Bilinçli taksirle bir kişinin ölümüne neden olma – Taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırıcı ölçüt – Ceza Genel Kurulu 2018/12 E. , 2021/21 K.

Ceza Genel Kurulu 2018/12 E. , 2021/21 K.

“İçtihat Metni”

Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 650-698

Bilinçli taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan sanık …’in TCK’nın 85/1, 22/3, 62, 53/6 ve 63. maddeleri uyarınca 3 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, sürücü belgesinin 2 yıl süre ile geri alınmasına ve mahsuba ilişkin İzmir 21. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 23.05.2012 tarihli ve 534-1515 sayılı hükmün sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 16.06.2014 tarih ve 21946-14890 sayı ile;
“…Aracını süratle sevk ve idare edip, olayı engellemek bakımından gerektiği gibi direksiyon ve fren tedbiri almayarak asli kusurlu olan sanığın eyleminde biliçli taksirin koşulları oluşmadığının gözetilmemesi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 13.11.2014 tarih ve 650-698 sayı ile;
“…Sanığın meskun mahal içerisinde kalan yolda hız sınırının üzerinde seyrederken 200 metre uzaklıktaki müteveffa yayanın yola giriş yaptığını görmesi ve süratini azaltmadan seyrine devam etmesi hâlinde yayaya çarpacağını öngörmesine rağmen korna çalması hâlinde yayanın yoldan çekileceğini varsayarak kendi hızını azaltmayıp yayaya çarpması şeklinde meydana gelen olayda, bilinçli taksirin koşullarının oluştuğu kanaatine varıldığı,” şeklindeki gerekçeyle önceki hükmünde direnilmesine karar vermiştir.
Bu hükmün de sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 13.02.2015 tarihli ve 39243 sayılı “Onama” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 218-810 sayı ile; 6763 sayılı Kanun’un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen Geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Yargıtay 12. Ceza Dairesine iade edilmiş, Yargıtay 12. Ceza Dairesince, Mahkemece verilen direnme gerekçesinin oluşa ve dosya kapsamına uygun bulunması nedeniyle bozma kararının kaldırılmasına ve hükmün onanmasına oy çokluğuyla karar verilmiş,
Daire Başkanı A. Er;
“Taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırıcı ölçüt taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörememesi, bilinçli taksir hâlinde ise bu neticeyi öngörmüş olması olduğuna göre;
Somut olayda, olay günü, sanığın idaresindeki otomobil ile saat 08.10 sıralarında meskun mahalde, tek yönlü çift şeritli yolda seyir hâlindeyken yaya geçidini 24 metre geçikten sonra seyir yönüne göre yolun sağından yola giren yayaya aracının sağ ön kısmı ile çarparak yayayı 61 metre sürüklediği ve çarpmadan 76 metre sonra durabildiği olayda; tanık Vekil ve …’ın aşamalardaki beyanlarında; sanığın kaza mahalline 100- 200 metre kala korna çalarak süratli bir şekilde geldiğini ifade ettikleri, tanık …’ın keşif sırasında verdiği beyanında; olayı bizzat yaşadığını, ölen yaya ile aynı yerde karşıdan karşıya geçmek için beklediklerini, ölen yayanın karşıdan karşıya geçmek için yol indiği sırada çok hızlı bir şekilde gelen sanığın durmadan yayaya çarptığını beyan ettiği, sanığın aşamalardaki beyanlarında; yayanın, gidiş istikametine göre sağ tarafta beklemekte olan servis aracının önünden yola fırladığını panik ile kornaya ve frene bastığını ancak mesafenin kısa olması nedeniyle aracın ön sağ kısmı ile yayaya çarptığını beyan ettiği anlaşılmakla, tüm dosya kapsamından, sanığın, karşıdan karşıya geçmekte olan yayayı görüp, yayaya çarpabileceğini öngördüğü ancak neticenin gerçekleşmesini istemediği yönünde hareket ettiğine ilişkin bir tespitin bulunmaması karşısında, sanığın neticeyi öngördüğünden söz edilemeyeceğinden bilinçli taksirin koşulları oluşmadığı görüşü ile mahalli mahkemenin kararının bozulması gerektiğini düşündüğümden sayın çoğunluğun onama yönündeki görüşüne katılmıyorum.” düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 24.09.2017 tarih ve 39243 sayı ile;
“…Sanık sürücü Edip Deniz’in, … plaka sayılı aracı ile Kamil Tunca Bulvarını takiben otogar yönünden, iki şeritli yolun gidişine göre sol şeritten Konak istikametine doğru seyir hâlinde olduğu, ana caddede No.153/C önüne geldiğinde, aracının sağ ön kısmı ile yaya olarak yolun sağ tarafından karşı istikametine doğru geçmek üzere park hâlinde bulunan bir aracın önünden yola çıkan …’e çarpmak suretiyle ölümüne sebep olduğu şeklinde gerçekleşen olayda,
Sanığın, idaresindeki otomobil ile saat 08.10 sıralarında meskun mahalde, tek yönlü çift şeritli yolda seyir hâlindeyken yaya geçidini 24 metre geçikten sonra seyir yönüne göre yolun sağından yola giren yayaya aracının sağ ön kısmı ile çarparak yayayı 61 metre sürüklediği ve çarpmadan 76 metre sonra durabildiği,
Tanıklar Vekil ve …’ın aşamalardaki beyanlarında; sanığın kaza mahalline 100- 200 metre kala korna çalarak süratli bir şekilde geldiğini ifade ettikleri, tanık …’ın keşif sırasında verdiği beyanında; olayı bizzat yaşadığını, ölen yaya ile aynı yerde karşıdan karşıya geçmek için beklediklerini, ölen yayanın karşıdan karşıya geçmek için yola indiği sırada çok hızlı bir şekilde gelen sanığın durmadan yayaya çarptığını beyan ettiği, sanığın aşamalardaki beyanlarında; yayanın, gidiş istikametine göre sağ tarafta beklemekte olan servis aracının önünden yola fırladığını panik ile kornaya ve frene bastığını ancak mesafenin kısa olması nedeniyle aracın ön sağ kısmı ile yayaya çarptığını beyan ettiği anlaşılmakla,
Sanığın karşıdan karşıya geçmekte olan yaya’yı görüp yayaya çarpabileceğinin öngördüğü ve gerçekleşmesini istemediğine ilişkin bir eyleminin bulunduğuna yönelik bir tespitin bulunmadığı, bu neticeyi öngörmesinin hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceği ve yapılan tüm açıklamalar çerçevesinde, sanık hakkında bilinçli taksir koşullarının gerçekleştiğinden söz edilmesine imkân bulunmamaktadır.” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 08.11.2017 tarih, 5337-8644 sayı ve oy çokluğuyla; itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire çoğunluğuyla ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; bir kişinin ölümü ile neticelenen olayda, sanığın eylemini taksirle mi yoksa bilinçli taksirle mi gerçekleştirdiğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
22.07.2011 tarihli trafik kazası tespit tutanağına göre; sanık …’in 22.07.2011 tarihinde saat 08.10 sıralarında sevk ve idaresindeki 35 … 83 plakalı otomobili ile Kâmil Tunca Caddesinden Konak istikametine doğru seyir hâlindeyken No: 153/A önüne geldiğinde otomobilinin sağ ön kısmıyla yolun karşısına geçmek isteyen yaya …’e çarparak 61 metre sürüklediği, adı geçenin olay yerinde hayatını kaybettiği, çarpma noktası ile bölgede bulunan yaya geçidi arasında 24 metre mesafenin bulunduğu, sanığın sevk ve idaresindeki aracın ölene çarpma noktası ile durma noktası mesafesinin 76 metre olduğu, kazanın 22.07.2011 tarihinde saat 08.10 sıralarında, yerleşim yeri içinde, tek yönlü, bölünmüş yolda, açık havada, gündüz vakti, 6,40 metre genişliğinde, asfalt kaplama, düz, eğimsiz yolda ve yayaya çarpma şeklinde gerçekleştiği,
22.07.2011 tarihinde saat 09.00’da yapılan ölçüme göre sanığın alkolsüz olduğu,
Sanığın sürücü belgesine alkollü araç kullanması nedeniyle 15.03.2011 tarihinden 11.09.2011 tarihine kadar geçici olarak el konulduğu, olay anında sürücü belgesinin olmadığı,
Adli Tıp Kurumu İzmir Adli Tıp Grup Başkanlığı Morg İhtisas Dairesince düzenlenen 12.08.2011 tarihli rapora göre; kişinin ölümünün genel beden travmasına bağlı kafatası kemikleri kırıkları, beyin zarları kanaması ve iç organ yaralaması ile gelişen kanama sonucu meydana geldiği,
Soruşturma aşamasında trafik bilirkişisince düzenlenen 07.09.2011 tarihli raporda; sanığın, sevk ve idaresindeki aracıyla Kamil Tunca Bulvarı üzerinde iki şeritli yolun gidişe göre sol şeridini takiben otogar istikametinden Konak istikametine seyir hâlinde iken olay yerine geldiğinde aracının sağ ön kısımlarıyla bu sırada gidiş yönüne göre yolun sağ tarafından sol tarafına geçmek isteyen ve yol kenarında park hâlinde olan bir aracın önünden yola çıkan ölene çarpması neticesinde trafik kazasının meydana geldiği, olay yerine yaklaşık 24 metre mesafede yaya geçidinin bulunduğu, ölenin yaya geçidini kullanmadığı, sanığın ölene çarptıktan yaklaşık 76 metre sonra durabildiği,
Kazanın oluşumunda ölenin olay anında yolun karşı tarafına geçmek isterken dikkatsiz ve tedbirsizce davrandığı, olay yerinin yaklaşık 24 metre yakınında bulunan yaya geçidini kullanmadığı, yol kenarında park hâlinde olan bir aracın önünden kontrolsüz bir şekilde ve araç trafiğine dikkat etmeden aniden yola çıkarak trafik kazasına sebebiyet verdiğinden asli kusurlu; sanığın ise sevk ve idaresindeki aracıyla seyir hâlinde iken dikkatsiz ve tedbirsizce davrandığı, aracının hızını yolun ve mahallin durumuna uydurmadığı, yaya geçitlerine yaklaşırken ve yaya geçitlerini geçerken aracının hızını azaltmadığı ve dikkatini yeterince seyir yönüne vermediğinden kazanın oluşumunda tali kusurlu olduğu,
Mahkemece yapılan keşfe istinaden trafik bilirkişisi tarafından düzenlenen 24.10.2011 tarihli rapora göre; dosyada bulunan ve kaza anını gösteren CD’ler incelendiğinde, CD’lerdeki kaydın toplam otuz dakika olduğu, kaydın 00.13.30 saniyesinde trafik ışıklı yaya geçidinin 10 metre ilerisinde, yolun sağ şeridi üzerinde beyaz renkli, plakası belli olmayan servis aracının flaşörleri açık bir şekilde duraksadığı, bu sırada yol üzerindeki araçların karşılıklı gidiş ve gelişlerine bakıldığında trafik ışıklı yaya geçidinde kaza anında araçlara yeşil ışık yandığı, yolun sağında duraksayan servis aracının tahmini 14 metre ilerisinde yolun sağından karşıya geçmek isteyen ölenin göründüğü, ölenin kaplama alanına kaydın 00.14.12 saniyesinde girdiği ve yolun karşısına geçmek için yol içerisinde yürüdüğü sırada ölenin kaplama alanına giriş yaptığı sürede sanığın idaresindeki aracın duraksayan servis aracının yanında sol şerit üzerinde göründüğü, kaydın 00.14.14 saniyesinde sol şerit üzerinde hızlı bir şekilde gelen sanığın idaresindeki aracın sağ ön kısmıyla sağ şeritten sol şeride adım atan ölene çarptığı, çarpma anında yayanın havalandığı,
Sanığın, yönetimindeki aracıyla meskun mahalde seyri sırasında yola gereken dikkat ve özeni göstermesi, belirli mesafelerde yol zemini üzerinde belirtilen 50 km azami hız sınırlaması işaretlerine uyarak aracın hızını yol, görüş, hava, trafik ve vasıtanın teknik özelliğini dikkate alarak müteyakkız şekil ve tedbir alabilecek düzeyde tutması, trafik ışıklı yaya geçitlerine yaklaşırken ve yaya geçitlerini geçerken hızını asgariye indirmesi, dikkatli ve tedbirli bir şekilde seyrine devam etmesi gerekirken belirtilen hususlara dikkat etmediği, trafik ışıklı yaya geçidinden tahmini 10 metre ileride yolun sağında duraksayan aracın görüş mesafesini kapatmasına rağmen dosyadaki CD kaydında, olay sonrası tanzim edilen olay yerini gösteren krokiden ve tanık beyanlarından anlaşılacağı üzere sanığın, tehlike arz edecek hızla olay yerine yaklaştığı, zamanında uygun önlem almadığı, sürücü belgesi bir suçtan dolayı daha önceki tarihlerde geri alındığından kaza anında ehliyetsiz araç kullanmasından dolayı 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 51, 52/A-B ve 118/7. maddelerini ihlal ettiği ve açıklanan nedenlerle kazanın oluşumunda tali derecede kusurunun bulunduğu,
Ölenin ise, yolu yeterince kontrol etmeden, mahalde bulunan yaya geçidini kullanmadan, gelen araç trafiğinin akışına göre yolun sağında duraksayan ve görüş mesafesini kapatan aracı ve gelen araçların hız ve mesafelerini dikkate almadan, hareketli trafik, gelen ve iyice yanaşan araca rağmen, gidişe göre yolun sağında geçiş için tedbirsiz ve kontrolsüzce sanığın şeridine girerek gidiş yönünü kapattığı ve kendi can güvenliğini tehlikeye atarak olaya sebebiyet vermesi nedeniyle trafik kaza tutanağında bulunan yaya kusurlarından duran aracın önünden çıkmak, araçlara ilk geçiş hakkını vermemek kurallarını ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 68. maddesinin b/1-2. maddesini ihlal ettiği anlaşılmakla kazanın oluşumunda asli derecede kusurlu bulunduğu,
Plakası belli olmayan, beyaz renkli servis aracının sürücüsünün tespiti hâlinde, sürücünün yol boyunca durmak ve park edilmez trafik işaretlerine rağmen, trafik ışıklı yaya geçidine yakın mesafede CD’ deki kayıttan anlaşıldığı üzere flaşörleri açık şekilde elli saniye süre ile duraksadığı, aracın yüksek oluşu ve duraksadığı yerin yaya ile sanık sürücünün görüş mesafesini kapatması nedeniyle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 60/A maddesini ihlâl eden bu sürücünün kazanın sonucu üzerinde tali derecede etkinlik arz ettiği,
Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesince düzenlenen 23.12.2011 tarihli rapora göre; sanığın yönetimindeki otomobil ile bölünmüş tek yönlü iki şeritli yolda gündüz vakti ve mahal şartlarına göre kontrolsüz seyrettiği, hızını tedbir alabilecek düzeye düşürmediği ve etkili fren tedbirine başvurmadığı anlaşıldığından, dikkatsiz ve özensiz davranışından dolayı tali kusurlu; ölenin ise karşıdan karşıya geçmeden önce yeterli ve gerekli kontrolü yapmadığı gelen araca kaplama üzerinde ilk geçiş hakkını vermediği, geçişini yayaların geçişine ayrılmış kısımları kullanarak yapmadığı, kontrolsüz olarak yola girmesi nedeniyle olayın meydana gelmesine sebebiyet verdiğinden asli kusurlu olduğu,
Anlaşılmaktadır.
Katılan …; ölen …’in eşi olduğunu, ölen ile müşterek iki oğullarının bulunduğunu, polis memuru olduğunu, olay yeri inceleme raporunda da görüldüğü üzere olayın vuku bulduğu yerin yaya trafiğine açık, sürekli olarak yayaların gelip geçtiği, yoğun trafiğin olduğu ve araçların yoğunluktan yavaş seyrettikleri bir yer olduğunu, raporlardan da anlaşılacağı üzere sanığın aracını süratli bir şekilde kullandığını, öleni görmediğini ve çarpmadan 70 metre sonra durabildiğini, yine evrakdan da anlaşıldığı üzere olay yerinde fren izinin bulunmadığını, sanığın daha önce de alkollü araç kullanması sebebiyle sürücü belgesine el konulduğunu ve henüz ceza süresi dolmamışken olayın meydana geldiğini,
Tanık Vekil Sayın kollukta; kazanın meydana geldiği Kamil Tunca Bulvarı No: 153/C sayılı yerde tekel bayisi işlettiğini, olay günü saat 06.00 sıralarında iş yerine gelerek dükkânını açtığını, saat 08.15 sıralarında dükkânın önünde durduğu sırada otogar istikametinden bir aracın hızla geldiğini, bulunduğu yerden de ölenin karşıya geçmekte olduğunu, otogar istikametinden gelen sanığın idaresindeki araç ile ölen arasında 200 metre mesafenin bulunduğunu, sanığın kornaya basa basa ilerlediğini ve hiç fren yapmadığını, akabinde sanığın yönetimindeki aracın karşıya geçmekte olan ölene çarptığını ve onu havaya fırlattığını, kazadan hemen sonra olay yerine koştuklarını, ölenin kanlar içinde ve kafasının dağılmış vaziyette olduğunu,
Mahkemece yapılan keşif sırasında; bulunduğu yerin tahminen 100 metre gerisinden sanığın kullandığı aracın korna çalarak süratli bir şekilde geldiğini gördüğünü, sanığın yolda birisini görmüş olması nedeniyle kornaya basarak yola devam ettiğini, ancak frene basmadığını, yolda yalnızca ölenin bulunması nedeniyle kaza olacağını tahmin ettiğini, ölenin yolun ortasına kadar geldiğini,
Tanık … Ölçen Mahkemece yapılan keşif sırasında; olay günü tanık Vekil Sayın ile birlikte olduklarını, olay sırasında bir aracın süratli bir şekilde ve korna çalarak geldiğini gördüğünü, yolun kendisine göre sağından caddeye doğru ölenin girdiğini de gördüğünü, sanığın kornayı ölene yönelik çaldığını, frene de basmadan ölene çarptığını, yolda kazayı yapan araç haricinde başka bir araç olmadığını,
Tanık … Bayram Mahkemece yapılan keşif sırasında; polis memuru olduğunu, olayı bizzat gördüğünü, karşıdan karşıya geçeceği sırada henüz kendisi karşıya geçmeden ölenin karşıya geçmek için caddeye indiğini, o sırada karşıdan çok hızlı gelen sanığın sevk ve idaresindeki aracın hiç durmadan ve fren yapmadan yolun ortasında olan ölene çarparak onu havaya fırlattığını, resmî giyimli olması nedeniyle sanığın durduğunu, orada bulunan insanların da sanığa hücum ettiklerini, ancak kendisinin gerekli tedbirleri aldığını, sanığın süratli olduğunu, araçtan inerken “Ah be ablam!” diye haykırdığını, çevrede bulunan vatandaşların da “Mahvettin kadını, neden bu kadar süratliydin?” diye bağırdıklarını,
Beyan etmişlerdir.
Sanık … kollukta; oto tamircisi olarak çalıştığını, olay günü saat 08.00 sıralarında babasına ait 35 … 83 plakalı Doğan marka otomobil ile Kamil Tunca Bulvarı üzerindeki ışıklardan döndüğünü, Konak istikametine doğru seyir hâlinde olduğunu, hızının yaklaşık 40 km civarında olduğunu ve 2. viteste gittiğini, olayın olduğu yere geldiğinde ölenin sağ tarafta bulunan servis aracının önünden yola fırladığını, panik ile kornaya ve frene aynı anda bastığını, ancak mesafe olmadığı için yola fırlayan ölene, aracının sağ ön köşe kısmıyla çarptığını, kaza nedeniyle pişman ve üzgün olduğunu,
Yargılamada ise; olay sırasında ölenin sağda duran minibüsün önünden karşısına çıktığını, öleni kısa bir mesafe olması nedeniyle fark etmediğini ve bu nedenle kendisine çarptığını, çarpmanın etkisiyle şoka girdiğini, bu sebeple arabanın epey ilerlediğini, yine aynı şekilde şokun etkisiyle frene de basamadığını, alkol nedeniyle daha önceden ehliyetinin alındığını, olay sırasında ehliyetinin olmadığını,
Savunmuştur.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi bakımından, taksir ve bilinçli taksir kavramları üzerinde durulması gerekmektedir.
Kural olarak suç; ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hallerde ise taksirle işlenir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir. TCK’nın 22/2. maddesinde taksir; “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.” şeklinde tanımlanmıştır.
Ceza Genel Kurulunun birçok kararında vurgulandığı ve öğretide benimsendiği üzere, taksirli suçlarda bulunması zorunlu olan hususlar;
1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradi olması,
3- Sonucun istenmemesi,
4- Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması,
5- Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması,
Şeklinde kabul edilmektedir.
Taksirli suçlarda, gerek icrai gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi hâlinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.
Sonucun gerçekleşmesinde, mağdurun taksirli davranışının da etkisinin bulunması hâlinde, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum failin taksirli sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, taksirin niteliğini de değiştirmez. 5237 sayılı TCK’da kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hâl ancak temel cezanın tayininde dikkate alınabilir.
TCK’da taksir; basit taksir ve bilinçli taksir şeklinde ayrıma tâbi tutulmuş, Kanun’un 22. maddesinin üçüncü fıkrasında bilinçli taksir; “kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi” şeklinde tanımlanarak, bu durumda taksirli suça ilişkin cezanın üçte birden yarıya kadar arttırılacağı öngörülmüştür. Anılan fıkranın gerekçesinde; “Bilinçli taksiri basit taksirden ayıran özellik, fiilin neticesinin failce fiilen öngörülmüş fakat istenmemiş olmasıdır. Bilinçli taksir halinde hükmedilecek ceza üçte birden yarısına kadar artırılacaktır. Böylece bilinçli taksir, iş kazalarını, trafikte meydana gelen taksirli suçları önlemek bakımından caydırıcı etki yapacak ve suçların önlenmesinde yarar sağlayacaktır.” açıklamasına yer verilmiştir.
Basit taksirle bilinçli taksir arasındaki ayırıcı ölçüt; taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörememesi, bilinçli taksirde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır.
Bilinçli taksirde, neticenin gerçekleşmesini istemeyen fail, hareketinin tipe uygun ve hukuka aykırı bir sonuca neden olabileceğini öngörmesine rağmen, hareketine devam ederek istemediği zararlı neticeyi meydana getirmektedir. Hukuka aykırı neticeyi öngördüğü halde gerçekleşmeyeceğine güvenen ve bu güvenle hareketini sürdüren failin söz konusu güveninin dayanağı; şans, bilgi, beceri, yetenek, tecrübe gibi çeşitli etkenler olabilir. Örneğin, sevk ve idaresindeki araçla trafikte seyri esnasında, kendi yönündeki araçlara kırmızı ışığın yandığını ve diğer istikametten gelen araç veya yayaların hareket etmeye başladığını görmesine rağmen şoförlük yetenek ve tecrübelerine güvenerek süratle yola girip yaya veya araçlara çarpan fail, gerçekleşen zararlı neticeyi öngörmesi ancak istememesi nedeniyle bilinçli taksirden sorumlu olacaktır.
Görüldüğü üzere, bilinçli taksirde meydana gelen netice, fail tarafından öngörüldüğü hâlde istenmemiştir. Gerçekten fiilinin kanunda suç olarak düzenlenen bir neticeye sebebiyet verebileceğini öngördüğü ve bu neticeyi istemediği hâlde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin hâli, bunu öngörmemiş bulunan kimsenin durumu ile bir tutulamayacağından ve neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun bu sonucu meydana getirecek bir harekette bulunmamakla yükümlü olduğundan, “neticenin fail tarafından öngörülmesi” ölçü alınarak basit ve bilinçli taksir ayrımına gidilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Alkollü araç kullanması sebebiyle sürücü belgesine daha önce el konulmuş olan sanığın, 22.07.2011 tarihinde saat 08.10 sıralarında, sevk ve idaresindeki otomobil ile yerleşim yeri içerisinde, 6,40 metre genişliğinde, tek yönlü, çift şeritli, düz, eğimsiz ve asfalt kaplamalı yolun sol şeridinde seyri sırasında, yolun sağından ve yaya geçidinin 24 metre ilerisinden karşıdan karşıya geçmek için yola giren ölene çarptığı, çarpmanın etkisi ile 61 metre sürüklenen ölenin olay yerinde hayatını kaybettiği olayda;
Kaza anını gören tanıkların, hızlı bir şekilde seyir hâlinde olan sanığın kullandığı araçla ölen arasında 100-200 metre mesafe bulunduğunu, sanığın karşıdan karşıya geçmek için yola çıkan öleni görmesine rağmen kornaya basarak seyrine devam ettiğini ve hiç fren yapmadan ölene çarptığını ifade etmeleri; olay yerinde herhangi bir fren izinin tespit edilmemesi ve aracın çarpma noktasından 76 metre sonra durabilmesi hususları dikkate alındığında, mahal sınırlarının çok üzerinde bir hızla seyir hâlinde olduğu anlaşılan sanığın, kendi seyir yönüne göre yolun sağından yola girerek karşıya geçmek isteyen öleni görmesine rağmen fren yapmadan ve hızını azaltmadan kornaya basarak seyrine devam ettiği, ölene çarpabileceğini öngörmesine karşın şoförlük yeteneğine, şansına ve ölen yayanın kendisini fark ederek tedbirli ve dikkatli davranacağına güvenerek istemediği neticeye neden olduğu kazada bilinçli taksirin koşullarının oluştuğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi …;
“Somut davada, sayın çoğunluğun sanık …’in bir kişinin ölümü ile neticelenen olayda, sanığın eylemini bilinçli taksirle gerçekleştirdiği yönündeki kabulünden saygılarımla ayrılıyorum.
Sanık …’in eylemine vasıf verilirken öncelikle ‘taksir-bilinçli taksir ve olası kast’ hükümleri irdelenerek, somut olayda yargılamaya konu edilen eylemden dolayı TCK’nın 22/3. maddesinde tanımlanan koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesi gerekmektedir.
Ceza hukukunda sanığın suçu işlerken zihninde geçirdiği aşamaları kavramak ve gerçekte sanığın eylemlerinden neyi amaçladığının tespiti ispat hukukuna ilişkin bir sorundur. Faillerin ruh durumunun doğrudan bilinebilmesi mümkün olmadığından, onları tanımak ve amaçlarını tespit için elle tutulur verilere dayanmak gerekmektedir. Eylemin taksirle mi yoksa kasten mi gerçekleştirildiği, somut olayda harici deliller olan olay yeri krokileri, inceleme raporları, mağdurun veya müştekinin ifadeleri, kamera kayıtları, bilimsel ve teknik bulgularla tespit edilebileceği gibi, hârici delillerden tamamen bağımsız olan kanıtla, örneğin ikrar yoluyla da tespit edilebilir. Diğer yandan, her iki sorumluluk biçimi birbirinden farklı olmakla birlikte, kast ve taksirin hukuki anlamının ortaya konması noktasında, bu kavramlar arasında bir boşluğa mahal verilemez. Bu itibarla taksirin tanımı, mutlaka kastın tanımıyla ortak bir sınıra sahip olmalı ve kastın tanımına bağlı olmalıdır. Taksir kasttan, faildeki iradenin, davranıştan doğacak sonucu kapsamaması, başka bir deyişle, sonucun istenmemiş olması ile ayrılır.
Bilinçli taksir ile olası kast bir yere kadar aynı yolu izleyen ve bir noktadan sonra birbirlerinden ayrılan iki kavramdır. İki kavram da aslında aynıymış gibi gözükse de birbirinden tamamen farklı anlamlar taşımaktadır. Kastın kabulü için neticenin bilinmiş ve istenmiş olması gerekir. Bilinçli taksirde de fail, hareketinin hukuka aykırı bir netice meydana getirebileceğini ön görmektedir. Buraya kadar iki kavram birbirine benzemekte, ayrılık ise bu noktadan itibaren başlamaktadır.
Bilinçli taksirde fail neticenin meydana gelmeyeceği kanısında olmakla beraber neticenin meydana gelmesini istemez ve bunun yanı sıra gerçekleşmemesi için elinden geleni yapar. Gerçekleşme imkanının ve ihtimalinin varlığını kabul durumunda ise hareketi yapmaktan kendiliğinden vazgeçer. Diğer bir ifade ile izah etmemiz gerekir ise fail, bilinçli taksirde neticenin gerçekleşmemesine gereken önemi verir ve bu hususu ciddiye alır. Neticenin gerçekleşmeyeceği arzusu, düşüncesi ve beklentisi içerisindedir.
Olası kastta ise fail hareketinin hukuka aykırı netice meydana getirebileceğini öngörmekle beraber meydana gelmesi mümkün ve muhtemel netice onu hareketi yapmaktan alıkoymaz. Başka bir ifade ile açıklamamız gerekir ise tasavvur edilen neticenin meydana gelmesi halinde fail bu neticeyi zaten kabullenmiş olmaktadır.
Sonuç olarak failin, neticenin meydana gelebileceğini düşündüğü ve öngördüğü, bu neticenin gerçekleşme imkan ve ihtimalinin varlığı karşısında hareketinden vazgeçmemekte ise olası kastının var olduğu kabul edilmelidir. Buna karşılık neticenin meydana gelme ihtimaline karşılık fail hareketini yapmayacaktı diyebileceğimiz hallerde ise fail kasıtla değil bilinçli taksirle hareket etmiştir diyebiliriz.
Sanık … aşamalarda alınan savunmalarında, olayın olduğu gün … plakalı şahsına ait araç ile sabah, güneşli bir günde işine sol şeritte gittiğini, minibüsün de ışıkları geçerek sağda durduğunu, tam yanına geldiği sırada minibüsün önünden bir bayanın çıktığını, fark edemediğini, çok kısa bir mesafe olduğunu, bayana çarptığını, çarpmanın etkisiyle şoka girdiğini, kendisini kaybettiğini, şokun etkisiyle frene basamadığını beyan etmiştir.
Mahkeme gerekçeli kararında, sanığın savunmasında belirttiği yayanın yol kenarında duran bir aracın önünden yaya yoluna çıktığı hususundaki savunmasını tartışmasız bırakmıştır.
İlk derece mahkemesi ve Ceza Genel Kurulu çoğunluğu sanığın kazanın meydana gelmesinden önce yola inen yayayı kaza mahalline 200 metre mesafede olduğu hâlde gördüğünü kabul etmektedir.
Sanığın sevk ve idaresindeki araçla çok süratli bir şekilde olay mahalline gelirken taşıt yoluna inen yayayı tanık beyanına göre 100 metre mesafeden, ilk derece mahkemesinin kabulüne göre 200 metre mesafeden gördüğü, buna rağmen sadece korna çalmakla yetinip öngördüğü neticeyi istememekle birlikte çarpmaya engel olmak için fren dahi yapmayıp, arada duracak kadar mesafe olmasına rağmen yayaya çarparak ölümüne neden olduğunun kabulü halinde sanığın eylemi olası kastla kasten öldürme suçunu oluşturur.
Bu açıklamalar ışığında;
Olay günü, sanığın idaresindeki otomobil ile saat 08.10 sıralarında meskun mahalde, tek yönlü çift şeritli yolda seyir hâlindeyken yaya geçidini 24 metre geçikten sonra seyir yönüne göre yolun sağından yola giren yayaya aracının sağ ön kısmı ile çarparak yayayı 61 metre sürüklediği ve çarpmadan 76 metre sonra durabildiği olayda; tanık Vekil ve …’ın aşamalardaki beyanlarında; sanığın kaza mahalline 100- 200 metre kala korna çalarak süratli bir şekilde geldiğini ifade ettikleri, tanık …’ın keşif sırasında verdiği beyanında; olayı bizzat yaşadığını, ölen yaya ile aynı yerde karşıdan karşıya geçmek için beklediklerini, ölen yayanın karşıdan karşıya geçmek için yola indiği sırada çok hızlı bir şekilde gelen sanığın durmadan yayaya çarptığını beyan ettiği, sanığın aşamalardaki beyanlarında; yayanın, gidiş istikametine göre sağ tarafta beklemekte olan servis aracının önünden yola fırladığını, panik ile frene basamadığını, mesafenin kısa olması nedeniyle aracın ön sağ kısmı ile yayaya çarptığını beyan ettiği anlaşılmakla, tüm dosya kapsamından, sanığın, karşıdan karşıya geçmekte olan yayayı görüp, yayaya çarpabileceğini öngördüğü ancak neticenin gerçekleşmesini istemediği yönünde hareket ettiğine ilişkin bir tespitin bulunmaması karşısında, sanığın neticeyi öngördüğünden söz edilemeyeceğinden bilinçli taksirin koşulları oluşmadığı, sanığın eyleminin taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçunu oluşturduğu görüşünde olduğumdan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itirazının kabul edilerek hükmün bozulması gerektiğini düşündüğümden sayın çoğunluk görüşüne muhalifim.” görüşüyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Ceza Genel Kurulu Üyesi de; itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 04.02.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.