İnfaz kurumuna veya tutukevine yasak eşya sokmak – Ceza Genel Kurulu – 2018/97 E. , 2021/91 K.

Ceza Genel Kurulu 2018/97 E. , 2021/91 K.

“İçtihat Metni”

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 8. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 269-51

Sanık … hakkında TCK’nın 297. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen infaz kurumuna veya tutukevine yasak eşya sokmak suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sırasında, Zile (Kapatılan) Sulh Ceza Mahkemesince 17.07.2013 tarih ve 157-262 sayı ile eylemin aynı maddenin birinci fıkrasında düzenlenen infaz kurumuna veya tutukevine yasak eşya sokmak suçunu oluşturabileceği gerekçesiyle verilen görevsizlik kararı üzerine dosyanın gönderildiği Zile Asliye Ceza Mahkemesince 06.03.2014 tarih ve 269-51 sayı ile sanığın TCK’nın 297/1, 62 ve 53/1. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar verilmiştir.
Hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 28.09.2017 tarih ve 7970-10551 sayı ile; “Tekerrüre esas sabıkası bulunan sanık hakkında TCK’nın 58. maddesinin uygulanmaması aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.” eleştirisiyle onanmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 19.10.2017 tarih ve 208301 sayı ile;

“TCK’nın 297/1. maddesindeki düzenlemede yer alan yasak eşyalardan olan silahın, TCK’nın 297/2-b maddesinde yasaklanan ‘her türlü saldırı ve savunma araçları’ ile TCK’nın 6/1-f-3 ve 4’te yer alan silah tanımları nedeniyle ayniyet kesbettiği ve Yüksek Yargıtay 8. Dairesinin kabulünden hareketle TCK’nın 6/1-f maddesinde yer alan tanıma uyan her eşya yönünden TCK’nın 297/1. maddesinin uygulanması gerektiği, TCK’nın 297/2-b maddesinin uygulanırlığının ortadan kalktığı anlaşılmaktadır. Yasa koyucu hangi silahların TCK’nın 297/1. maddesi kapsamında kaldığına, tanımı itibarıyla silah olduğunun kabulünde zorunluluk bulunan savunma ve saldırı araçlarından hangilerinin ise TCK’nın 297/2. maddesi kapsamında kaldığına dair açık bir tasnife gitmemiştir. TCK’nın 6/1-f maddesinde yapılan silah tanımına ve TCK’nın 297/1. maddesinde yasaklanan eşyaları tarif ederken ‘silah’ tabirinin kullanılmış olmasına rağmen TCK’nın 297/2-b maddesinde farklı bir düzenleme yapılmış olması karşısında her iki fıkranın kapsamının tayininde zorunluluk olduğu görülmektedir.

Her iki fıkranın gerekçelerine bakıldığında açık bir tasnifin burada da yapılmamasına rağmen, TCK’nın 297/1. maddesine dair ‘Birinci fıkrada, infaz kurumu veya tutukevine sokulan veya bulundurulan eşyanın silah, uyuşturucu veya uyarıcı madde veya elektronik haberleşme aracı olması hâlinde verilecek ceza belirlenmiştir. Ancak, bunlardan silahın, uyuşturucu veya uyarıcı maddenin temin edilmesi ya da bulundurulması esasen suç teşkil etmektedir. Bu durumda fikri içtima hükümlerine göre fail daha ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılacaktır. Ancak, bu şekilde belirlenen ceza, fıkrada belirtilen oranda artırılacaktır.’ şeklindeki gerekçede yer alan, TCK’nın 297/1. maddesinde yazılı silahın temini ya da bulundurulmasının esasen suç teşkil etmesi nedeniyle cezanın TCK’nın 44. maddesinde düzenlenen fikri içtima kurallarına göre belirleneceği ve cezanın bu madde gereğince arttırılacağına dair açıklamadan hareket edildiğinde, TCK’nın 297/1. maddede yazılı silahtan kastedilenin, bulundurulması ve taşınmasının bizatihi suç kabul eden ve cezai yaptırıma bağlanan silah olduğu ve bu manada 6136 sayılı Yasa kapsamında kalan ateşli silah ve bıçakların TCK’nın 297/1. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, bunun dışında kalanların ise TCK’nın 297/2. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 16.01.2017 tarih ve 2016/4973 esas, 2017/42 karar, 16.01.2017 tarih ve 2016/4928 esas, 2017/41 karar, 16.01.2017 tarih ve 2016/4520 esas, 2017/40 karar sayılı kararları da bu yöndedir.

Buna göre;

Zile M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükmen tutuklu olarak bulunan sanığın olay tarihinde koğuş değişikliği için eşyaları ile birlikte kapı altına getirildiğinde eşyalarının X-ray cihazından geçişi esnasında fotoğraf albümü içerisinde saklanmış vaziyette 3 parça maket bıçak ucunun tespit edildiği somut olayda sanığın eyleminin TCK’nın 297/2-b maddesi kapsamında kaldığı düşünüldüğünden hükmün bozulması gerektiği” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 8. Ceza Dairesince 30.01.2018 tarih ve 21309-792 sayı ile itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin TCK’nın 297. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi kapsamında mı yoksa aynı maddenin ikinci fıkrasının (b) bendi kapsamında mı kaldığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

İnfaz koruma memurları tarafından düzenlenen 29.03.2013 tarihli tutanağa göre; Zile M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu olarak bulunmakta olan sanık …’in koğuşunun değiştirilmesi amacıyla eşyalarının X-ray cihazından geçirildiği sırada fotoğraf albümü içine gizlenmiş vaziyette üç parça maket bıçağı ucunun ele geçirildiği,

Soruşturma aşamasında resen atanan ve Zile İlçe Emniyet Müdürlüğünde polis memuru olarak görev yapan bilirkişi tarafından düzenlenen raporda; bahse konu maket bıçağı uçlarının fotoğraf arkasına bantla yapıştırılmış olduğu, ikisinin 3 cm, diğerinin ise 3,5 cm uzunluğunda oldukları ve herhangi bir sap kısımlarının olmadığı belirtilip söz konusu üç adet maket bıçağı uç kısmının TCK’nın 6. maddesi kapsamında yer alan saldırı ve savunma amacıyla yapılmış olmasa bile fiilen saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli silahlardan olduklarına ilişkin görüş bildirildiği,

Anlaşılmaktadır.

Tanıklar … ve … aşamalarda benzer şekilde; infaz koruma memuru olarak görev yaptıklarını, olay tarihinde koğuş değişikliğinin yapılması için getirilen sanık …’in eşyalarının X-ray cihazından geçirilmesi sırasında metal bir cisim farkedilmesi üzerine yapılan aramada sanığa ait aile fotoğrafının arkasına izole bant ile yapıştırılmış şekilde üç adet maket bıçağı ucu bulduklarını, bununla ilgili tutanak tutup durumu cezaevi idaresine bildirdiklerini, atölye çalışmaları sırasında hükümlülere zimmetle verilen maket bıçaklarının atölyede iş bittikten sonra zimmetle infaz koruma memurlarına teslim edildiğini, bu bıçakların atölye dışına çıkarılmalarının yasak olduğunu ifade etmişlerdir.

Sanık Savcılıkta; 2013 yılının başlarında Kayseri Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan Zile M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna sevk edildiğini, olay tarihinde koğuş değişikliği yapmak için eşyaları ile birlikte X-ray cihazından geçtiği sırada fotoğraf albümü içerisinde saklanmış olarak üç parça maket bıçağı ucunun tespit edildiğini, bu bıçakların kendisine ait olduğunu, bu maket bıçaklarını Kayseri’den Zile’ye sevk olurken albümün içerisinde unuttuğunu,

Mahkemede; Kayseri’de ceza infaz kurumunda bulunduğu sırada atölyede çalıştığı için bu bıçakların kendisine zimmetli olarak verildiğini, oradan ayrıldıktan sonra eşyalarının arkadaşları tarafından gönderildiğini, Zile Cezaevine gelince de onların orada olduğunu unuttuğu için iade edemediğini, atölyede çalışırken maket bıçağı ucunu kırmadan yenisini alamadıklarını, bu nedenle de maket bıçaklarının kırık uçlarını fotoğraf albümüne koyduğunu, suç işleme kastının bulunmadığını,

Savunmuştur.

5237 sayılı TCK’nın “İnfaz kurumuna veya tutukevine yasak eşya sokmak” başlıklı 297. maddesi;

“(1) İnfaz kurumuna veya tutukevine silah, uyuşturucu veya uyarıcı madde veya elektronik haberleşme aracı sokan veya bulunduran kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun konusunu oluşturan eşyanın, temin edilmesi veya bulundurulması ayrı bir suç oluşturduğu takdirde; fikri içtima hükümlerine göre belirlenecek ceza yarı oranında artırılır.

(2) Birinci fıkrada sayılanların dışında kalıp da yetkili makamlar tarafından infaz kurumuna veya tutukevine sokulması yasaklanmış bulunan eşyayı, bu yasağı bilerek, infaz kurumuna veya tutukevine sokan veya bulunduran ya da kullanan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan suçların hükümlü veya tutukluların muhafazasıyla görevli kişiler tarafından işlenmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır.

(4) Bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan suçların konusunu oluşturan eşyayı yanında bulunduran veya kullanan hükümlü veya tutuklu, bunu kimden ve ne suretle elde ettiği hususunda bilgi verirse, verilecek ceza yarı oranında indirilir.” biçiminde ve anılan maddenin birinci fıkrasında sayılanlar dışında kalıp da yetkili makamlar tarafından infaz kurumuna veya tutukevine sokulması yasaklanmış bulunan eşyayı, bu yasağı bilerek, infaz kurumu veya tutukevine sokma, bu kurumlarda bulundurma veya kullanma eylemleri aynı maddenin ikinci fıkrasında suç olarak düzenlenmişken, söz konusu ikinci fıkra Anayasa Mahkemesinin 07.07.2011 tarihli ve 69-116 sayılı kararında belirtilen “…297. maddenin (1) numaralı fıkrasında suça konu olabilecek eşyaların nitelikleri tek tek sayılmış olmasına karşın, itiraz konusu kuralda böyle bir nitelik belirlemesi yapılmadan, sınırsız, belirsiz ve geniş bir alanda idare içinde yer alan yetkili makama suça konu olabilecek eşyaları belirleme yetkisi tanınmıştır. Buna göre kuralda, idare içinde yer alan yetkili makama suça konu olabilecek eşyaları belirlerken hangi nitelikleri esas alacağı hususuna açık ve belirgin olarak yer verilmediğinden dolayı kural, belirli ve öngörülebilir olmadığı gibi suçun yasallığı ilkesine de uygun değildir.” şeklindeki gerekçeyle iptal edilmiş ve iptal kararı Resmî Gazete’de yayımlandığı 21.10.2011 tarihinden başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmiştir.

Hükümden sonra 02.12.2016 tarihinde yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun ile anılan maddenin ikinci fıkrası;

“Birinci fıkra kapsamı dışında kalan;
a) Firarı kolaylaştırıcı her türlü alet ve malzemeyi,
b) Her türlü saldırı ve savunma araçları ile yangın çıkarmaya yarayan malzemeyi,
c) Alkol içeren her türlü içeceği,
d) Kumar oynanmasına olanak sağlayan eşya ve malzemeyi,
e) 188 inci maddede tanımlanan suçlar saklı kalmak üzere, yeşil reçeteye tabi ilaçları,
f) Kurum idaresince incelenmek üzere alınanlar hariç, mahkemelerce yasaklanmış veya suç örgütlerini temsil eden yayın, afiş, pankart, resim, sembol, işaret, doküman ve benzeri malzemeler ile örgütsel haberleşme araçlarını,
g) Yetkili makamlarca izin verilenler hariç, ses ve görüntü almaya yarayan araçları,

Ceza infaz kurumuna veya tutukevine sokan, buralarda bulunduran veya kullanan kişi bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” şeklinde yeniden düzenlenmiştir.

TCK’nın 297. maddesinin 6763 sayılı Kanun ile yeniden düzenlenen ikinci fıkrasının gerekçesinde;

“Madde ile, Türk Ceza Kanununun 297. maddesinin ikinci fikrası yeniden düzenlenerek, birinci fıkra kapsamı dışında kalan eşya ve malzemelerden hangilerinin ceza infaz kurumuna veya tutukevine sokulmasının ya da buralarda bulundurulmasının veya kullanılmasının suç oluşturacağı açıkça belirlenmektedir.

Anayasa Mahkemesi 7/7/2011 tarihli ve E.: 2010/69, K.: 2011/116 sayılı Kararında, Anayasanın 2 nci maddesinde yer alan hukuk devletinin temel ilkelerinden birinin belirlilik ilkesi olduğunu, bu ilkeye göre, yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olması gerektiğini belirterek söz konusu ikinci fıkrayı iptal etmiştir.
Yapılan düzenlemeyle, ceza infaz kurumuna sokulması ya da bu kurumlarda bulundurulması veya kullanılması yasak olan eşyalar açıkça belirlenmek suretiyle Anayasa Mahkemesinin bahse konu iptal kararı doğrultusunda hüküm getirilmektedir.” açıklamalarına yer verilmiştir. Buna göre; Anayasa Mahkemesinin 07.07.2011 tarihli ve 69-116 sayılı iptal kararında belirtilen ilkeler doğrultusunda ilgili fıkra yeniden düzenlenerek, maddenin birinci fıkrası kapsamındaki silah, uyuşturucu veya uyarıcı madde veya elektronik haberleşme aracı dışında kalan eşya ve malzemelerden hangilerinin ceza infaz kurumuna veya tutukevine sokulmasının ya da buralarda bulundurulmasının veya kullanılmasının suç oluşturacağı belirlenmiştir.

Maddenin birinci fıkrasına göre, suçun oluşabilmesi için iki seçimlik hareket öngörülmüş olup bunlardan birincisi; “İnfaz kurumuna veya tutukevine silah, uyuşturucu veya uyarıcı madde veya elektronik haberleşme aracı sokma”, ikincisi ise “İnfaz kurumunda veya tutukevinde silah, uyuşturucu veya uyarıcı madde veya elektronik haberleşme aracı bulundurma”dır. TCK’nın 297. maddesinin birinci fıkrasındaki suçun oluşabilmesi için bu iki seçimlik hareketten birisinin gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Fıkrada sayılan eşyanın temin edilmesi veya bulundurulmasının ayrı bir suç oluşturması hâlinde ise 5237 sayılı TCK’nın 44. maddesi gereğince fikri içtima hükümleri uyarınca belirlenecek cezanın yarı oranında artırılacağı belirtilmiştir.

“Bulundurma” kavramı, maddede sayılan eşyanın kişinin üzerinde veya hâkimiyet alanında tutulması anlamına gelmektedir. Ancak bulundurmanın kabul edilebilmesi için kişinin yasak eşyayı üzerinde veya hâkimiyet alanında tutması fiilinin makul bir süre devam etmesi gerekmektedir. Başka bir kişi tarafından üstte veya hâkimiyet alanında bulundurulan yasak eşyanın sadece kullanılması eylemi tek başına bulundurma olarak kabul edilemeyecektir (Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 2. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2014, C-6, s. 8591.). “Yasak eşya sokma” biçimindeki seçimlik hareket ise belirtilen yasak eşyanın çeşitli yol ve yöntemlerle dışarıdan infaz kurumuna veya tutukevinin içine sokulması suretiyle gerçekleştirilebilecektir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 17.10.2017 tarihli ve 797-415 sayılı kararında da aynı hususlar vurgulanmıştır.
Uyuşmazlığın çözümünde sağlıklı bir hukuki çözüme ulaşabilmek için Ceza İnfaz Kurumlarında Bulundurulabilecek Eşya ve Maddeler Hakkında Yönetmelik üzerinde de durulması gerekmektedir.

17.06.2005 tarihli ve 25848 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza İnfaz Kurumlarında Bulundurulabilecek Eşya ve Maddeler Hakkında Yönetmelik’in, “El işi faaliyetleri” başlıklı 14. maddesi;

“Hükümlülerin, gerekli malzemeler kantinden temin edilmek koşuluyla, el işi faaliyetlerini, ceza infaz kurumlarının uygun bölümlerinde yapmaları esastır.

Ceza infaz kurumunun güvenliğini bozmamak kaydı ile bu faaliyetlerin devamına koğuş, oda ve eklentilerinde izin verilebilir.

Maket bıçağı, tornavida gibi kesici ve delici alet ile boyama ve yapıştırmada kullanılan madde ve malzemelerin koğuş, oda ve eklentilerinde bulundurulmasına izin verilmez.” biçiminde düzenlenerek, ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlü ve tutukluların el işi faaliyetlerini nerede ve ne şekilde yürütebileceklerine dair usul ve esaslar belirlenmiştir. Buna göre, hükümlü ve tutukluların koğuş, oda ve eklentilerinde el işi faaliyetleri yapmaları izne tabi tutulmuştur. Ancak, maket bıçağı, tornavida gibi kesici ve delici aletler ile boyama ve yapıştırmada kullanılan madde ve malzemelerin anılan yerlerde bulundurulmasına izin verilmeyeceği belirtilmiştir.
Gelinen bu aşamada TCK’nın 297. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde belirtilen “silah”; aynı fıkranın ikinci cümlesindeki “bu silahın, temin edilmesi veya bulundurulmasının ayrı bir suç oluşturması” ve aynı maddenin 02.12.2016 tarihinde yürürlüğe giren ikinci fıkrasının (b) bendinde yer alan “her türlü saldırı ve savunma araçları” tabirleri de irdelenmelidir.

Silahtan neyin anlaşılması gerektiği, TCK’nın 6. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde beş alt bent halinde sıralanmıştır. Buna göre;

  1. Ateşli silâhlar,
  2. Patlayıcı maddeler,
  3. Saldırı ve savunmada kullanılmak üzere yapılmış her türlü kesici, delici veya bereleyici alet,
  4. Saldırı ve savunma amacıyla yapılmış olmasa bile fiilen saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli diğer şeyler,
  5. Yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif, kimyasal, biyolojik maddeler, silah sayılmaktadır.

TCK’nın 297. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde düzenlenen suçun tipe uygun eylem unsuru, infaz kurumuna veya tutukevine silah sokulması yahut bulundurulması olduğundan, bu suçun işlenip işlenmediğinin tespiti için öncelikle somut olayda eyleme konu nesnenin, aynı Kanun’un 6. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde belirtilen anlamda bir silah olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir (Yener Ünver, TCK’da Düzenlenen Adliyeye Karşı Suçlar, 4. Baskı, Seçkin Hukuk, Ankara, 2016, s. 586.). Zira, TCK’nın 297. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde kastedilen “silah”ın, aynı Kanun’un 6. maddesinde tanımlanan nesnelerden olduğu anlaşılmaktadır (Zeki Hafızoğulları/Muharrem Özen, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Millete ve Devlete Karşı Suçlar, 1. Baskı, US-A Yayıncılık, Ankara, 2017, s. 278.).

Öte yandan, TCK’nın 297. maddesinin birinci fıkrasının, “Bu suçun konusunu oluşturan eşyanın, temin edilmesi veya bulundurulması ayrı bir suç oluşturduğu takdirde; fikrî içtima hükümlerine göre belirlenecek ceza yarı oranında artırılır.” şeklinde düzenlenen ikinci cümlesinde, maddenin birinci fıkrasında sayılan silahın, infaz kurumuna veya tutukevine sokulması veya buralarda bulundurulması fiilleri ayrı bir suç oluşturduğu takdirde, örneğin ele geçirilen eşyanın 6136 sayılı Kanun kapsamına girmesi hâlinde, TCK’nın 44. maddesinde düzenlenen fikri içtima hükümlerine göre belirlenecek cezanın yarı oranda artırılacağı hükme bağlanarak, kanun koyucu bu suçların faillerinin daha fazla ceza ile cezalandırılmaları yönünde iradesini ortaya koymuştur. Buna göre, TCK’nın 6. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi kapsamında kalan bir silahın, temin edilmesi veya bulundurulmasının ayrı bir suç oluşturması hâlinde, 297. maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesi tatbik edilecek, aksi takdirde aynı fıkranın birinci cümlesi uygulanacaktır.

Diğer taraftan, 6763 sayılı Kanun ile 02.12.2016 tarihinde yürürlüğe giren anılan maddenin ikinci fıkrasının (b) bendi “Her türlü saldırı ve savunma araçları…” şeklinde düzenlenmiş olup ikinci fıkranın ancak birinci fıkra kapsamı dışında kalan hâllerde uygulanabileceği madde metninde açıkça belirtilmiş, ikinci fıkranın gerekçesinde de bu husus vurgulanmıştır. Yine söz konusu gerekçede, anılan fıkranın düzenleniş amacı olarak Anayasa Mahkemesinin iptal kararında belirtilen ilkelerin gözetildiği belirtilmiştir. Bu bakımdan, 6763 sayılı Kanun ile TCK’nın 297. maddesinin ikinci fıkrası ihdas edilirken, kanun koyucunun aynı maddenin birinci fıkrasının kapsamını daraltmayı ve suçun unsurlarını değiştirmeyi amaçlamadığı anlaşılmaktadır. Tüm bu hususlar birlikte gözetildiğinde, TCK’nın 6. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi kapsamında olduğu belirlenen silaha ilişkin olarak, aynı Kanun’un 297. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinin tatbik edilmesi gerekirken, anılan Kanun’un 6. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi kapsamında kalmadığı saptanan, ancak her türlü saldırı ve savunma araçları tanımına giren bir aletle ilgili olarak, aynı Kanun 297. maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendinin uygulanması gerekmektedir.

O hâlde; infaz kurumuna veya tutukevine yasak eşya sokmak suçuna konu aletin, “silah”, “bu silahın, temin edilmesi veya bulundurulmasının ayrı bir suç oluşturması” ile “her türlü saldırı ve savunma araçları” tabirlerinden hangisine uyduğuna ilişkin yapılacak ayrımı şu şekilde sıralamak mümkündür.

1- Suça konu silahın temin edilmesinin veya bulundurulmasının ayrı bir suç oluşturması hâlinde, silahın vasfına göre fikri içtima hükümleri uyarınca TCK’nın 297. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi veya ilgili Kanun hükümleri gereği belirlenecek temel ceza, TCK’nın 297. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesi gereğince yarı oranında artırılmalıdır.

2- Suça konu aletin temin edilmesinin veya bulundurulmasının ayrı bir suç oluşturmadığının, ancak TCK’nın 6. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi kapsamında kaldığının tespit edilmesi durumunda, aynı Kanun’un 297. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi tatbik edilmelidir.

3- Suça konu aletin, gerek temin edilmesinin veya bulundurulmasının ayrı bir suç oluşturmadığının gerekse TCK’nın 6. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi kapsamında kalmadığının, ancak her türlü saldırı ve savunma araçları tanımına girdiğinin saptanması hâlinde, aynı Kanun’un 297. maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendi uygulanmalıdır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanığın hükümlü olarak kaldığı ceza infaz kurumunda bulundurduğu ikisi 3 cm diğeri ise 3,5 cm uzunluğunda olan ve dosya içinde yer alan üç adet maket bıçağı ucuna ilişkin olarak düzenlenen bilirkişi raporunda saldırı ve savunma amacıyla yapılmış olmasalar bile fiilen saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli olduklarından TCK’nın 6. maddesi kapsamında silah olarak değerlendirilmeleri gerektiğinin belirtilmesi ve TCK’nın 297. maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendinin düzenlenmesinde aynı maddenin birinci fıkrasının kapsamının daraltılmasının ve suçun unsurlarının değiştirilmesinin amaçlanmamış olması karşısında; TCK’nın 6. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinin dört numaralı alt bendi gereğince silah kapsamında olduğu anlaşılan bahse konu maket bıçağı uçlarını ceza infaz kurumunda bulunduran sanığın eyleminin TCK’nın 297. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi kapsamında kaldığının kabulü gerekmektedir.

Bu itibarla, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.

SONUÇ :

Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 09.03.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.