söylediği, yapılan kontrolde telefonun kapalı olduğu, üzerinde bataryasının bulunduğu, telefona takılı vaziyette üzerinde “SIM Plus Muhabbet hat” yazılı ….. 3242 3 Seri No.lu kart bulunduğu ve bu kartın mahkeme kararına istinaden muhafaza altına alındığı bilgilerine yer verildiği,
09.06.2009 tarihli tutanakta; 08.06.2009 tarihinde saat 21.30 sıralarında İstanbul ili, Eyüp ilçesi, Alibeyköy Polis Merkezi idaresindeki Girne Caddesi üzerinde bulunan Yağlıdere Parkına ait açık alanda 1971 doğumlu maktul … isimli şahsın bıçaklanarak öldürülmüş şekilde bulunduğu, konu ile ilgili yapılan araştırmalarda, maktulün mahalleden arkadaşı olan sanık … isimli şahıs ile birlikte olay yeri olan parka doğru yaya olarak geldikleri ve en son o zaman görüldüğünün tespit edildiği, … isimli şahısla ilgili yapılan araştırmada ağabeyi…’ın Girne Caddesi üzerinde Barlas Taksi Durağında çalıştığı bilgisine ulaşıldığı, taksi durağına gidildiği, … isimli şahsın abisi…’ya ulaşıldığı, kardeşi …’nın ikametine gidildiği, kardeşi …’ün sorulduğu, ikametinde olmadığını söylediği, … ile birlikte kardeşi … ve annesi …’nın ikametlerine gidildiği, yapılan kontrollerde …’ün bulunamadığı, … isimli şahsa ait 0535… numaralı telefondan …’ya ait 0531 … numaralı telefonun arandığı, aralarında yapılan görüşmede …’ün abisi…’a; … isimli şahısla aralarında daha önceden problem olduğunu, bugünde kendisine sinirlendiğini, bunun üzerine şahsı kesip attığını belirterek “Şu anda dağa çıktım. Polisler size gelirse kardeşimiz dağa çıktı dersiniz, ben zindana giremem, polise teslim olmam, beni arayan bulsun.” dediği ve telefonu kapattığı ifadelerine yer verildiği,
09.06.2009 tarihli tutanakta; yukarıdaki tutanağa ek olarak sanık … isimli şahsın yakalama çalışmalarının devam ettiği esnada 09.06.2009 tarihinde saat 13.00 sıralarında Eyüp Adliyesine geldiği ve teslim olduğunun belirtildiği,
09.06.2009 tarihli ölü muayene tutanağında; 08.06.2009 tarihinde saat 22.10 sıralarında ölü vaziyette bulunan maktulün ölü muayene işlemleri için Eyüp Devlet Hastanesi morguna kaldırılması talimatının verilmesi üzerine yapılan ölü muayene ve otopsi işleminde; 170 cm boyunda, 80-85 kg ağırlığında, 35-40 yaşlarında olduğu görülen maktulün cesedinde sol göğüs ucunu parçalayacak şekilde 3 cm genişliğinde vücut eksenine paralel, bir ucu künt, bir ucu keskin, derine nafiz kesici alet yaralanması bulunduğu, bu yaranın 3 cm altında, 2,5 cm genişliğinde, vücut eksenine paralel, bir ucu künt, bir ucu keskin, derine nafiz kesici alet yaralanması bulunduğu, sağ omuz ön kısmında 5×0,5 cm ebadında yüzeysel düzgün kenarlı cilt kesisi bulunduğu, sol meme üst kısmında, 3 cm genişliğinde, vücut eksenine dik, bir ucu künt, bir ucu keskin, derine nafiz kesici alet yarası bulunduğu, bu yaranın 3 cm yan tarafında diğer yaraya paralel 3 cm genişliğinde, vücut eksenine dik, bir ucu künt, bir ucu keskin, derine nafiz kesici alet yarası bulunduğu, sol bacak arka alt baldır altında, 1,5 cm genişliğinde, derine nafiz, bir ucu künt, diğer ucu keskin kesici alet yarası bulunduğu, sol … bileği üstünde, 2,5 cm genişliğinde, derine nafiz, bir ucu künt, diğer ucu keskin kesici alet yarası bulunduğu, sol bacak üst kasık bölgesinde, külot altında, 3×10 cm ebatlarında, künt darbeye bağlı ekimoz izi bulunduğu, sağ el serçe parmağının eskiye bağlı ampute olduğu, sağ el 4-5. parmaklar arasında, avuç içi ortasına kemik dokusuna kadar uzayan derinlikte, avuç içi kaslarını parçalayan, düzgün kenarlı kesi izi bulunduğu, sağ el 4. parmak 1. eklemini saracak şekilde, vücut eksenine paralel, 3 cm uzunluğunda, düzgün kenarlı kesi bulunduğu, cesedin arka kısmında, her iki kürek kemiği arasında, vücut eksenine paralel, 14 cm uzunluğunda, yüzeysel çizgi tarzında cilt kesisi bulunduğu, maktulün sağ ve sol göğüs üstünde 2’şer adet olmak üzere toplam 4 adet derine nafiz kesici alet yarasına bağlı oluşan iç kanama ve solunum dolaşım yetmezliği sebebiyle ölmüş olabileceği tespitlerine yer verildiği,
Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesince düzenlenen 17.07.2009 tarihli otopsi raporunda; kanda 323 mg/dl etanol bulunduğu, metanol bulunmadığı, kanda ve idrarda aranan uyutucu, uyuşturucu maddelerin bulunmadığı, kişinin vücudunda 6 adet kesici delici alet yarası ile 3 adet kesik vasıfta yara tespit edildiği, haricen 2, 3, 4 No. da yer alan sağ meme başının hemen üstünde yer alan, sağ meme başının 5 cm lateralinde, 2 No.lu yaraya paralel ön koltuk alt çizgisi üzerindeki 3 cm’lik ve sol meme üzerinde, bir açısı dar, bir açısı geniş 2,7 cm uzunluğundaki kesici delici alet yaralarının müstakilen öldürücü nitelikte olduğu, diğerlerinin ve kesik vasıftaki yaraların öldürücü nitelikte olmadığı, kişinin vücudunda tespit edilen kesici delici alet yaralarının cilt bulgularına göre; ika edilen aletin bir kenarının keskin, diğer kenarının künt olduğu, kesik vasıftaki yaranın aynı ya da benzer özellikteki bir aletin keskin kenarı ile husulünün mümkün olduğu, kişinin ölümünün kesici alet yaralanmasına bağlı kot kesileri ile birlikte iç organ yaralanmasından gelişen iç kanama sonucu meydana gelmiş olduğunun ifade edildiği,
Sanık … hakkında 09.06.2009 tarihinde Eyüp Devlet Hastanesince düzenlenen adli raporda; sanığın vücudunda herhangi bir darp cebir izine rastlanılmadığının belirtildiği,
Adli Tıp Kurumu Başkanlığınca düzenlenen 21 Mayıs ve 29 Aralık tarihli raporlarda; sanık …’nın 08.09.2009 tarihinde sanığı bulunduğu suça karşı ceza sorumluluğu olduğunun bildirildiği,
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığının 17.06.2009 tarihli cevabi yazısında; 08.06.2009 tarihinde saat 20.57 sıralarında sanığın kullanımındaki 0531 … numaralı telefondan abisi …’nın kullanımındaki 0535 … numaralı telefonu aradığı, 25 saniyelik bir görüşme yaptığı, aynı gece saat 22.45’de bu sefer abisi …’nın 0535 … numaralı telefonundan sanığın 0531 … numaralı telefonunu aradığı, yaklaşık 236 saniye görüşme yaptıkları, ayrıca olay saatinden sonra sanığın, annesi …’nın kullandığı 0537 398 09 05 numaralı telefonu üç defa aradığı,
Turkcell İletişim Hizmetleri A.Ş’nin 07/09/2010 tarihli cevap yazısından; maktulün telefon numarasının 0531 342 38 09 olduğu, olay sonra 11.11.2009 tarihinde kapandığı,
Anlaşılmaktadır.
Müşteki … 08/06/2009 tarihinde kollukta; aynı tarihte saat 19.00 sıralarında evinde bulunduğu sırada 13 yaşındaki kızı Hilal’in gelerek amcası maktul …’in Yağlıdere Parkında ölmüş olduğunu, telaşlı ve bağırarak söylediğini, bunun üzerine hemen evden çıkarak olay yerine gittiğini, kalabalık bir grubun bulunduğunu, aralarına girip yerde yatmakta olan şahsa baktığında kardeşi …’in kanlar içerisinde ve ölmüş olduğunu anladığını, kısa bir süre sonra polislerin geldiğini, kardeşinin gündüz saatlerinde … isimli şahısla birlikte olduğunu öğrendiğini, kardeşini kimin bıçaklayarak öldürdüğünü bilmediğini,
10.06.2010 tarihinde kollukta; maktul …’in öz kardeşi olduğunu, 07.06.2009 tarihinde sanık … isimli şahıs tarafından bıçaklanarak öldürüldüğünü, kardeşi maktulün üzerinden çıkan eşyanın kendisine teslim edildiğini, teslim edilen eşya arasında cep telefonunun da bulunduğunu, telefonu kullanmak için açtığında ekranının net göstermediğini, bozuk ve arızalı olduğunu, evinin bir köşesine telefonu bıraktığını, ne olduğunu bilmediğini, numarasını hatırlamadığını, sonradan bloke olması sebebiyle kapandığını, telefonun kendisinde olmadığını,
Tanık … kollukta; 08.06.2009 tarihinde saat 16.00 sıralarında Yeşilpınar Mahallesi, Girne Caddesi, Feridun İlköğretim Okulu karşısında bulunan tekel bayisine doğru yürüdüğü esnada kendilerini önceden tanıdığı sanık … ve ismini Aslan olarak bildiği maktul …’ın tekel bayisinden birlikte ellerinde siyah renkli poşet ile çıktıklarını, poşetin içerisinde alkol olduğunu ve adı geçenlerin Yağlıdere Parkına doğru yürüdüklerini, maktulün üzerinde koyu renkli kumaş pantolon ve çizgili tişört, sanığın üzerinde ise kısa kollu açık renkli bir tişört ve koyu renkli kumaş ya da keten pantolon olduğunu, daha sonra bir şey görmediğini, akşam hava kararmaya yakın maktulün bıçakla öldürüldüğünü duyduğunu, sanığın deli olduğunun ve raporunun bulunduğunun mahallede söylendiğini,
Tanık Emre Çakır kollukta; 08.06.2009 tarihinde saat 16.00 sıralarında Yeşilpınar Mahallesi, Girne Caddesi, Feridun İlköğretim Okulu karşısında bulunan tekel bayisi önünde … ve … isimli arkadaşları ile birlikte oturdukları sırada kendilerini daha önceden tanıdıkları sanık … ile ismini Aslan olarak bildikleri maktul …’ın birlikte büfeye geldiklerini, şarap aldıklarını, daha sonra maktulün bağırarak “İkinci şarabımızı içeceğiz ulan.” dediğini, Yağlıdere Parkına doğru yürüdüklerini, her ikisinin de aşırı derece alkollü olduğunu, ne giydiklerini tam olarak hatırlamadığını, akşam hava kararmaya yakın kahvede oturdukları esnada maktulün bıçakla öldürüldüğünü öğrendiğini ve arkadaşları ile birlikte olay yerine gittiğini,
İstinabe olunan mahkemede; daha önce Karakolda verdiği ifadesini aynen tekrar ve kabul ettiğini, maktul ve sanığı aynı mahallede oturmaları sebebiyle tanıdığını, olay tarihinde Gökhan ve Yüksel isimli arkadaşları ile birlikte tekel bayisinin önünde otururlarken sanık ve maktulün geldiklerini, tekel bayisine girdiklerini, çıkarlarken de maktulün “İkinci şarabımızı içeceğiz ula.” dediğini ve adı geçenlerin birlikte Yağlıdere Parkına doğru gittiklerini, her ikisinin de aşırı derecede alkollü olduğunu, maktulün üzerinde koyu renkli kumaş pantolon olduğunu hatırladığını, hava kararırken arkadaşları ile birlikte kahvede oturdukları sırada kendisine telefon geldiğini, maktulün bıçakla öldürüldüğünü öğrendiğini,
Tanık … kollukta ve istinabe olunan mahkemede benzer şekilde; Girne Caddesi üzerinde bulunan tekel bayisi önünde Emre Çakır ve … ile birlikte oturdukları esnada saat 17.30 sıralarında mahalleden tanıdıkları, ismini Aslan olarak bildikleri maktul … ile sanık …’ün geldiklerini, birlikte büfeden şarap aldıklarını ve Yağlıdere Parkına doğru gittiklerini, yaklaşık bir saat sonra arkadaşları Emre Çakır’a gelen telefon ile ismini Aslan olarak bildiği kişinin öldürüldüğünü öğrendiğini, en son maktulü sanıkla birlikte gördüğünü,
Tutanak tanığı … mahkemede; huzurdaki sanık …’ü yapılan araştırma neticesinde ismen tespit ettiklerini, maktul Hsan’ın öldürülmesinden önce en son sanıkla görüldüğünü ve içki alarak olay yerine doğru indiklerini öğrendiklerini, sanığın taksici olan kardeşleri… ve…’ya ulaştıklarını, önce Muharrem’i gördüklerini, daha sonra…’ın yanına gittiklerini, kardeşleri ile birlikte sanığın evine gittiklerini, kardeşi Erkanla araç içerisinde bulundukları sırada sanığı aramasını ve diafonunu da açık tutmasını istediklerini, sanığa “Neredesin?” dediğini, sanığın yanıt olarak; dağa çıktığını, maktul … ile kavga ettiklerini, kendisini sinirlendirdiğini, bunun üzerine maktulü kesip attığını, bu nedenle dağa çıktığını, kendisini polisler sorarlarsa dağa çıktığını söylemelerini ifade edip “Bundan sonra kesinlikle zindanda yatmayacağım.” diyerek telefonu kapattığını, tarafına okunan 09.06.2009 tarihli tutanak içeriğinin doğru olduğunu, yazının aynı ekipte birlikte çalıştıkları Oğuzhan Çetiner’e ait olduğunu,
Tutanak tanığı Alper Özeren mahkemede; olay sonrasında araştırma yaptıklarını, Oktay Arslan’ın ekip aracında bu konuşmaların olmuş olduğunu, bu konuşmaların içeriğini kendilerine Oktay, Oğuzhan ve Hakan isimli meslektaşlarının anlattığını, sanığı tüm aşamalarda görmediğini, 09.06.2009 tarihli tutanak içeriği okunup sorulduğunda, bizzat konuşma anında bu konuşmalara tanık olmadığını, imzanın kendisine ait olduğunu,
Tutanak tanığı… mahkemede; sanık ile maktulün olay öncesinde birlikte olduklarını öğrenince araştırma yapmaya başladıklarını, ağabeylerini bulduklarını, duruşma salonunda bulunan…’ı göstererek bu şahsın, kardeşi olan sanığı aradığını, sanığın maktulü kast ederek aralarında tartışma çıktığını, sinirlendirdiğini ifade edip “Tuttum kestim, polis gelirse dağa çıktı dersin. Zindanlarda olamayacağım.” dedğini, abisinden şahsın yaralı olduğunu ve sanığa teslim olmasını söylemesini rica ettiklerini ama sanığın telefonu kapattığını, bu konuşma sırasında …, … ve… isimli abisinin bulunduğunu,
Tutanak tanığı … mahkemede; olay gerçekleştikten sonra sanığın en son maktulle birlikte görüldüğünü, bunun üzerine sanığın yakınlarını araştırmaya başladıklarını, ismini hatırlayamadığı ancak taksicilik yapan abisini bulduklarını, kardeşlerine sanığı sorduklarını, telefon görüşmesinin … ve…’in de ekip aracında olduğu esnada yapıldığını, konuşma sırasında telefonun ahizesinin dışarıya ses verecek hâle getirildiğini, huzurdaki …’yı göstererek konuşmayı bu şahsın yaptığını, sanığa nerede olduğunun sorulduğunu, olayla ilgili bilgi istendiğini, sanığın olayı kendi gerçekleştirdiğini, parmaklar arkasında çürümeyeceğini, kendisini soran olursa dağa çıktığını söylemesini istediğine dair konuşmalar yaptığını, görüşmelerin ayrıntılarını tutanak ile tespit ettiklerini, tarafına okunan tutanağı bizzat kendisinin kaleme aldığını ve imzanın kendisine ait olduğunu,
Tutanak tanığı İsmail Kırkbunar mahkemede; cinayet araştırmasıyla maktulün dosya sanığı ile görüştüğünün saptandığını, bunun üzerine sanığın Muharrem ve … isimli ağabeylerine ulaşıldığını, üç ekip olarak araştırma yaptıklarını, Erkan’ın yaptığı telefon görüşmesini diğer araçta bulunan … ve ekibindeki meslektaşlarının anlatımları ile öğrendiğini, yapılan işlemleri soruşturma kapsamında devam eden bir süreç olduğu için ekipler olarak ortak hareketle birlikte gerçekleştirdiklerini, diğer araştırmaları da aynı tutanak kapsamına aldıklarından birlikte imzaladıklarını,
Tanık … kollukta; Barlas Taksi Durağında yönetici olarak çalıştığını, … isimli şahsın öz kardeşi olduğunu, kendisine ait bekâr evinde kaldığını, bazen de annelerinin yanında kaldığını, yaklaşık iki üç aydır 0531 … numaralı telefonu kullandığını, 08.06.2009 tarihinde saat 22.30’da kardeşi sanığın kendisinin kullanmış olduğu 0535 … numaralı telefonu aradığını, telefonu açtığında kendisine “Ben cinayet işledim Abi! Güvenlik güçleri sana gelebilir. Gelirse benim dağa çıktığımı söylersin.” dediğini, “Telefonda böyle saçma sapan şeyler konuşma.” dediğini ve telefonu kapattığını, telefon görüşmesinden yaklaşık bir ila bir buçuk saat sonra evine polislerin geldiğini, olayı anlatarak kardeşi sanığı sorduklarını, oturduğu gecekonduyu polislere gösterdiğini, polislerle birlikte gecekonduda aradıklarını, ancak bulamadıklarını, bunun üzerine polislerin yanında kardeşi sanığı kullanmış olduğu 0531 … numaralı telefondan aradığını ve nerede olduğunu sorduğunu, sanığın kendisine “Ben bir yerdeyim. Beni aramayın. Ben teslim olmayacağım. Ceza yatamam. Beni tahrik etti. Ben de öldürdüm. Neyse amca oğlu, telefon dinlenir, fazla uzatma kapatalım. Teslim olmayacağım.” dediğini, kardeş olmalarına rağmen bazen kendisine amca oğlu diye hitap ettiğini, sanığın dün hiç görmediğini, bu nedenle ne giydiğini bilmediğini, olaydan sonra da kendisini görmediğini,
Mahkemede; 03.11.2009 tarihli celsede sanığın abisi olması sebebiyle tanıklıktan çekinme hakkının hatırlatıldığı, tanıklık yapmak istemediğini beyan ettiği, 18.02.2010 tarihli celsede 09.06.2009 tarihili tutanak tanığı polis memurlarının dinlenilmesinden sonra tutanak tanıklarının anlatımlarının doğru olduğunu, kardeşi olan sanığın anti sosyal kişilik bozukluğu sebebiyle askerden erken terhis olduğunu,
Tanık … kollukta; sanık …’ün öz oğlu olduğunu, Yeşilpınar’da bekâr evinde kaldığını, abisine ait taksi durağında çalıştığını, ara sıra da kendisinin yanına gelip kaldığını, dün gece yani 08.06.2009 tarihinde saat 22.30 sıralarında evine polislerin geldiğini, oğlu olan sanığı sorduklarını, o anda oğlunun evde olmadığını, polislerin kendisine oğlunun bir kavgaya karıştığını söylediklerini, polisler gittikten yaklaşık yarım saat sonra saat 23.30 sıralarında oğlu olan sanığın geldiğini, üzerinde açık renkli kot pantolonun üzerinde kadife mont gibi hırka, hırkanın altında ince yakalı tişört, onun altında ise atlet olduğunu, vücudunda ve kıyafetlerinde kan lekesi bulunmadığını, oğlunun hâlihazır üzerinde bulunan giysilerin akşam eve geldiğinde üzerinde olan giysiler olduğunu, oğluna yemek yaptığını, polislerin kendisini aradığını söylediğini, “Neden beni arıyorlarmış?” dediğini, bunun üzerine “Gün ola hayır ola sabah gider bakarım.” dediğini, gece evde kaldıklarını, sabah birlikte Eyüp Adliyesine, Müracaat Savcısına gittiklerini, Savcının kendilerini Asayiş Büro Amirliğine gönderdiğini, Amirliğin önünde oğlu olan sanığın cebinden çıkarttığı kırmızı renkli telefonu kendisine verdiğini ve “Anne çantana koy, sende dursun.” dediğini, telefonu çantasına koyduğunu, ifade verdikten sonra evine gittiğini, polislerin evini aramaya geldiklerini, arama yaptıkları sırada konuyu anlatarak oğlu olan sanığın kendisine teslim etmiş olduğu kırmızı renkli cep telefonunu, oğlunun kendisine teslim ettiği şekilde polislere verdiğini, numarasını bilmediğini,
Mahkemede; suça konu eylemi oğlu sanığın işlemiş olamayacağını, maktulle iyi arkadaş olduklarını, maktulün evlerinin arkasında bulunan tekstil atölyesi sahibi olan Siirtlilerin gelinine mesaj çektiğini, bu sebeple maktulü döverlerken oğlu sanığın ve Muharrem’in maktulü kurtardıklarını, maktulle bu şahıslar arasında husumet oluştuğunu daha sonra öğrendiğini, olay günü gece polislerin geldiğini, sanığı sorduklarını, evde olmadığını söylediğini, polisler gittikten sonra gece saat 23.30 sıralarında oğlunun geldiğini, polislerin kendisini aradığını söylediğini, suç işleyen insan görüntüsü olmadığını, ertesi gün Eyüp Adliyesine gittiklerini, sanığın tutuklandığını, oğlunun, evden çıkarken telefonunu kendisinin çantasına attığını, çelişki sebebiyle sorulduğunda, telefonu evde iken sanıktan aldığını, adliyede vermediğini, telefonu hangi aşamada aldığını hatırlamadığını,
İfade etmişlerdir.
Sanık … müdafisi huzurunda kollukta; konuyla ilgili olarak Cumhuriyet savcısı huzurunda ifade vermek istediğini söylediğini,
Savcılıkta; 08.06.2009 tarihinde saat 18.00 sıralarında Yeşilpınar Mahallesi, Girne Caddesi üzerindeki büfeden içmek için küçük bir pet şişe su aldığını, Yağlıdere Parkına yürüdüğü esnada maktul …’in parka gittiğini gördüğünü, maktulü eskiden beri tanıdığını ve arkadaşlıkları olduğunu, bu nedenle yanına gittiğini, kendisine “Şarap alacağım.” dediğini, birlikte büfeye gittiklerini, maktulün büfeden kendisine bir adet şarap aldığını, daha sonra birlikte Yağlıdere Parkına gittiklerini ve oturduklarını, maktulün karşılaştıklarında da alkollü olduğunu, burada da şarabını içmeye devam ettiğini, oturdukları yerin karşısındaki bankta iki tane liseli kız ve genç bir çocuğun oturduğunu, maktulün çocukların yanına gidip “Burada böyle bulunmanız hoş olmuyor.” gibi bir şeyler söylediğini, maktulün yanına giderek “Hasan çocuklar bir şey yapmıyor. Burada oturuyorlar. Bizi ilgilendiren bir durum yok. Yürü gidelim.” dediğini, gençlerin yanından uzaklaşırken bu seferde maktulün başka bir bankta oturan 35-40 yaşlarında, daha önceden tanımadığı bir erkek şahsın yanına giderek “Bana 50 TL para versene.” dediğini, adamın da “Ben sana niye para verecekmişim?” dediğini, “Arkadaş biraz alkollü, kafası iyi, ne dediğini bilmiyor sen onu boş ver.” diyerek maktulü uzaklaştırdığını, maktulün içtikçe çevreye rahatsızlık vermeye devam edeceğini anlayınca onun yanından ayrılmaya karar verdiğini, maktule “Arkadaş bu şekilde olursa ben senle arkadaşlığımı keserim uzaklaşırım, ben eve gideceğim.” diyerek parktan ayrıldığını, tekrar Yeşilpınar’daki…’nın çalıştırdığı taksi durağına geldiğini, 5-10 dakika kadar orada oturduğunu, daha sonra Ada Park yakınında oturan Bülent Yıldız isimli Erzurumlu arkadaşının evine gittiğini, ancak taşınmış olduğunu öğrendiğini, buradan Beşyüzevler semtinde bulunan bir kahveye gittiğini, kahvede oturup çay içtiğini ve televizyon izlediğini, saat 22.30 sıralarında buradan çıktığını, gece saat 00.30 sıralarında Sultançiftliği’nde oturan annesinin evine gittiğini, annesinin, kendisini polislerin aradığını söylediğini, gece gitse de bir şey çıkmayacağını düşündüğü için sabah geldiğini, maktulü kendisinin öldürmediğini, kimin öldürdüğünü de bilmediğini, herhangi bir yere kaçmadığını, saklanmadığını, abisi …’yı telefonla aramadığını, belirtilen görüşmeyi yapmadığını, 0531 … numaralı cep telefonunun kendisine ait olmadığını, daha önce bir cep telefonu olduğunu, ancak başka bir soruşturma sebebiyle Beyoğlu 2. Ağır Ceza Mahkemesince alıkonulduğunu, daha sonra başka bir hat çıkarttığını, abisi … ile arasının bozuk olduğunu, maktulü kimin ne için öldürmüş olabileceğini bilmediğini, değişik tarzda bir kişi olduğunu, sağa sola çok sataştığını, kendisinin de onunla arkadaşlık yapmaktan memnun olmadığını, belirli bir düşmanı olup olmadığını bilmediğini, ancak kavgacı bir kişi olduğu için parkta tesadüfen sataştığı bir kişinin de öldürmüş olabileceğini,
Tutuklanması talebiyle sevk edildiği Sulh Ceza Mahkemesinde; hazırlıkta vermiş olduğu ifadeyi aynen tekrar ettiğini, üzerine atılı suçlamayı kabul etmediğini, kimseyi öldürmediğini, söz konusu 0531 … numaralı telefon hattının kendisine ait olmadığını, abisi … ile arasının bozuk olması sebebiyle böyle bir beyanda bulunmuş olabileceğini, maktulün yanında 15-20 dakika oturduğunu,
Mahkemede; suçlamayı kabul etmediğini, maktulü tanıdığını, arkadaş olduklarını, aralarında herhangi bir husumet bulunmadığını, maktulün mahallede sık sık olaylara karışan biri ve uyuşturucu kullanıcısı olarak bilindiğini, olay günü saat 17.30 sıralarında karşılaştıklarını, maktulün alkollü olduğunu, büfeden yeniden içki aldığını, maktule alkollü olduğunu ve daha fazla içmemesi gerektiğini söylediğini, birlikte ölü olarak bulunduğu yere doğru gittiklerini, o bölgede başkaca kişileri görmediğini, maktulün çevresince pek sevilmediğini, esnaftan haraç aldığını, bundan dolayı hasmının çok olduğunu, maktulün yanında azami 20 dakika kaldığını, kendisinin içki içmediğini, maktulün içmeye devam ettiğini, bir hafta on gün kadar bir bayana yanlışlıkla mesaj attığını, bu sebeple gelip kendisini dövdüklerini anlattığını, bu olayı kendisinin duyduğunu, çok fazla hasmı olduğundan kendisi ile olduğunu görünce maktulü öldürerek suçu üzerine attıkları kanaatinde olduğunu, olaydan sonra saat 23.00 sıralarında abisi…’ın kendisini aradığını, nerede olduğunu sorduğunu, evde olduğunu söylediğini, bu olaydan bahsedince bizzat Cumhuriyet Savcılığına giderek ifade vereceğini söylediğini, annesinin sağlık sorunları ve mesafenin uzak olması nedeniyle geç gelip ifade verdiğini, annesi ile birlikte Eyüp Adliyesine gittiklerini, kullandığı telefon numarasını hatırlamadığını, şuurunun yerinde olmadığını, annesinin telefonu istediğini, kendisinin de gerektiğinde ilgili birimlere vereceğini düşünerek telefonunu annesine verdiğini, annesinin daha sonra telefonu teslim ettiğini, şuuru yerinde olmadığı için Savcılıkta sağlıklı bir ifade veremediğini, maktulle birlikte oldukları saatin 17.30 sıraları olduğunu,
Bozma ilamlarından sonra Mahkemede; Yargıtay bozma ilamlarına direnilmesini, önceki savunmalarını aynen tekrar ettiğini, mahkemece yapılan değerlendirmeyi ve takdir edilen cezayı saygıyla karşıladığını, 671 sayılı KHK kapsamında durumunun lehe değerlendirilmesini,
Savunmuştur.
Tahrik kelimesi, sözlüklerde hareket hâlinde olmayan bir şeyi harekete geçirme, kımıldatma, kışkırtma olarak tanımlanmıştır. (Türk Dil Kurumu Güncel Sözlüğü, Kubbealtı Lugati.)
İnsanın dış dünyaya yansıyan davranışlarını esas alan ceza hukuku, onun davranışlarında iç dünyasının, o anki ruh hâlinin ve genel psikolojik özelliklerinin önemi bulunduğunu kabul ederek bu psikolojik durumlara belli bir hukuki değer vermektedir. Bu itibarla modern ceza hukuku sadece işlenen suçu değil, suçun işlenmesinde etkili olan nedenleri göz önünde bulundurarak cezalandırma yoluna gitmektedir. (Devrim Aydın, Yeni Türk Ceza Kanunu’nda Haksız Tahrik, AÜHFD, 2004, C. 54, s.225.)
Haksız hareketin kişi üzerinde ve onun psikolojik aleminde bir tepki doğuracağını kabul eden modern ceza hukuku, failin bu durumunu değerlendirmekte, cezai sorumluluğunu azaltan bir sebep olarak görmektedir. Failin bu subjektif durumuna önem veren çeşitli ülkelerin ceza kanunlarında, failin cezasında belli oranlarda indirim yapılması esası kabul edilmiştir. (M. Muhtar Çağlayan, Yargıtay İçtihatları Işığında Haksız Tahrik üzerine Bir İzah Denemesi, Adalet Dergisi, Ocak –Şubat, 1982, S.1, s.14.)
Bu düşünceden hareketle 5237 sayılı TCK’nın 29. maddesinde de haksız tahrik;
“Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir” şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak hüküm altına alınmıştır.
Ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik, kişinin haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddet ya da şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur yeteneğindeki azalmayı ifade etmektedir. Bu hâlde fail, suç işleme yönünde önceden bir karar vermeden, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısı üzerinde meydana getirdiği karışıklığın neticesi olarak bir suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan nedenlerden biridir. Başka bir anlatımla, haksız tahrik hâlinde failin iradesi üzerinde zayıflama meydana gelmekte, böylece haksız fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış kararları ile öğretide de kabul gören görüşler doğrultusunda haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi için;
a) Tahriki oluşturan haksız bir fiil bulunmalı,
b) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,
c) Failin işlediği suç bu ruhsal durumunun tepkisi olmalı,
d) Haksız tahrik teşkil eden eylem mağdurdan sâdır olmalıdır.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda, 765 sayılı Kanun’da yer alan “ağır – hafif tahrik” ayırımına son verilerek; tahriki oluşturan eylem, somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından değerlendirilip, sanığın iradesine etkisi göz önünde bulundurulmak suretiyle, maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda cezasından makul bir indirim yapılacağı hüküm altına alınmıştır.
Haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi açısından, failin suçu ilk haksız fiilin doğurduğu öfke veya şiddetli elemin etkisiyle işleyip işlememesi önemlidir. Mağdur ya da ölenden gelen haksız hareketin psikolojik etkisinin devam ettiğinin kabulünde zorunluluk bulunan hâllerde, haksız tahrik hükmünün uygulanması gerekmektedir.
Yerleşmiş yargısal kararlarda kabul edildiği üzere, gerek fail, gerekse mağdurun karşılıklı haksız davranışlarda bulunması hâlinde, tahrik uygulamasında kural olarak, haksız bir eylem ile mağduru tahrik eden fail, karşılaştığı tepkiden dolayı tahrik altında kaldığını ileri süremez. Ancak maruz kaldığı tepki, kendi gerçekleştirdiği eylemle karşılaştırıldığında aşırı bir hâl almışsa, başka bir deyişle tepkide açık bir oransızlık varsa, bu tepkinin artık başlı başına haksız bir nitelik alması nedeniyle fail bakımından haksız tahrik oluşturduğu kabul edilmelidir.
Karşılıklı tahrik oluşturan eylemlerin varlığı hâlinde, fail ve mağdurun yek diğeri yönünden tahrik oluşturan bu haksız davranışları birbirlerine oranla değerlendirilmeli, öncelik-sonralık durumları ile birbirlerine etki-tepki biçiminde gelişip gelişmediği göz önünde tutulmalı, ulaştıkları boyutlar, vahamet düzeyleri, etkileri ve dereceleri gibi hususlar dikkate alınmalı, buna göre; etki-tepki arasında denge bulunup bulunmadığı gözetilerek, failin başlangıçtaki haksız davranışına gösterilen tepkide aşırılık ve açık bir oransızlık saptanması hâlinde, failin haksız tahrik hükümlerinden yararlandırılması yoluna gidilmelidir.
Sertlik, kaba güç ve katı davranış anlamına gelen şiddet, bir karşılıklı ilişkiler ortamında taraflardan biri veya birkaçı tarafından doğrudan veya dolaylı, toplu veya dağınık olarak diğerlerinin veya birkaçının bedensel bütünlüğüne veya manevi bütünlüğüne veya mallarına veya simgesel ve kültürel değerlerine oranı ne olursa olsun zarar verecek şekildeki davranış olarak da tanımlanmıştır. (Yves Michaud, Şiddet, Pressse Universitaires de France, 1991.) Fiziksel şiddet ise insanların bedensel bütünlüğüne karşı dışarıdan yöneltilen sert ve acı verici edim olarak anlamlandırılmıştır. Kudret, güç ve dayanıklıktan farklı olarak şiddetin daima araçlara muhtaç olduğu savunulmuştur. Barışın simgesi telakki edilen ve kaçıp uzaklaşmak dışında hiçbir savunma yeteneği olmayan güvercinin, bir gaga darbesiyle diğer kuşların kafatasını parçalayabilen kuzgunun sivri ve sert gagasına sahip olması durumunda, davranış tarzının değişeceğini savunan Konrad Lorenz’e göre silah bulundurma ve şiddet eğilimi karşılıklı olarak birbirlerini destekleyen karmaşık bir ilişki içindedir. (Konrad Lorenz, Ecce Hommo, Das Sogenannte Böse, Zur Naturgeschicte der Agression, Viyana 1965, çeviren Mustafa Tüzel, Cogito sayı 6-7.)
Uyuşmazlık konusu bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;
Sanık … ile maktul …’in aynı mahallede oturdukları, birbirlerini tanıdıkları ve arkadaş oldukları, 08.06.2009 tarihinde saat 17.30 sıralarında sanığın ve maktulün tekel bayisinden bir şişe şarap aldıktan sonra birlikte Yağlıdere Parkına doğru gittikleri, burada alkol aldıkları sırada sanığın belirlenemeyen bir sebepten dolayı maktulü ele geçirilemediği için özellikleri tam olarak tespit edilemeyen ve silahtan sayılan kesici delici bir aletle vurmak suretiyle ikisi sağ göğüs, ikisi sol göğüs üstünde olmak üzere üç tanesi müstakilen öldürücü nitelikte toplam altı yerinden yaraladığı, maktulün kesici delici alet yaralanmasına bağlı kot kesileri ile birlikte iç organ yaralanmasından gelişen iç kanama sonucu öldüğü kabul edilen olayda;
Olaydan bir gün sonra gelip teslim olan sanık …’nın soruşturma ve kovuşturma aşamalarında maktul … ile parka gittiklerini, ancak belli bir süre sonra yanından ayrıldığını ve maktulü öldürmediğini savunması, sanıkla birlikte maktulün parka doğru gittiklerini gören tanıkların sanık ile maktul arasında herhangi bir tartışma yaşandığına dair beyanda bulunmamaları ve 09.06.2009 tarihli tutanak içeriğinden maktulden sanığa yönelen, haksız tahrik oluşturan söz ve davranışların da bulunmadığının anlaşılması karşısında; sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulama koşullarının oluşmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmündeki sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanmasına ilişkin gerekçesinin isabetli olmadığına, ancak aleyhe temyiz bulunmadığından diğer yönleri usul ve kanuna hükmün bu eleştiriyle onanmasına karar verilmelidir.
SONUÇ;
1- Bakırköy 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 11.05.2017 tarihli ve 480-168 sayılı direnme kararına konu hükmünün “Sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanmasının isabetsiz olduğuna, bu husus aleyhe temyiz bulunmadığından bozma sebebi yapılmamıştır.” eleştirisiyle ONANMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 16.02.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy birliği ile karar verildi.