Fuhuş – Gizli soruşturma yapan adli kolluk görevlisi – Ceza Genel Kurulu – 2016/1405 E. , 2021/72 K.

Ceza Genel Kurulu 2016/1405 E. , 2021/72 K.

“İçtihat Metni”
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 18. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 541-711

Sanık …’nın fuhuş suçundan TCK’nın 227/2, 62, 52/2-4, 53, 54 ve 63. maddeleri uyarınca üç kez 2 yıl 6 ay hapis ve 8.320 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına, taksitlendirmeye, hak yoksunluğuna, müsadereye ve mahsuba ilişkin İstanbul 62. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 02.12.2015 tarihli ve 541-711 sayılı hükümlerin sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 18. Ceza Dairesince 13.06.2016 tarih ve 3819-13023 sayı ile;
“1- CMK’nın 139. maddesi uyarınca gizli soruşturmacı tedbirine ancak CMK’nın 139. maddesinde sayılan katalog içerisinde yer alan suçu işleyen örgüt ve örgüt mensubu suçlu aleyhine başvurulabileceği ve örgüt faaliyeti kapsamında işlenmeyen suçlar yönünden gizli soruşturmacı görevlendirilemeyeceğinden parada sahtecilik, uyuşturucu madde ticareti ile fuhuş gibi suçlarda faile ulaşmak ve delil elde etmek amacıyla kolluk görevlisinin kimliği gizlenerek delil toplanmasının hukuka uygun olup olmadığı ile bunun hangi hâllerde hukuka uygun sayılacağının tespiti gerekir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 12.05.2015 tarih. 2014/10-454 esas, 2015/156 sayılı kararında CMK’nın 139. maddesi dışındaki suçlar yönünden de kolluk görevlilerinin CMK’nın 160 ve devamı maddeleri uyarınca Cumhuriyet Savcısının emri doğrultusunda ve genel yetkileri ile görevleri kapsamında, suç ve failini belirlemek ve suçla ilgili delilleri toplamak amacıyla alıcı rolüne girerek suça azmettirmeden ve teşvik etmeden şüpheliden uyuşturucu madde satın almasını mümkün görmüştür. Aynı kararda bu durumda görev yapan görevlinin gizli soruşturmacı değil ‘gizli soruşturma yapan adli kolluk görevlisi’ olduğunu, suça teşvik etmeden veya azmettirmeden elde ettiği delillerin hukuka uygun olacağına hükmetmiştir.
AİHM de verdiği kararlarda gizli soruşturma yapan adli kolluk görevlisi yöntemine başvuru hâlinde, yapılan başvuruları AİHM’nin 6. maddesi kapsamında ele almaktadır.
YCGK kararı, AİHM kararları ve CMK’daki düzenlemeler uyarınca, gizli soruşturma yapan adli kolluk görevlisinin elde ettiği delillerin hukuka uygun kabul edilebilmesi için aşağıda belirtilen koşulların varlığı aranmalıdır:
a. Gizli soruşturma yapan adli kolluk görevlisi hiç bir zaman kışkırtıcı ajan gibi hareket etmemeli, önceden failde bulunmayan suç işleme kastı oluşturularak, fail suç işlemeye azmettirilmemeli.
‘…Her ne kadar organize suçlardaki artış uygun önlemler alınmasını gerektirse de adil yargılamadan vazgeçilmemelidir. Bu nedenle amaca ulaşmak uğruna adil yargılama hakkı feda edilerek polisin kışkırtması sonucu elde edilen delilin kullanılması meşru değildir…, …Somut olayda olacağına dair hiçbir bulgu öne sürülmediğinden polis memurlarının hareketlerinin onların gizli ajanlığının ötesine geçtiğinin ve adil yargılama hakkının ihlal edildiğinin kabulü gerekir… (Teixeria de Castro/Portekiz davası, Başvuru No:44/l 997/828/1034)’
‘Mahkemelerce sadece gizli görevlinin tutanaklarına dayanarak değerlendirme yapılmamalıdır, tutanaklar başka sonuca götürecek unsurlarla teyit edilmelidir…, …Sanık suç işleme potansiyeline sahip bir kişi olsa bile somut olayda görevlinin müdahalesinden önce failin suç işleme hazırlığında olduğunun başka delillerle desteklenmesi gerekir. Yani failin müdahale olmadan suçun işleyeceğinin başka delillerle kanıtlanması gerekir. (Hun-Türkiye davası. Başvuru no: 17570/04)’
b. CMK’nın 160 ve devamı maddeleri uyarınca Cumhuriyet savcısı tarafından yapılan bir görevlendirmenin bulunması gerekir.
CMK’nın 160 ve 161. maddeleri uyarınca Cumhuriyet savcısının gizli soruşturma yapan adli kolluk görevlisine bu emri yazılı veya acele hâllerde sözlü olarak vermesi gerekir. Cumhuriyet savcısının yazılı veya sözlü emri olmadan yine CMK’nın 161/2. maddesi uyarınca adli kolluk görevlisinin Cumhuriyet savcısına bilgi vermeden kimliğini gizleyerek adli işlem yapması hukuka aykırı olup elde ettiği delil de hukuka aykırı olduğundan. CMK.nın 216/3. maddesi hükme esas alınamaz. Kimliğin gizlenerek adli işlem ifası olağan bir işlem olmayıp ikincil bir tedbirdir. Bu tedbirin gerekliliği ve orantılılığının mutlaka Cumhuriyet savcısı tarafından denetlenmesi gerekir.
AİHM Hun-Türkiye davasında bu konuya şöyle temas etmiştir. ‘AİHS sınırları belirlendiğinde ve güvence altına alındığında gizli ajanla müdahaleye tolerans gösterebilir.
AİHM İsviçre-Lüdi kararında İsviçre makamlarının Alman polisi tarafından haberdar edilmesi ve olayın soruşturma hâkiminin bilgisi dahilinde yürütülmesi nedeniyle 6. maddenin ihlal edilmediğine karar vermiştir. (Lüdi-İsviçre kararı başvuru No: 12433/86)
c. Kolluk görevlisinin tutanağı delil olarak kabul edildiğinde, diğer delillerle birlikte tutanağa da dayanılıyorsa mutlaka tutanak düzenleyiciler dinlenilmeli, sanığa, tutanak ve düzenleyicilerin anlatımlarına karşı savunma yapma imkanı verilmelidir.
AİHM Calabro-İtalya kararında ‘Gizli ajanın ifadeleri başvuranın mahkûmiyetinde belirleyici faktör olmamıştır. Buna ek olarak başvurana yargılama aşamasında, soruşturmada görev alan polis memurlarını sorgulama, polis operasyonunun niteliği ve kullanılan usulleri netleştirme fırsatı vermiştir. Bu nedenle adil yargılama hakkı ihlal edilmemiştir sonucuna ulaşmıştır. (Başvuru No:58895/0011 Mart 2002)’
Tüm bu ilkeler ışığında ayrıca; bir suç işlendiğini öğrenen kolluk görevlilerinin, gecikmeksizin durumu Cumhuriyet savcısına bildirerek, ihtiyaç duyulması hâlinde, şüphelilerin yakalanması ve suç delillerinin elde edilmesini temin amacıyla CMK’nın 116 ve devamı maddeleri uyarınca usulüne uygun arama kararı alarak işlem yapması gerekmektedir. CMK’nın 119. maddesi uyarınca konutta, iş yerinde ve kamuya açık olmayan kapalı alanlarda yapılacak aramanın ancak hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile yapılabileceği, CMK’nın 123. maddesi uyarınca, ispat aracı olarak yararlı görülen ya da eşya veya kazanç müsaderesinin konusunu oluşturan malvarlığı değerlerinin, muhafaza altına alınabileceği, yanında bulunduran kişinin rızasıyla teslim etmediği bu tür eşyaya ise elkonulabileceği, CMK’nın 127. maddesi uyarınca da hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının. Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hâllerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlilerinin, elkoyma işlemini gerçekleştirebileceği, hâkim kararı olmaksızın yapılan elkoyma işleminin, yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulması gerektiği, hâkimin, kararını elkoymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklaması; aksi hâlde elkoymanın kendiliğinden kalkacağı, hususlarına riayet edilmelidir.
Somut olayda yukarıda sözü edilen yasal düzenlemelere aykırı şekilde kolluk görevlilerinin kendi yaptığı çalışmalar üzerine Cumhuriyet savcısının CMK’nın 160 vd. maddelerine göre yaptığı yazılı veya sözlü bir görevlendirme bulunmaksızın, bir sosyal paylaşım sitesinde bulunan ilanda yazılı cep telefonunu arayarak suça konu edilen eve önce bir kolluk görevlisinin müşteri olarak girdiği, içerideki bayanlardan biriyle fuhuş pazarlığı yaparak önceden seri numarası alınmış parayı bayana verdikten sonra polis kimliğini açıkladığı, ardından diğer kolluk görevlilerinin aynı eve girerek olay tespit tutanağında yazılı delillere el konulduğu, içeride bulunan sanık ve mağdurların kimlik tespitleri yapıldıktan sonra konu ile ilgili Cumhuriyet savcısına bilgi verilerek, mağdurların ifadesinin alınması, şüphelinin gözaltına alınması, el konulan suç unsurları ile tahkikat evrakının mevcutlu olarak gönderilmesi talimatı alındığı, daha sonra Sulh Ceza Hâkimliğinden, elde edilen delillerin rızaen teslim edildiğine dair tutanakta bir ibare bulunmamasına rağmen, CMK’nın 127. maddesi uyarınca el koyma kararı alındığı anlaşılmıştır.
Her ne kadar olay tespit tutanağında polislerin arama yapmadan evden ayrıldıkları yazılmışsa da, yapılan işlemlerin arama ve el koyma niteliğinde olup, CMK’nın 116 vd. ile 123 ve 127. maddelerine aykırı olduğu, bu nedenle elde edilen delillerin de hukuka aykırı yöntemle elde edilmiş delil niteliğinde bulunduğunun anlaşıldığı, yine mağdurların kolluk ifadelerine de yukarıda sözü edilen açıklamalar nazara alındığında, Cumhuriyet savcısının CMK’nın 160 vd. maddelerine göre yaptığı yazılı veya sözlü bir görevlendirme bulunmaksızın yapılan işlemler sonucu ulaşıldığından, bu ifadelere de itibar edilemeyeceği, kaldı ki mağdurların tercüman bulundurulmadan alınan kolluk ifadelerinden sonra mahkemeye sunup, içeriğini tekrar ettikleri noter tercümeli dilekçelerinde de, yeteri kadar Türkçe bilmeden alınan ifadelerini kabul etmediklerini, okuyup anlamadan kolluk görevlilerinin baskısıyla imzaladıklarını beyan etmeleri karşısında, bu ifadelerin de mahkûmiyete esas teşkil edecek nitelikte bulunmadığı, dolayısıyla sanığın üzerine atılı fuhuş suçunu işlediğine ilişkin, hukuka uygun yöntemlerle elde edilmiş delil bulunmadığının anlaşılması karşısında, sanığın beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi…”
isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 03.08.2016 tarih ve 90295 sayı ile;
“…Somut olayda; sanığa isnat olunan fuhuş yaptırmak bir örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmemiş olması nedeniyle, mahkemece 5271 sayılı CMK’nın 139. maddesi uyarınca ‘gizli soruşturmacı’ görevlendirilmesine gerek bulunmadığı, alıcı rolüne giren polis memurunun sanık … Djurabeeva’dan cinsel ilişki kurmak üzere kadın bulmasını istemek şeklindeki eyleminin, görevlinin gizli soruşturmacı değil ‘gizli soruşturma yapan adli kolluk görevlisi’ olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Bu görevlinin ancak suça azmettirmeden veya teşvik etmeden elde ettiği deliller hukuka uygun olacaktır.
Somut olayda, mağdureler ile sanığın Özbekistan uyruklu oldukları, mağdurların daha önce yasal yoldan Türkiye’ye giriş yaptıkları, mağdurların bazı işlerde çalıştıktan sonra ücretlerini ve çalışma koşullarını yetersiz buldukları, sanık …’nında da teşvik ve önerisi ile sanığın mağdurlara Fatih İskenderpaşa Mah…….adresinde fuhuş yaptırdığı, sanığın mağdurların pasaportunu alıkoyduğu, mağdurlara erkek temin ettiği, cinsel ilişki karşılığı mağdurların hakettiği parayı müşterilerden aldığı, belli miktarını mağdurlara verdiği,
İnternet sitesinde yayınlanan eskort bayan ilanı üzerine güvenlik görevlilerinin durumdan haberdar oldukları, internet sitesindeki ilanda yer alan telefonun güvenlik görevlileri tarafından arandığı, telefonu açan ve konuşmasından yabancı olduğu anlaşılan bayanın cinsel ilişki kurmak üzere kadın ayarlayacağını bildirdiği, bunun üzerine bir güvenlik görevlisinin müşteri olarak gönderildiği,
Güvenlik görevlisinin yukarıda belirtilen adrese intikal ettiği, güvenlik görevlisinin kapıyı çaldığı, kapıyı açan sanığın güvenlik görevlisini içeriye davet ettiği, oturma odasında mağdurların bulunduğu, sanığın güvenlik görevlisine hangi mağduru tercih ettiğini sorduğu, güvenlik görevlisinin mağdur …’yı işaret ettiği, güvenlik görevlisi ile bu mağdurun bildirilen odaya geçtikleri, güvenlik görevlisinin mağdur … ‘ya cinsel ilişki ücreti olan 200 TL’yi teslim ettiği, ilişki için hazırlandıkları sırada güvenlik görevlisinin durumu mağdura açıkladığı, önlem alan öbür güvenlik görevlilerine haber vermesi üzerine sanık ve mağdurların yakalandıkları, tutanak ile tespit edilmiş paranın güvenlik görevlilerince geri alındığı, sanığın bu şekilde üç mağdura da çaresizliklerinden istifade ederek fuhuş yaptırdığı, mağdurlar karakoldaki ifadelerinde para karşılığı sanığın bulduğu erkekler ile cinsel ilişkiye girdiklerini, ilişki karşılığı alınan paranın bir bölümünü sanığın aldığını beyan ettikleri anlaşılmakla böylelikle sanık … hakkında bir kimseyi fuhşa teşvik etmek veya yaptırmak veya aracılık etmek veya yer temin etmek suçunu işlediği dosya kapsamından anlaşıldığı,
Somut olayda, görevli polis memurunun CMK’nın 139. maddesi kapsamında bir gizli soruşturmacı olmayıp, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 12.05.2015 tarihli 2014/10-454 esas, 2015/156 sayılı kararında belirtildiği üzere, CMK’nın 160 ve devamı maddeleri kapsamında ‘gizli soruşturma yapan adli kolluk görevlisi’ olarak tanımlanması gerektiği kabul edilmelidir.
Gizli soruşturmacı olan görevlinin, örgüt içine sızmak, gözetlemek, izlemek, örgüte ilişkin her türlü araştırmada bulunmak ve örgütün işlediği suçlarla ilgili iz, eser, emare ve delilleri toplamak ve muhafaza altına almakla şeklinde yer alan görevleri bulunmaktadır.
Somut olayda, ‘gizli soruşturma yapan adli kolluk görevlisi’ olarak görevlendirilen …’nın, CMK’nın 139. maddesi kapsamında herhangi araştırma ve suçla ilgili delil toplama ve muhafaza altına alma şeklinde bir faaliyetinin bulunmadığı açıkça görülmektedir.
Bunun dışında hükme dayanak yapılan 31.08.2015 tarihli ve saat 23.45 sıralarında CMK’nın 160 ve 161. maddeleri kapsamında düzenlenen olay tespit, yakalama, elkoyma ve Cumhuriyet savcısı görüşme tutanağında da belirtildiği üzere, nöbetçi Cumhuriyet savcısının bilgisi dahilinde ve onayıyla yapılan işlemlerin yaklaşık 24 saatlik zaman dilim içinde İstanbul 9. Sulh Ceza Mahkemesinin 01.09.2015 tarihli ve 2015/2216 değişik iş sayılı kararıyla, …’nın evinde ele geçen üzerinde İstanbul yazılı telli küçük defter (ilk sayfasındna üst kısımlarında yabancı isim yazılı olduğu, üç bölümde yazıldığı isim altlarında 100+150+250 şeklinde yazılı, ikamette bulunan bayanların günlük cinsel ilişki sayısı ve alınan para miktarlarının yazılı olduğu beyan edilen), …’dan elde edilen poşet içerisinden çıkan fuhuştan kazanılan paralar olduğu tespit edilen bin iki yüz yetmiş (1.270) TL , on yedi (17) dolar, beş (5) Euro, şüpheli …’dan elde edilen ve bu bayanın kullanmış olduğu Samsung Not 3 marka beyaz renkli içerisinde 0538….. numaralı hat takılı telefon, ikamette üç ayrı oda içeriside yataklar yanında bulunan üzerinde Billy Boy Mapa yazılı toplam (26) adet siyah renkli kullanılmış prezervatifin muhafaza altına alındığı anlaşıldığından CMK’nın 127. maddesi gereğince el konulduğuna ilişkin verilen kararlar çerçevesinde, elde edilen delillerin hukuka aykırı nitelikte kabul edilmeyeceği,
Fuhuş suçunun insanın onurunu, haysiyetini ve temel değerlerini zedeleyen ve aşağılayan bir suç olduğu ve bireyin, toplumun ve aile düzeninin temel değerlerini bozan, ortadan kaldıran ve olumsuz etkileyen önemli bir yönü bulunmaktadır. Bu çerçevede söz konusu delillerin hükme dayanak yapılabileceği ve buna ilişkin takdir haklarının kamu düzeninin korunması ve sürdürülebilmesi yönünde kullanılması kaçınılmaz bir zorunluluktur.
Bunun dışında, 31.08.2015 tarihinde düzenlenen olay, tespit, yakalama, el koyma ve savcı görüşme tutanağında sanık … ile mağdureler Nargiza Shosaıdova, Shakhlo Mirzayunusova ve Diloramkhon Muminova imzalarının bulunduğu tutanağa karşı herhangi bir itirazlarının bulunmadığı ve imzadan imtina etmedikleri, suça konu delil olarak alıkonulan eşyaların rızaları dışında zorla alındığına yönelik herhangi bir beyanlarının bulunmadığı elde edilen delillerin hukuka aykırı nitelikte bulunduğunun kabul edilemez olduğu,
Ayrıca emniyet görevlisi tarafından mağdure Shakhlo Mirzayunusova ile cinsel ilişki kurulması amacıyla irtibata geçildiği ve mağdurenin yakalandıktan sonra soruşturma aşamasında emniyet görevlilerince alınan ifadesinin, müdafi huzurunda alındığı ve ifadesinde, Türkçe bildiğini beyan ederek herhangi bir şekilde, tercüman talebinde bulunmadıkları, diğer mağdure Nargıza Shosaidova emniyette alınan ifadesinde Türkçe iyi bilmediğini beyan ettiği ve tercüman tayin edilerek ifadesinin alındığı, diğer mağdure Diloramkhon Muminova ise Türkçe bildiğini ve konuştuğunu beyan ederek tercüman talebinde bulunmadığı ve alınan ifadelerin zora dayalı bulunduğuna yönelik herhangi bir delil emare elde edilmediği ve mağdurelerin emniyette vermiş oldukları beyanlarında herhangi hukuka aykırı bir durumun bulunmadığı,
Yapılan tüm açıklamalar çerçevesinde, Yargıtay 18. Ceza Dairesinin 13.06.2016 tarihli ve 2016/3819 Esas, 2016/13023 Karar sayılı bozma kararında yer alan ve Cumhuriyet savcısının CMK’nın 160 vd. maddelerine göre yaptığı yazılı veya sözlü bir görevlendirme bulunmaksızın yapılan işlemler ve alınan ifadelere de itibar edilemeyeceği, mağdurların tercüman bulundurulmadan alınan kolluk ifadelerinden sonra mahkemeye sunup, içeriğini tekrar ettikleri noter tercümeli dilekçelerinde de, yeteri kadar Türkçe bilmeden alınan ifadelerini kabul etmedikleri, okuyup anlamadan kolluk görevlilerinin baskısıyla imzaladıkları şekildeki beyanlar gözönüne alındığından sanığın üzerine atılı fuhuş suçunu işlediğine ilişkin, hukuka uygun yöntemlerle elde edilmiş delil bulunmadığı gözönüne alınarak sanığın beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi şeklindeki yasal olmayan gerekçelerle verilen bozma kararının hukuka aykırı nitelikte olduğu…” görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 18. Ceza Dairesince 26.09.2016 tarih ve 15606-14958 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; resmî kimliklerini gizleyerek soruşturma yapan adli kolluk görevlilerinin Cumhuriyet savcısı tarafından CMK’nın 160 ve devamı maddelerine uygun şekilde görevlendirilip görevlendirilmedikleri, bu bağlamda anılan görevlilerin faaliyetleri çerçevesinde elde edilip mahkûmiyet kararına esas alınan delillerin hukuka aykırı nitelikte olup olmadığı hususlarının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Polis memuru olan tanıklar …ve … tarafından 31.08.2015 tarihinde saat 18.30’da düzenlenen “Önceden Para Seri No Tespit Tutanağı”nda, aynen; “Asayiş Şube Müdürlüğü Ahlak Kumar Büro Amirliği görevlilerince 15.08.2015 günü İlimiz Fatih ilçesinde yapılacak suçüstü çalışmasında kullanılacak olan 1 adet B 1762…. seri numaralı 100 TL, 1 adet B 059….. seri numaralı 100 TL ve 1 adet B 115937059 seri numaralı 50 TL olmak üzere toplamda 250 (ikiyüzelli) TL paranın seri numarası önceden tespit edilmiş olup;
İş bu önceden para seri no tespit tutanağı tarafımızdan tanzim edilerek altı birlikte imza altına alınmıştır.”,
Aynı tanıklarca 31.08.2015 tarihinde saat 20.00’da düzenlenen ve sanık tarafından da “Teslim Eden” sıfatıyla imzalanan “Para Geri Alma Tutanağı”nda, aynen; “Asayiş Şube Müdürlüğü Ahlak Kumar Büro Amirliği görevlilerince 31.08.2015 günü ilimiz Fatih ilçesinde yapılan suçüstü çalışmasında kullanılan 1 adet B 1762…seri numaralı 100 TL, 1 adet B 0597….seri numaralı 100 TL toplamda 200 (ikiyüz) para seri numaralan kontrol edildikten sonra olay yerinde … isimli şahıstan geri alınmış olup;
İş bu para geri alma Tutanağı tarafımızdan tanzimle altı birlikte imza altına alınmıştır.”
Aynı tanıklar ve tanık … tarafından 31.08.2015 tarihinde saat 23.45’de düzenlenen ve sanık ile mağdurlar tarafından imzalanan “Olay, Tespit, Yakalama, Elkoyma Ve Savcı Görüşme Tutanağı”nda ise, aynen; “31.08.2015 günü Asayiş Şube Müdürlüğü Ahlak Kumar Büro Amirliği görevlileri olarak ilimizde meydana gelen TCK-227 ve TCK-80 olayları ile ilgili olarak yapmış olduğumuz çalışmalarda Facabook adlı sosyal paylaşım sitesinde Escort Güzel Bayan isimli sayfada ilan şeklinde bulunan ‘0505…. merhaba ben İstanbul Avrupa yakasında escort Sude 20 yaşındayım 165 boy ve 51 kiloda çıtı pıtı bir bayanım resimler orijinal bana ait benimle seksin doruklarına çıkmaya hazırmısınız Asla pişman olmayacak aksine çok mutlu olacaksınız. Ciddi bir ilişki arayışında olan ve gizliliğe önem veren elit beylerin aramasını bekliyorum hiç zaman ka…’ Olduğu tespit edilmiştir.
31.08.2015 günü saat: 19:00 sıralarında ‘0505 ….’ numaralı telefon müşteri şeklinde aranmış ve telefonu açan yabancı olduğu şivesinden anlaşılan bayan ses tonlu şahsa cinsel ilişki için bir bayana ihtiyacımız olduğu söylenmiş bayan tamam 1 seans 100 TL 2 seans 200 TL dir eğer kabul edersen Aksaray metro istasyonu A Kapısı önüne gel tekrar ara diyerek telefonu kapatmıştır.
31.08.2015 günü saat:19:15 sıralarında Aksaray metro istasyonu A Kapısı önüne gelinmiş ve 0505 …. nolu telefon aranmış ve telefonu açan ismini Sude olarak söyleyen bayana Aksaray Metro istasyonu A kapısı önünde olduğumuz söylenmiş bayan yer yön tarifi müşteri zannettiği görevliyi ile görevliyi İskender paşa mahallesi… Daire 4 Fatih/İstanbul adresine davet etmiştir. Dışarıda çevre güvenliği alınmış ve yeteri kadar para seri numaralan alınıp tespit edildikten sonra daire kapısı çalınmış kapıyı açan olay nedeni ile sonradan açık kimlik bilgileri tespit edilen Özbekistan uyruklu AA7030638 pasaport nolu 04.06.1984 doğumlu Musınjonovna ve Fatıma kızı Dıloramkhon Mumınova isimli bayan ikametin oturma odasına müşteri zannettiği görevliyi davet etmiş oturma odasında üç bayan daha olduğu görülmüş ve bayanlardan Özbekistan uyruklu 17.12.1973 doğumlu AA0818447 pasaport nolu … isimli bayan kiminle kalacaksın demesi üzerine odada bulunan Özbekistan uyruklu AA7611930 pasaport nolu 28.10.1989 doğumlu … isimli bayan seçilmiş … tamam odaya geçin demesi üzerine … mn gösterdiği odaya geçilmiş ve … cinsel ilişki ücretini istemesi üzerine 2 seanslık ücret olan 200 TL para bayana verilmiş ve geçilmiş ve … parayı alarak odadan çıkmış ve yaklaşık 3- 4 dakika sonra tekrar odaya gelmiş ve cinsel ilişkiye girmek için hazırlanmaya başladığı esnada görevli bayana soyunmamasını kendisinin müşteri olmadığını Polis olduğunu söyleyerek Polis Tanıtma kartı gösterilmiş ve bayan muhafaza altına alınarak dışarıda çevre güvenliği alan diğer görevlilerle telefonla 1 irtibat kurularak ikamete gelmeleri sağlanmış ikamet içerisinde oturma odasında bulunan bayanlara da Polis tanıtma kartlan gösterilerek muhafaza altına alınmışlardır. Odada bulunan diğer bayanın yapılan kimlik tespitinde Özbekistan uyruklu AA2204379 pasaport nolu … olduğu tespit edilmiştir. İkamette başka şahsın olmadığı tespit edilmiş şahıslardan pasaportlan istenmiş Dıloramkhon Mumınova ve … pasaportlarını … ya eve geldiklerinde istemesi üzerine verdiklerini pasaportlarının … da olduğunu söylemeleri üzerine … siyah valizi açarak Dıloramkhon Mumınova ve … ya ait pasaportları biz görevlilere vermiştir. Oturma odasında bulunan masa üzerinde … nın önünde bir adet üzerinde İstanbul yazılı telli küçük defter olduğu üzerinde kalem olduğu ve ilk sayfasında üst kısımlarında yabancı isim yazılı olduğu üç bölümde yazıldığı isim altlarında 100+150+250 şeklinde yazıldığı görülmüş bu defterin ikamette bulunan Dıloramkhon Mumınova, … ve … isimli bayanların günlük yaptıkları cinsel ilişki sayısı ve alınan para miktarlannı belirttiği değerlendirilmiş … ya defter gösterildiğinde orta kısımda bulunan WO& yazısı altındaki 150+250-U00+150+130+10+150+ nın kendisinin bugün yaptığı cinsel ilişki sayısı ve alınan paraların … tarafından yazıldığını beyan etmiştir. Dıloramkhon Mumınova sayfanın altında bulunan Cel ismi altındaki 70+100+80+100+ nın kendisinin yaptığı cinsel ilişki adeti ve karşılığında alınan paraların yazılması olduğunu … da sayfanın üst kısmında Yı isminin altındaki 100+150+100+150+80 in kendisinin bugün yaptığı cinsel ilişki adetini ve karşılığında alınan para miktarları olduğunu beyan etmiş suç unsuru olmasından dolayı deftere el konulmuştur.
… dan kendisine verilen cinsel ilişki ücreti olan 200 TL para geri istendiğinde parayı … ya verdiğini beyan etmiş … dan 200 TL para geri istendiğinde içerisinde bir miktar para olan poşet içerisinden çıkararak geri vermiş seri numaralan kontrol edildiğinde … ya verilen seri numaralan alınan paralar olduğu tespit edilmiş poşet içerisinde bulunan paralarında yine fuhuştan kazanılan paralar olduğu tespit edilerek poşet içerisindeki Bin iki yüz yetmiş (1270) TL on yedi (17) dolar ve beş (5) Euro olduğu tespit edilmiş fuhuştan kazanılan para olduğu tespit edilerek el konulmuştur.
Yine şüpheli … isimli bayanın kullanmış olduğu Samsung NOT 3 marka beyaz renkli içerisinde 0 538 614 25 70 numaralı hat takılı olan telefona içerisinde suç unsuru olabilecek, görüşme kayıtları görüntü ve resimler olabileceği değerlendirildiğinden el konulmuştur.
İkamet içerisinde bulunan üç ayrı oda içerisinde hazırda bulunan yataklar yanında Prezervatifler olduğu yine kullanılmış prezervatifler olduğu görülmüş üç ayrı odada toplam üzerlerinde billy boy mapa yazılı siyah renkli kullanılmamış prezervatiflere el konulmuştur. Ayrıca kullanılmış prezervatifin tahkikat evrakına eklenmek üzere fotoğrafı çekilmiştir.
Konu ile ilgili olarak Fatih ilçesinden sorumlu Nöbetçi Cumhuriyet Savcısı ile telefonla görüşülmüş ve detaylı bilgi verilmiş. Dıloramkhon Mumınova, … ve … nın mağdur olarak ifadesinin alınmasını, … nın TCK 227-2 ve TCK 80 (İnsan Ticareti) suçundan gözaltına alınmasını şüpheli ifadesinin alınmasını el konulan suç unsurları ve şüpheli hakkında hazırlanan tahkikat evrakının mevcutlu olarak gönderilmesi talimatı alınmıştır.
Dıloramkhon Mumınova, …, … ve … ya ikamette yapılan suçüstü çalışmasında her hangi bir zarar ve ziyanlarının olup olmadığı sorulmuş şahıslar Yoktur demesi üzerine ikamette arama yapılmaksızın son verilmiş ve gerekli tahkikat yapılmak üzere Asayiş Şube Müdürlüğü Ahlak Kumar Büro Amirliğine intikal edilmiştir.
İş bu olay, tespit, yakalama, el koyma ve savcı görüşme tutanağı tarafımızdan tanzim tanzimle imza altına alınmıştır.”,
Hususlarına yer verildiği,
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Müracaat İşlemleri Bürosunca 01.09.2015 tarihinde talep edilmesi üzerine İstanbul 9. Sulh Ceza Hâkimliğinin 01.09.2015 tarihli ve 2015/2216 D. İş sayılı kararı ile; Fatih ilçesi İskenderpaşa Mahallesi… Daire 4 adresinde yapılan çalışma sonucunda, oturma odasındaki masada, sanığın önünde bulunan, üzerinde “İstanbul” ibaresi yer alan, telli küçük defter (ilk sayfasının üst kısımlarında üç bölüm hâlinde yabancı kadın isimlerine yer verilen ve isimlerin altlarında 100+150+250 şeklinde kadınların günlük cinsel ilişki sayıları ve alınan para miktarlarının yazılı olduğu beyan edilen), sanıktan elde edilen poşet içerisinden çıkan ve fuhuştan kazanıldığı tespit edilen 1.270 TL, 17 Dolar, 5 Euro; sanığın kullanmış olduğu Samsung Not 3 marka, beyaz renkli, içerisinde 0538…numaralı hattın takılı olduğu telefon, üç ayrı oda içerisindeki yatakların yanında bulunan ve üzerinde “Billy Boy Mapa” yazılı olan toplam 26 adet siyah renkli kullanılmış prezervatife CMK’nın 127. maddesi uyarınca el konulduğu,
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Müracaat İşlemleri Bürosunca 01.09.2015 tarihinde talep edilmesi üzerine İstanbul 9. Sulh Ceza Hâkimliğinin 01.09.2015 tarihli ve 2015/220 Sorgu sayılı kararı ile; sanığın, atılı fuhuş suçundan tutuklanmasına karar verildiği,
Anlaşılmıştır.
Mağdur Nargiza Shasoidova soruşturma evresinde kollukça alınan, müdafinin hazır bulunmadığı, tercüman olarak da mağdur Shaklo Mirzayunusova’nın katıldığı ifadesinde; Türkçe’yi anlayıp okuyabildiğini, ancak konuşmasının zayıf olduğunu, yine de ifade verebileceğini, ifadesini avukat hazır olmadan vermek istediğini, sanık ve mağdur Shaklo ile birlikte yasal yollardan Türkiye’ye geldiklerini, ilk olarak geldikleri Antalya’da temizlik işlerinde çalıştığını, bir süre sonra sanığın kendisine ve mağdur Shaklo’ya İstanbul’da daha fazla para kazanabilecekleri bir iş olduğunu söylediğini, bunun üzerine İstanbul’a geldiklerini, İstanbul’da ilk olarak sanığın ayarladığı bir evde kaldıklarını, daha sonra polis memurlarınca haklarında işlem yapılan eve geçtiklerini, sanığın kendilerine bu evde erkekler ile cinsel ilişkiye gireceklerini söylediğini, esasen Türkiye’ye bu amaçla gelmediğini, ancak memleketine geri dönmek ve çocuklarının geçimini sağlamak amacıyla mecburen para karşılığı erkeklerle cinsel ilişkiye girmeye başladığını, gelen müşterileri sanığın ayarladığını, müşteriler gelmeden önce telefon görüşmelerini yine sanığın yaptığını ve kendilerine bu hususta haber verdiğini, gelen müşterilerden cinsel ilişki ücretini sanığın aldığını, yakalandıkları eve geldiklerinde sanığın pasaportlarını alarak kendilerinden sakladığını, olay günü de cinsel ilişki ücretini sanığın aldığını ve poşetine koyduğunu, kendi istediği için değil mecbur kalması ve memleketine dönmek istemesi nedeniyle para karşılığı cinsel ilişkiye girdiğini,
Yargılama evresinde; Mahkemece kimliğinin tespitine geçilirken Türkçe bilip bilmediğinin sorulması üzerine yeteri kadar Türkçe bilmediğini, bozuk bir Türkçe ile sunduğu dilekçenin kendisine ait olduğunu,
Beyan etmiştir.
18.09.2015 tarihinde mahkemeye sunduğu noter yeminli mütercim onaylı dilekçesinde ise, aynen; “Polisler bana 15 gün içerisinde Türkiye’yi terk etmem için süre verdiler. Bu yüzden 22.09.2015 tarihine saat 22:45 saati ile Türkiye’den ayrılmak üzere Özbek Hava Yollarından bilet satın aldım. 01.10.2015 tarihine kadar Türkiye’de bulunamayacağım. Polisler Karakolda benim Türkçe lisanını anlamadığım halde Türkçe yazılmış olan dilekçeye imza attırdılar. İmzalamayacağımı söyleyerek imzalattılar. Şimdi bana okuyarak anlattıklarına göre bana karşı iftiralar, yalanlar üzerine imza attırmışlar.
Ben Türkiye’ye kendi isteğimle geldim. Beni kimse buna mecbur etmedi. Kazandığım paralar ve pasaportum kendimde bulunurdu. Kız kardeşim … beni hiçbir şekilde zorlamadı ve pasaportumu alıkoymadı. Hiçbir müşteriyi bize çağırmadı. Ben temizlik işiyle uğraştım ve kendi rızamla çalıştım. Kız kardeşim …’ya karşı herhangi şikâyetim bulunmamaktadır. Yazılan her şey yalan.
Sizden isteğim bugün mahkemede beni dinlemenizdir. Bunu sizden rica ediyorum.” açıklamalarına yer vermiştir.
Mağdur Shaklo Mirzayunusova soruşturma evresinde kollukça alınan, müdafinin hazır bulunduğu, ancak tercümanın bulunmadığı ifadesinde; Türkçe anlayıp konuşabildiğini, yaklaşık bir ay kadar önce yasal yollardan Türkiye’ye geldiğini, Özbekistan’da bir işi olmadığını, daha önce Türkiye’ye gelip gittiğini bildiği sanığın “Türkiye’ye gidelim. Orada temizlik işi yapar para kazanırsın. Ben de para kazanırım.” demesi üzerine sanık ve mağdur Nargiza ile birlikte Türkiye’ye geldiklerini, sanığın “Türkiye’de iş var. Orada çalışabiliriz. Otellerde çalışırız. Evlerde temizlik işi yaparız.” diyerek Türkiye’ye gelmesi konusunda kendisini ikna ettiğini, Antalya’da bir süre temizlik işi yaptığını, ancak kazandığı paranın ihtiyaçlarını karşılamaya yetmediğini, daha sonra sanığın daha iyi ve paralı bir iş bulabilecekleri yönündeki vaadi üzerine İstanbul’a geldiklerini, ilk olarak sanığın ayarladığı bir evde kaldıktan sonra sanığın kendilerini olay günü yakalanmış oldukları eve getirdiğini, buraya geldikleri gün sanığın erkekler ile cinsel ilişkiye girerek daha fazla para kazanabileceklerini söylemesi üzerine sanığa bu işi yapmak istemediğini ifade ettiğini, ancak sanığın “Zaten paran pulun yok. Gidecek yerin de yok. Mecbur bu işi yapacaksın. Bir süre daha burada bu işi yaparız. Sonra normal işlere de bakarız.” demesi üzerine gidecek yeri ve kimsesinin olmaması ve memleketindeki çocuklarına ve ailesine bakmakla yükümlü olması nedenleriyle teklifi kabul etmek zorunda kaldığını, kendisinin ve diğer mağdurların girdiği cinsel ilişkilerin ücretini sanığın aldığını, bugüne kadar 8-10 erkekle cinsel ilişkiye girdiğini, sanığın cinsel ilişki başına kendisine 30 TL vermeyi vadettiğini, ancak bugüne kadar hiç para alamadığını, sanığın paraları ileride vermek üzere kendisi için sakladığını söylediğini, yine saklayacağını söyleyerek kendisinin ve diğer mağdurların pasaportlarını aldığını, müşteri geleceği zaman sanığa telefon geldiğini, sanığın da kendilerini haberdar ettiğini, görevlilerce gösterilen facebooka yüklenmiş fotoğrafın kendisine ait olduğunu, ancak fotoğrafının bu şekilde siteye yüklendiğinden ve bu yolla müşteri bulunduğundan haberdar olmadığını, fotoğrafı kimseye göndermediğini, sanığın rızası olmaksızın cep telefonundan almış olabileceğini,
Yargılama evresinde; Mahkemece kimliğinin tespitine geçilirken Türkçe bilip bilmediğinin sorulması üzerine yeteri kadar Türkçe bilmediğini, anladığını, ancak iyi bir şekilde konuşamadığını, bozuk bir Türkçe ile; sunduğu dilekçenin kendisine ait olduğunu,
Beyan etmiştir.
18.09.2015 tarihinde mahkemeye sunduğu noter yeminli mütercim onaylı dilekçesinde ise, aynen; “Ben, Shakhlo Mirzayunusova Avazovna-28.10.1989 doğumluyum. Milliyetim Özbek’tir. Kendi isteğimle Türkiye’ye geldim. 31.08.2015 tarihinde Türkiye sivil polisleri tarafından yakalandım. 11.09.2015 tarihinde Yabancılar Şubesinden polisler vasıtasıyla 15 gün İçerisinde Türkiye’yi terk etmek üzere hürriyetime kavuştum. Türkiye kanunlarını ihlal etmeyecek şekilde 22.09.2015 tarihine bilet satın aldım. Türkçeyi çok iyi bilmiyorum. Polisler okumama izin vermeden imza attırdılar. Zorla imzalattırdılar. Polislerin yazdıklarının tamamı iftiradır. … benim teyzemin kızıdır. Ona karşı şikayetim yoktur. … bana müşteri getirmedi. Pasaportum kendi valizim içerisindeydi. … ablamla para alışverişi yapmadık. Kendi rızamla bu işi yaptım. Kendi paramı kendim müşteriden alırdım. Polislerden ben kendim para aldım. … ablam almadı. Polislerin yazdıklarını kabul etmiyorum.
01.10.2015 tarihine kadar burada kalamam. Ülkeme dönmeden mahkemede ifademi almanızı rica ediyorum.” hususlarına yer vermiştir.
Mağdur Diloramkhon Muminova soruşturma evresinde kollukça alınan ve müdafi ile tercümanın hazır bulunmadığı ifadesinde; Türkçe bildiğini, yaklaşık bir buçuk ay önce yasal yollardan Türkiye’ye geldiğini, amacının temizlik veya hasta bakıcılığı işi yapmak olduğunu, iş bulamayınca sanık ile tanıştığını, sanığın güzel para bulabileceği bir iş olduğunu söylemesi üzerine yakalandıkları eve gelmeye ikna olduğunu, eve gelir gelmez sanığın burada erkekler ile cinsel ilişkiye gireceğini söylediğini, sanığın bu teklifini kabul etmediğini, ancak kaldığı kiralık evlere verecek parası olmadığından iş bulana kadar bu öneriyi kabul etmek zorunda kaldığını, annesinin de hasta olduğunu ve bakım masrafları için memlekete para göndermesi gerektiğini, müşteri bulma işinin sanık tarafından gerçekleştirildiğini, sanığın telefonla konuştuktan sonra müşteri geleceği konusunda kendilerini bilgilendirdiğini, müşteri geldikten sonra aralarından birini seçmesini önerdiğini ve müşterinin seçtiği kişinin para karşılığı ilişkiye girdiğini, diğer mağdurların pasaportlarını sanığa verdiklerini, ancak kendisinin bunu kabul etmediğini, gelen müşterilerden cinsel ilişki ücretini sanığın aldığını, görevliler gelmeden önce iki erkekle birlikte olduğunu, sanığın müşteri başına kendisine 70 TL verdiğini, sanık ile tanışmamış olması hâlinde son parası ile memleketine dönmeyi planladığını, sanığın aciz durumundan yararlanıp kendisini kandırarak erkekler ile ilişkiye girmesini sağladığını,
Yargılama evresinde; Mahkemece kimliğinin tespitine geçilirken Türkçe bilip bilmediğinin sorulması üzerine yeteri kadar Türkçe bilmediğini, bozuk bir Türkçe ile; sunduğu dilekçenin kendisine ait olduğunu,
Beyan etmiştir.
18.09.2015 tarihinde mahkemeye sunduğu noter yeminli mütercim onaylı dilekçesinde ise, aynen; “Polisler bana 15 gün İçerisinde Türkiye’yi terk etmem için süre verdiler. Bu yüzden 22.09.2015 tarihine saat 22:45 saati île Türkiye’den ayrılmak üzere bilet satın aldım. 01.10.2015 tarihine kadar Türkiye’de bulunamayacağım. Benim …’ya karşı şikayetim bulunmamaktadır. Sebebi ben buraya misafir olarak geldim. Sabahleyin 2-3 saat sonra da polisler baskın yaptı. Para alışverişi olmadı. Polislerin yazdıkları iftira. Kimse ile cinsel ilişki kurmadım. … bana 70 TL vermedi. Ben orada çalışmadım. Polisler yalandan yazmışlar. Pasaportum çantamdaydı. Karakolda da pasaportumu kendi ellerimle polislere verdim. Türkçe bilmediğim halde okutmadan imza attırdılar. Türkçe bilmediğimi söyleyerek imzalamayacağımı söyleyince de beni döverek, bana bağırarak tehditler savurunca da imzalamaya mecbur kaldım. Ülkeme dönmeden önce beni huzurunuza kabul etmenizi ve beni dinlemenizi rica ediyorum.” ifadelerine yer vermiştir.
Tanık …yargılama evresinde; üzerinden çok zaman geçtiği için olayı hatırlamadığını, kendisine gösterilen 31.08.2015 tarihli tutanak içeriğinin doğru olduğunu, mağdurlar ve sanık ile fiili irtibata kendisinin geçtiğini, tutanağı olaya uygun şekilde tuttuklarını, içeriğinin doğru olduğunu, sorulması üzerine; suçüstü yapan ve 505’li numarayı arayanın kendisi olduğunu, ancak adres verenin kim olduğunu bilmediğini, eğer varsa bu hususun tutanakta belirtilmiş olduğunu,
Tanık … yargılama evresinde; duruşma salonunda bulunan sanığı hatırladığını, olay tarihinde dışarıda emniyet tedbirlerini aldıklarını, içeriye tanık …’in girdiğini, yaklaşık 5-10 dakika sonra kendilerini çağırdığını, içeriye girdiklerinde sanığın yanında üç dört bayan olduğunu gördüklerini, sanığın fuhuş için verdikleri suçüstü parasını kendilerine iade ettiğini, içeridekiler yabancı uyruklu oldukları için pasaportlarını sorduklarını, mağdurların pasaportlarını sanığın kendilerine verdiğini, arama yapmadan evden çıktıklarını,
Tanık … yargılama evresinde; duruşma salonunda bulunan sanığı hatırladığını, Fatih bölgesinde geçen bir olay olmakla birlikte detaylardan emin olmadığını, büyük ihtimalle fuhuş ve ev konusuyla ilgili çalışma yaptıklarını,
Beyan etmişlerdir.
Sanık … soruşturma evresinde kollukça alınan ve müdafi ile tercümanın hazır bulunmadığı ifadesinde; yaklaşık yedi yıldır Türkiye’ye gelip gittiğini, son olarak 24.07.2015 tarihinde mağdurlar Shaklo ve Nargiza ile birlikte önce Antalya’ya, yaklaşık bir ay sonra da İstanbul’a geldiklerini, mağdur Nargiza’nın öz ablası, mağdur Shaklo’nun ise memleketten komşusu olduğunu, daha önce Türkiye’de çocuk ve hasta bakıcılığı yaptığını, bir dönem de marketlerde çalıştığını, olay tarihinde polis memurlarının evine geldiği sırada tansiyon hapı içmesi nedeniyle ne yaptığını hatırlamadığını, evinde mağdurlara fuhuş yaptırdığı iddiasını kabul etmediğini, evde birlikte kaldığı mağdurların cinsel ilişkiye girdikleri müşterilerden aldıkları paraları kendisine verdiklerini, kendisinin de verilen bu paraları not ettiğini, mağdurlar Shaklo ve Nargiza’nın kendi istekleri ile fuhuş yaptıklarını, mağdur Shaklo’ya iş bulmak amacıyla bazı şirketlerle görüşmeyi planladığını, bir sosyal paylaşım sitesinde yer alan ilandaki mağdur Shaklo’ya ait fotoğrafı Özbekistan uyruklu, 30 yaşlarında, zayıf, ince vücutlu, siyah saçlı ve beyaz tenli olan “Arzu” isimli kadına kendisinin gönderdiğini, Arzu’nun kendisini arayarak müşteri gönderdiğini söylediğini, gelen müşterilerin evdeki kadınlar ile cinsel ilişkiye girdiklerini,
İstanbul 9. Sulh Ceza Hâkimliğince yapılan sorgusunda; suçlamayı kabul etmediğini, yanında bulunan mağdurların kendisine iftira attıklarını, mağdur Nargiza’nın, öz ablası; mağdur Mirza’nın, uzaktan yeğeni; mağdur Diloramkhon’un ise misafiri olduğunu, polisler geldikleri zaman kapıyı mağdur Mirza’nın açtığını, kendisinin o sıra baş ağrısı nedeniyle başka bir odada yatmakta olduğunu, içeri giren polisleri görmediğini, polislerin mağdurlarla ne konuştuğunu duymadığını, birbirlerine para alıp verdiklerini görmediğini, cinsel ilişkiye girilmesi konusunda kimseyle konuşmadığını, para istediği ve aldığı hususlarının doğru olmadığını, mağdurların erkeklerle cinsel ilişkiye girmesi konusunda yer temin etmediğini, fuhuşa teşvik veya aracılıkta bulunmadığını,
Yargılama evresinde; suçlamayı kabul etmediğini, mağdurların yakını olduklarını, memleketten İstanbul’a alışveriş için geldiklerini, olay sırasında hasta olduğu için odada yatmakta olduğunu, polis memurlarının bağırıp çağırarak mağdurlara baskı yaptığını, zira mağdurların Türkçe bilmediğini, kendisini neden suçladıklarını anlamadığını, mağdurları çalıştırmasının, cinsel ilişkiye girmeleri konusunda onları ikna etmesinin veya kendilerinden para istemesinin söz konusu olmadığını,
Savunmuştur.
Uyuşmazlık konusunda ayrıntılı bir değerlendirme yapılmadan önce Cumhuriyet savcısının soruşturma evresindeki görev ve yetkileri ile CMK’nın 139. maddesinde düzenlenen gizli soruşturmacı koruma tedbirine değinmekte fayda bulunmaktadır.
Tarihsel süreç incelendiğinde daha önce kolluğa ait olan soruşturma yetkisinin insan haklarının korunması amacıyla Cumhuriyet savcılarına verildiği görülmektedir. Bu nedenle 1412 sayılı CMUK’nın 156. maddesinde düzenlenen “Zabıta makam ve memurları suçluları aramakla ve işin tenviri için lazım gelen acele tedbirleri almakla mükelleftir. Bu makam ve memurlar tanzim ettikleri evrakı hemen müddeiumumiliğine gönderirler” hükmüne 5271 sayılı CMK’da yer verilmemiş, bu kapsamda;
“Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi” başlıklı 160. maddesi;
“(1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
(2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.”,
“Cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri” başlıklı 161. maddesi ise;
“(1) Cumhuriyet savcısı, doğrudan doğruya veya emrindeki adlî kolluk görevlileri aracılığı ile her türlü araştırmayı yapabilir; yukarıdaki maddede yazılı sonuçlara varmak için bütün kamu görevlilerinden her türlü bilgiyi isteyebilir. Cumhuriyet savcısı, adlî görevi gereğince nezdinde görev yaptığı mahkemenin yargı çevresi dışında bir işlem yapmak ihtiyacı ortaya çıkınca, bu hususta o yer Cumhuriyet savcısından söz konusu işlemi yapmasını ister.
(2) Adlî kolluk görevlileri, elkoydukları olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirleri emrinde çalıştıkları Cumhuriyet savcısına derhâl bildirmek ve bu Cumhuriyet savcısının adliyeye ilişkin bütün emirlerini gecikmeksizin yerine getirmekle yükümlüdür.
(3) Cumhuriyet savcısı, adlî kolluk görevlilerine emirleri yazılı; acele hâllerde, sözlü olarak verir.” şeklinde düzenlenmiş,
5271 sayılı CMK henüz yürürlüğe girmeden önce 5353 sayılı Kanun ile maddenin 3. fıkrasına “Sözlü emir, en kısa sürede yazılı olarak da bildirilir.” cümlesi eklenmiştir.
Görüldüğü üzere 5271 sayılı CMK’da adli kolluk görevlileri kendilerine yapılan bir suça ilişkin ihbar veya şikâyetleri, el koydukları olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirleri derhâl Cumhuriyet Başsavcılığına bildirecek ve Cumhuriyet savcısının emirleri doğrultusunda işin aydınlatılması için gerekli soruşturma işlemlerine başlayacaktır. Buna göre kolluk sadece ilgili Cumhuriyet savcısının her somut işlem bakımından vereceği emir üzerine yetki kazanmaktadır (Yener Ünver-Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, Adalet, Ankara, 2017, s. 198).
Cumhuriyet savcısı tarafından verilen emirler yazılı, acele hâllerde ise sözlü olarak verilecektir. Acele hâllerde verilen sözlü emir, en kısa sürede yazılı hâle dönüştürülerek mümkün olması hâlinde en seri iletişim vasıtasıyla ilgili kolluğa bildirilecek, aksi hâlde ilgili kolluk görevlilerince yazılı emrin alınması sağlanacaktır. Ancak, kolluk görevlisi emrin yazılı hâle getirilmesini beklemeden sözlü emrin gereğini yerine getirmek zorundadır.
“Gizli soruşturmacı görevlendirilmesi” başlıklı CMK’nın 139. maddesi;
“(1) (Değişik: 21/2/2014–6526/13 md.) Soruşturma konusu suçun işlendiği hususunda somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunması ve başka surette delil elde edilememesi hâlinde, kamu görevlileri gizli soruşturmacı olarak görevlendirilebilir. Bu madde uyarınca yapılacak görevlendirmeye hâkim tarafından karar verilir. (Mülga son cümle: 24/11/2016-6763/27 md.)(…)
(2) Soruşturmacının kimliği değiştirilebilir. Bu kimlikle hukukî işlemler yapılabilir. Kimliğin oluşturulması ve devam ettirilmesi için zorunlu olması durumunda gerekli belgeler hazırlanabilir, değiştirilebilir ve kullanılabilir.
(3) Soruşturmacı görevlendirilmesine ilişkin karar ve diğer belgeler ilgili Cumhuriyet Başsavcılığında muhafaza edilir. Soruşturmacının kimliği, görevinin sona ermesinden sonra da gizli tutulur. (Ek cümleler: 15/8/2017-KHK-694/142 md.) Soruşturmacı, kovuşturma evresinde tanık olarak dinlenmesinin zorunlu olması halinde, duruşmada hazır bulunma hakkına sahip bulunanlar olmadan veya ses ya da görüntüsü değiştirilerek özel ortamda dinlenir. Bu durumda 27/12/2007 tarihli ve 5726 sayılı Tanık Koruma Kanununun 9 uncu maddesi hükmü kıyasen uygulanır.
(4) Soruşturmacı, faaliyetlerini izlemekle görevlendirildiği örgüte ilişkin her türlü araştırmada bulunmak ve bu örgütün faaliyetleri çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili delilleri toplamakla yükümlüdür.
(5) Soruşturmacı, görevini yerine getirirken suç işleyemez ve görevlendirildiği örgütün işlemekte olduğu suçlardan sorumlu tutulamaz.
(6) Soruşturmacı görevlendirilmesi suretiyle elde edilen kişisel bilgiler, görevlendirildiği ceza soruşturması ve kovuşturması dışında kullanılamaz. (Ek: 21/2/2014–6526/13 md.) Suçla bağlantılı olmayan kişisel bilgiler derhâl yok edilir.
(7) Bu madde hükümleri ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:
a) Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenip işlenmediğine bakılmaksızın uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188),
2. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),
3. Silahlı örgüt (madde 314) veya bu örgütlere silah sağlama (madde 315).
b) Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları.
c) Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan suçlar” şeklindedir.
Bu düzenlemeden anlaşılacağı üzere gizli soruşturmacı kanundaki şartlara uyarak örgüt faaliyeti çerçevesinde veya örgütlü olup olmadığına bakılmaksızın uyuşturucu ticareti suçlarında görev yapan kişilerdir. Somut olayda sanıklara atılı fuhuş suçunun örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmemiş olması nedeniyle gizli soruşturmacı görevlendirilmesi mümkün değildir. Ancak bu durum kolluk görevlisinin resmî sıfatını gizleyerek işlenen suçun tespiti, önlenmesi ve delillerin toplanması amacıyla soruşturma yapmasını da engellemeyecek, kolluk görevlisi CMK’nın 160 ve devamı maddeleri uyarınca Cumhuriyet savcısının emri doğrultusunda ve genel yetkileri ile görevleri kapsamında, suç ve failini belirlemek ve suçla ilgili delil toplamak için suça azmettirmeden veya teşvik etmeden bilgi toplayabilecektir. Bu durumlarda adli kolluk görevlisinin CMK’nın 139. maddesi gereğince değil, aynı Kanun’un 160 ve devamı maddeleri uyarınca görevlendirilmesi yeterlidir (Yener Ünver- Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku Ders Kitabı, 9. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara, 2014, s. 474). Nitekim bu husus Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 13.03.2018 tarihli ve 207-96 ile 09.06.2015 tarihli ve 313-195 sayılı kararları başta olmak üzere pek çok kararında vurgulanmıştır.
Uyuşmazlık konusunun isabetli bir şekilde çözümlenebilmesi için ayrıca “Adli arama” ve “Tercüman bulundurulacak hâller” konuları üzerinde durulmalıdır.
Şüpheli ya da sanığın ya da delillerin yahut müsadere edilecek eşyaların ele geçirilmesi amacıyla yapılan araştırma işlemi olan adli arama, elkoyma ile birlikte CMK’nın 116-134, 2559 sayılı PVSK’nın 2, Ek 4, Ek 6, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun 9 ve Adlî ve Önleme Aramaları Yönetmeliği’nin 5-17. maddelerinde düzenlenmiş olup Yönetmeliğin 5. maddesinde; “Bir suç işlemek veya buna iştirak veyahut yataklık etmek makul şüphesi altında bulunan kimsenin, saklananın, şüphelinin, sanığın veya hükümlünün yakalanması ve suçun iz, eser, emare veya delillerinin elde edilmesi için bir kimsenin özel hayatının ve aile hayatının gizliliğinin sınırlandırılarak konutunda, işyerinde, kendisine ait diğer yerlerde, üzerinde, özel kâğıtlarında, eşyasında, aracında 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile diğer kanunlara göre yapılan araştırma işlemidir.” şeklinde tanımlanmıştır (Bahri Öztürk-Durmuş Tezcan-Mustafa Ruhan Erdem-Özge Sırma-Yasemin Saygılar Kırıt-Özdem Özaydın-Esra Alan Akcan-Efser Erden, Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin, 10. Baskı, 2016, s.492, Nur Centel-Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta, 12. Baskı, 2015, s. 400).
Arama tedbirine başvurulabilmesi için şu üç ön şartın birlikte bulunması gerekmektedir:
1- Gecikmede sakınca ya da tehlike bulunması,
2- Görünüşte haklılık,
3- Ölçülülük.
Arama tedbirinin ilk ön şartı gecikmede sakınca ya da tehlike bulunmasıdır. Bu şart hem arama tedbirine başvurulması hem de kim tarafından karar verilebileceğinin belirlenmesi bakımından önem arz etmektedir. Gecikmede sakınca ya da tehlike bulunması derhâl işlem yapılmadığı takdirde tedbirden beklenen faydanın elde edilemeyecek, ceza muhakemesinin gereği gibi ve amacına uygun biçimde yapılamayacak olmasıdır. Gecikmede sakınca bulunup bulunmadığını olayın özelliklerine göre tedbire karar vermeye yetkili mercii takdir edecektir.
Arama tedbirinin ikinci ön şartı ise görünüşte haklılıktır. Buna göre arama tedbirine ancak bir hakkın tehlikede olduğunu gösteren olaylar mevcut olduğu takdirde başvurulabilecektir. Hakkın bulunup bulunmadığının araştırılması zaman alacağından ve tehlike gecikmeye müsaade etmediğinden haklı görünüşle yetinilmek zorunludur. Bu bağlamda bir ihlal ya da suç işlendiği hususunda şüphe bulunmalıdır (Buck/Almanya, 28.04.2005; Başvuru no:41604).
Arama tedbirinin üçüncü ve son ön şartı ölçülülüktür. Ölçülülük ilkesinin temel amaç ve işlevi, arama tedbirine muhatap olacak kişilerin temel hak ve özgürlüklerini güvence altına almak için kullanılacak kamu gücünü, hak ve özgürlükler lehine sınırlandırmak, müdahalelerde aşırılığa gidilmesini ve buna bağlı olarak doğabilecek mağduriyetleri önleyebilmektir. Dar anlamda ölçülülük de denilen orantılılık ise; tedbirin ilgililere “ölçüsüz bir yükümlülük” getirmemesini ve “katlanılamaz” nitelikte olmaması gerektiğini ifade etmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından da, Buck/Almanya (28.04.2005; Başvuru no:41604) ile Smirnov/Rusya (07.06.2007; Başvuru no:71362/01) kararlarında; yapılan müdahale ile izlenen meşru amacın orantılı olması gerektiği vurgulanmıştır.
Aramaya konu olabilecek yerler şüphelinin veya sanığın yahut diğer bir kişinin üstü, eşyası, konutu, iş yeri veya ona ait diğer yerlerdir. Adli aramanın günün her saatinde yapılması mümkün olmakla birlikte konutta, iş yerlerinde ve diğer kapalı yerlerde aramanın kural olarak gündüz yapılması gerekir. Suçüstü veya gecikmesinde sakınca bulunan hâller ile yakalanmış veya gözaltına alınmış olup da firar eden kişi veya tutuklu veya hükümlünün tekrar yakalanması amacıyla yapılan aramalar hariç, söz konusu yerlerde gece vakti arama yapılamayacaktır.
Arama kararı verilebilmesi için aramanın konusunu oluşturan kişi veya şeylerin, arama yapılacak yerde bulunduğu hususunda belli bir şüphenin olması gerekir. Kanun aranacak kişinin suçla ilgisine göre, bu şüphenin yoğunluğunu farklı şekillerde düzenlemiş ve suçla ilgisi olmayan kişiler nezdinde aramayı daha sıkı koşullara tâbi kılmıştır.
CMK’nın 116. maddesinin suç tarihinde yürürlükte bulunan hâline göre şüpheli veya sanıkla ilgili yapılacak aramalarda arama sonunda şüpheli veya sanığın yakalanabileceği veya suç delillerinin elde edilebileceği hususunda makul şüphe bulunmalıdır. Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği’nin 6. maddesine göre makul şüphe; hayatın akışına göre somut olaylar karşısında genellikle duyulan şüphedir. Aramanın kişi hak ve özgürlüklerine ciddi boyutta bir müdahale olduğu göz önüne alındığında makul şüphede, ihbar veya şikâyeti destekleyen emarelerin var olması ve belirtilen konularda şüphenin somut olgulara dayanması şarttır. Başka bir anlatımla, arama sonunda belirli bir şeyin bulunacağını veya belirli bir kişinin yakalanacağını öngörmeyi gerektiren somut olgular mevcut olmalıdır.
CMK’nın 117. maddesi uyarınca, suç işleme şüphesi altında olmayan diğer kişilerin de üstü, eşyası, konutu, iş yeri veya kendisine ait diğer yerleri, şüphelinin veya sanığın yakalanabilmesi veya suç delillerinin elde edilebilmesi amacıyla aranabilecektir. “Diğer kişiler” kavramına tüzel kişiler ile resmi makam ve daireler de dahildir. Kişinin tanıklıktan çekinme hakkının bulunması da aramaya engel değildir. Maddenin ikinci fıkrasına göre diğer kişilerle ilgili arama yapılması, makul şüphenin yanı sıra aranılan kişinin veya suç delillerinin, belirtilen yerlerde bulunduğunun kabul edilebilmesine olanak sağlayan olayların varlığına bağlıdır. Ancak bu sınırlama şüphelinin veya sanığın bulunduğu yerler ile izlendiği sırada girdiği yerler bakımından geçerli değildir.
Arama kararı veya emrinin belli bazı bilgileri içermesi zorunludur (CMK m.119/2).
Arama karar veya emrinde; aramanın nedenini oluşturan fiil, aranılacak kişi, aramanın yapılacağı konut veya diğer yerin adresi ya da eşya, karar veya emrin geçerli olacağı zaman süresi, açıkça gösterilmelidir.
Arama kural olarak hâkim kararı ile gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hâllerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile yapılabilecektir. Ancak konutta, iş yerinde ve kamuya açık olmayan kapalı alanlarda sadece hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile arama yapılması mümkündür.
Kanun; anayasal ilkelere uygun olarak yasama organınca yapılan nesnel ve gayri şahsi kurallardır. “Yönetmelik” Anayasamızın 124. maddesi gereğince; Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzel kişilerinin kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla çıkardıkları yazılı hukuk kurallarıdır. Bu hâlde yönetmelikler kanunların uygulanma şeklini göstermek amacıyla kanunun sınırlarını genişletmemek şartıyla çıkarılabilir. Bu kapsamda aramanın usul ve esaslarını göstermek üzere Adalet Bakanlığı tarafından Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği çıkarılmıştır. Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği’nin 8. maddesinin (a) ve (c) bentleri ile yine aynı maddenin (f) bendindeki “ilgilinin rızası ile” ibaresinin ve 27. maddesi ile 30. maddesinin 1. fıkrasının iptali istemiyle açılan davada, yönetmeliklerin kanuna aykırı olup olmadığını denetlemeye yetkili Danıştay Onuncu Dairesince 13.03.2007 tarih ve 6392-948 sayı ile Yönetmeliğin 8. maddesinin (a) bendindeki “…yakalanması amacıyla konutunda, işyerinde, yerleşim yerinde, bunların eklentilerinde ve aracında yapılacak aramada…” ibaresi, aynı maddenin (f) bendindeki “ilgilinin rızası” ibaresi ile 30. maddesinin 1. fıkrasının iptaline ve 8. maddesinin (c) bendi ile 27. maddesinin iptali isteminin reddine ilişkin verilen kararın temyizi üzerine inceleme yapan Danıştay İdari Dava Daireler Kurulu 14.09.2012 tarih ve 2257-1117 sayı ile iptal kararlarının onanmasına karar vermiştir.
Öte yandan CMK’nın “Tercüman bulundurulacak hâller” başlığını taşıyan 202. maddesi;
“(1) Sanık veya mağdur, meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmiyorsa; mahkeme tarafından atanan tercüman aracılığıyla duruşmadaki iddia ve savunmaya ilişkin esaslı noktalar tercüme edilir.
(2) Engelli olan sanığa veya mağdura, duruşmadaki iddia ve savunmaya ilişkin esaslı noktalar, anlayabilecekleri biçimde anlatılır.
(3) Birinci ve ikinci fıkra hükümleri, soruşturma evresinde dinlenen şüpheli, mağdur veya tanıklar hakkında da uygulanır. Bu evrede tercüman, hâkim veya Cumhuriyet savcısı tarafından atanır.
(4) (Ek: 24/1/2013-6411/1 md.) Ayrıca sanık;
a) İddianamenin anlatılması,
b) Esas hakkındaki mütalaanın verilmesi,
üzerine sözlü savunmasını, kendisini daha iyi ifade edebileceğini beyan ettiği başka bir dilde yapabilir. Bu durumda tercüme hizmetleri, beşinci fıkra uyarınca oluşturulan listeden, sanığın seçeceği tercüman tarafından yerine getirilir. Bu tercümanın giderleri Devlet Hazinesince karşılanmaz. Bu imkân, yargılamanın sürüncemede bırakılması amacına yönelik olarak kötüye kullanılamaz.
(5) (Ek: 24/1/2013-6411/1 md.) Tercümanlar, il adlî yargı adalet komisyonlarınca her yıl düzenlenen listede yer alan kişiler arasından seçilirler. Cumhuriyet savcıları ve hâkimler yalnız bulundukları il bakımından oluşturulmuş listelerden değil, diğer illerde oluşturulmuş listelerden de tercüman seçebilirler. Bu listelerin düzenlenmesine ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir.” hükmünü içermektedir.
Görüldüğü gibi meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmeyen sanık veya mağdur için tercüman atanması zorunluluğu yalnızca kovuşturma evresinde değil, maddenin üçüncü fıkrası uyarınca soruşturma evresinde de geçerlidir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
İstanbul Asayiş Şube Müdürlüğü Ahlak Kumar Büro Amirliği görevlilerince fuhuş suçu ile ilgili yapılan çalışmalar çerçevesinde bir sosyal paylaşım sitesinde yer alan “Eskort Güzel Bayan” isimli ilandaki telefon numarasının kolluk görevlilerince 31.08.2015 tarihinde saat 19.00 sıralarında müşteri gibi arandığı, telefonu açan ve konuşmasından yabancı uyruklu olduğu anlaşılan kadının yönlendirmesi ile görevlilerin İskender Paşa Mahallesi… adresinde bulunan eve geldikleri, müşteri gibi davranan tanık …’nın daha önceden seri numaraları tespit edilen yeteri kadar parayla birlikte daire kapısını çaldığı, kapıyı açan mağdur Diloramkhon’un müşteri zannettiği tanık …’i içeri davet ettiği, evde diğer mağdurlar ve sanığın da bulunduğu, sanığın “Kiminle kalacaksın?” şeklinde sorması üzerine tanığın mağdur …’yu seçtiği, bunun üzerine sanığın “Tamam, odaya geçin.” demesi üzerine tanığın, mağdur …’nun gösterdiği odaya geçtiği, odada bulundukları sırada mağdur …’nun cinsel ilişki ücretini istemesi üzerine iki seanslık ücret olan 200 TL’nin tanık tarafından mağdur Shaklo’ya verildiği, parayı alan mağdur …’nun odadan çıkarak yaklaşık üç dört dakika sonra tekrar odaya geldiği, cinsel ilişkiye girmek için hazırlanmaya başladığı sırada tanığın, polis memuru olduğunu söylediği ve telefonla irtibat kurması üzerine diğer tanıkların eve gelerek sanık ve mağdurların kimlik bilgilerini tespit ettikleri, talep edilmesi üzerine mağdurların, pasaportlarının sanıkta olduğunu söyledikleri, sanığın da evde bulunan siyah valizi açarak mağdurlar Diloramkhon ve Shakhlo’nun pasaportlarını görevlilere teslim ettiği, görevlilerce oturma odasındaki masada, üzerinde “İstanbul” yazısı bulunan küçük defterin ilk sayfasının üst kısımlarında yabancı isimlere yer verildiğinin görüldüğü, üç bölümde yazılan isimlerin altlarında “100+150+250” şeklinde ibarelere yer verildiğinin ve mağdurlara sorulması üzerine söz konusu rakamların mağdurların günlük cinsel ilişki sayısı ile bunun karşılığında alınan para miktarlarını gösterdiğinin belirlendiği, suç unsuru olduğu değerlendirilen deftere görevliler tarafından el konulduğu, mağdur …’dan, kendisine cinsel ilişki ücreti olarak verilen 200 TL’nin geri istendiği, mağdurun parayı kendisine verdiğini söylediği sanığın, bir poşet içerisinde bulunan paraları çıkararak görevlilere verdiği, geri verilen paranın daha önceden seri numaraları alınan paralar olduğunun tespit edildiği, poşet içerisinde bulunan ve fuhuştan kazanıldığı düşünülen 1270 TL, 17 Dolar ve 5 Euro ile sanık tarafından kullanılan cep telefonuna ve evdeki üç ayrı oda içerisindeki yataklarda bulunan kullanılmış ve kullanılmamış prezervatiflere görevlilerce el konulduğu, bu aşamadan sonra Nöbetçi Cumhuriyet savcısı ile telefonla görüşülerek yapılan işlemler hakkında bilgi verildiği ve talimat alındığı olayda;
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun yerleşik içtihatları uyarınca CMK’nın 139. maddesi dışındaki suçlar yönünden de kolluk görevlilerinin CMK’nın 160 ve devamı maddeleri uyarınca Cumhuriyet savcısının emri doğrultusunda ve genel yetkileri ile görevleri kapsamında, suç ve failini belirlemek ve suçla ilgili delil toplamak için suça azmettirmeksizin veya teşvik etmeksizin bilgi toplayabilmeleri mümkün ise de;
Dosya içerisinde bulunan 31.08.2015 tarihli “Olay, Tespit, Yakalama, Elkoyma ve Savcı Görüşme Tutanağı” ile tanık sıfatıyla ifadelerine başvurulan tutanak düzenleyicilerin beyanlarından açıkça anlaşılacağı üzere kolluk görevlilerinin CMK’nın 160 ve devamı maddeleri uyarınca Cumhuriyet savcısı tarafından yapılan yazılı veya sözlü bir görevlendirme bulunmaksızın olaya el koyup delil toplama faaliyetine girişmeleri, bu hususun Cumhuriyet savcısının talimatı üzerine hareket edildiğine ilişkin herhangi bir ibareye yer verilmeyen aynı tarihli “Önceden Para Seri No Tespit Tutanağı” ile de desteklenmesi, olay tarihinde sanık ile mağdurların birlikte bulundukları evden elde edilen delillerin rızayla teslim alındığına dair gerek “Olay, Tespit, Yakalama, Elkoyma ve Savcı Görüşme Tutanağı” gerekse aynı tarihli “Para Geri Alma Tutanağı”nda herhangi bir ifadenin bulunmaması, her ne kadar “Olay, Tespit, Yakalama, Elkoyma ve Savcı Görüşme Tutanağı”nda polislerin arama yapmadan evden ayrıldıklarına yer verilmiş ise de yapılan işlemlerin esasen arama ve el koyma niteliğinde olup CMK’nın 116 ve devamı maddeleri ile aynı Kanun’un 123 ve 127. maddelerine aykırı olması, söz konusu hukuka aykırı yöntemle elde edilmiş delillerden hareketle kolluk tarafından tespit edilen, Yerel Mahkemece iyi Türkçe konuşamadıkları duruşma tutanağına kaydedilen ve yargılama evresinde Mahkemeye sundukları noter yeminli mütercim onaylı dilekçelerinde yeterince Türkçe bilmedikleri hâlde tercüman bulunmaksızın polis baskısı altında vermiş oldukları kolluk ifadelerini kabul etmeyen mağdurlara ait beyanlar ile CMK’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan, ancak mahkeme huzurunda doğrulanmayan sanığa ait kolluk ifadesinin hükme esas alınamayacağının anlaşılması karşısında; anılan deliller değerlendirme dışında bırakıldığında sanığın, yüklenen fuhuş suçunu işlediğine ilişkin hukuka uygun yöntemlerle elde edilmiş delillerin bulunmaması nedeniyle beraatine karar verilmesi gerekmektedir.
Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 04.03.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.