Continued from:

Sufi derviş geleneğinde sofra maddi nimetlerin yanında manevi nimetleri de kapsar. Bir dervişe göre, bir insanın gönlü ve o gönülde taşıdığı duygular da “maide” yani sofra gibidir. Derviş, bu gönül sofrasını herkese açık etmeli ve gönlü geniş olmalıdır. Herkese karşı olumlu, güzel duygular taşımalıdır. Çünkü, gönul bir maide yani sofra ise, başkalarına karşı duyulan hisler o sofradaki nimetler, yiyecekler gibidir. Onlar da kutsaldır. Tanrı’dan inmiştir.

Bir diğer bakış açısına göre de, mürşidin sohbet meclisi bir “maide” dir. O sofrada, gönülleri doyuracak nimetler vardır. Bitmeyen, tükenmeyen, mübarek ve muciz bir ilim sofrasıdır bu.

Aynı mantıkla, Kuran’ı Kerim de Allah’tan indirilmiş, bereketli ve kutsal bir sofradır. Bitmeyen, tükenmeyen bir nimet, ilim ve aşk sofrasıdır. Allah, onu insanlar için indirmiştir.

Görüleceği üzere, sufi gelenekte “maide” kelimesine, zahir yani görünen anlamın ötesinde çok daha derin, gizemli ve ulvi manalar verilmiş, pratikte de böyle anlaşılmıştır.

Kabaca bir genelleme yapacak olursak, içinde maddi ve özellikle manevi bir değer taşıyan her kab, ortam, bütünlük bir “maide” dir. Allah’tan indirilmiş bir “bürhan” dır.

Gerektir ki, hikmet, erdem ve derin bir kavrayış sahibi olmak isteyenler, önlerine bir sofra konulduğunda veya başkalarına karşı hislerini gözden geçirdiklerinde veya bir ilim meclisinde oturduklarında veya içinde doğru bilgiler bulunan bir kitabı okumaya başladıklarında hemen bunun bir “maide” olduğunu bilip hatırlasınlar ve ona göre hareket etsinler.

Ali Aksoy – 16 Eylül 2020