Nuh’un Gemisinde Yaşamı Sürdürmek – Ali Aksoy

Bu yazı, – İki Denizin Birleştiği Yerde Yaşamın Amacı – isimli yazının ikinci bölümüdür.

Musa ve Bilgin Kul aforizmasından yola çıkarak yaşamın anlamı hakkında olmasa da en azından görünen amacı hakkında bir yargıya varmış ve yaşamın amacını yaşamı sürdürmek olarak tanımlamıştık.

Musa ve Bilgin Kul kıssasında, “Bilgin Kul” dışındaki tüm yaşayan objeleri “insanlık” olarak değerlendirerek hayatın amacını aramıştık.

Yaşamın amacını “yaşamı sürdürmek” olarak belirleyince bu tanım kimileri için “canım ne var bunda, zaten yaşayıp gidiyoruz işte” dedirtecek derece basit görünebilir. Halbu ki, yaşamı sürdürmek, yaşamda kafana göre takılmak, şehir hayatını terkedip kendini doğanın içine salmak veya sokak hayvanlarına sevgi beslemek gibi genel geçer eğilimlerde arzulanan şey değildir.

Bunu kavramak için insanlık serüveninde yol açtığımız tahribatın farkında olarak bu tahribatı “ana” ocağından kaçan, bıçkın bir gencin kırıp dökmeleri gibi görmemiz gerekiyor. İnsanı ve yaptıklarını kınayarak değil, olup bitenleri onun gelişiminin kaderde yazılı bir aşaması olarak değerlendirmeliyiz. Kavagaya ve tartışmaya -artık- doymalı ve bir yenisinden olabildiğince kaçınmalıyız.

Salt kınayıcı ve yadsıyıcı dil ve düşünceyi bir tarafa bırakabilirsek, evden kaçan delikanlı / genç kız ile konuşup anlaşmayı umabiliriz.

Yaşamı sürdürmek, dışarıda kaçıp gittiğimiz yerlerde hayatın ölümcül olduğunu görmek ve güvenli limana geri dönmektir. Bu ana ocağına geri döndüğümüzde, daha önce bitmek tükenmek bilmeyen bir hırsla kırıp döktüğümüz şeylere bakmalı ve Bilgin Kul kıssasındaki gibi altında gömülü hazine olan yıkık duvarı doğrultmalıyız.

Yazı devam ediyor…