Kasten yaralama – Tehdit – Ceza Genel Kurulu – 2017/375 E. , 2021/35 K.

Ceza Genel Kurulu 2017/375 E. , 2021/35 K.

“İçtihat Metni”

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 492-584

Kasten yaralama suçundan sanık …’ün TCK’nın 86/2 ve 53. maddeleri uyarınca 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ilişkin İzmir (Kapatılan) 1. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 10.04.2013 tarihli ve 140-390 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 20.04.2015 tarih ve 37692-13876 sayı ile;
“…Sanığın üzerine atılı 5237 sayılı TCK’nın 86/2. maddesinde düzenlenen kasten yaralama suçunun uzlaşma kapsamında kalması, sanık ile katılanın uzlaşma hususunda beyanlarının alınmaması ve uzlaşma kapsamında olmayan tehdit suçundan sanık hakkında beraat kararı verilmesi karşısında, 5271 sayılı CMK’nın 254. maddesi gereği tarafların uzlaşma hususundaki beyanları sorulup sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayini gerektiğinin gözetilmemesi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
6545 sayılı Kanun’un 84. maddesiyle 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 6. maddenin 1. fıkrası uyarınca sulh ceza mahkemelerinin kaldırılması nedeniyle bozmadan sonra yargılama yapan İzmir 22. Asliye Ceza Mahkemesi ise 25.06.2015 tarih ve 492-584 sayı ile;
“…Yargıtay Ceza Genel Kurulunun yerleşik uygulamalarına göre, Yargıtay Ceza Dairelerinin bozma ilamında tartışılması gereken hususuları tartışmak; bozma kararına eylemli uyma olduğundan, ilk hükümde direnme olmayıp, yeni bir hükümdür. Bu nedenle de temyiz incelenmesi daireye aittir. Ancak; bozma ilamı usule ilişkin bir bozma ise, mahkemenin usule ilişkin bir hususu ilk kararda tartışması söz konusu olmayacağından usule ilişkin bozma kararına karşı ileri sürülen düşünce, bozma ilamına eylemli uyma olarak kabul edilemez.
Uzlaşma kurumu, CMK’nın 253. ve 254. maddelerinde düzenlenmiştir. İlke olarak uzlaşma, soruşturma aşamasına ait bir müessese olup, kovuşturma aşamasında uygulanması ancak suç vasfının değişmesi ile mümkündür. Soruşturma aşamasında uzlaşmanın gerçekleşmemesi hâlinde artık bir daha uzlaşmaya gidilmez. Ancak tarafların serbest iradeleri ile uzlaşması, hüküm verilinceye kadar mümkündür. CMK’nın 253. madde hükmüne göre, uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde uzlaşma hükümleri uygulanmaz. Yasada işlenmiş olması tümcesinin; uzlaşmanın, bir soruşturma kurumu olması nedeniyle işlendiğinin ileri sürülmesi durumunda şeklinde anlamak gerekir. Zira uzlaşma bir soruşturma kurumu olup CMK’nın 253/4. maddesinde buna vurgu yapmak için ‘Soruşturma konusu suçun’ ifadesi terimi kullanılmıştır. Kovuşturma aşamasında uzlaşmaya gidilebilmesi, uzlaşma kapsamına girmeyen suçun vasıf değiştirerek uzlaşma kapsamına girmesi hâlinde mümkündür. Bunun dışında mahkemenin uzlaşma ile ilgili kurumu herhangi bir şekilde devreye sokmasına yasal olanak yoktur. CMK’nın 253/18. maddesinde, uzlaştırmanın sonuçsuz kalması halinde tekrar uzlaştırma yoluna gidilemez hükmü ile kovuşturma aşamasında kurumun tekrar işletilmesi yolu kapatılmıştır.
Yargıtay 3.Ceza Dairesinin düşüncesinin benimsenmesinin usul hükümlerine göre mümkün olmadığı açıktır. Bu durumu bir örnek ile açıklamak gerekir ise,
CMK’nın 223/1. maddesine göre, duruşmanın sona erdiği açıklandıktan sonra hüküm verilir. Mahkemenin hükmünü açıklayabilmesi; bütün delillerin toplanması, tarafların esasa ilişkin beyanlarının alınması ve sanığa son sözün verilmesi ile mümkün olur. Bütün bu aşamalar tamamlanmadan mahkemenin nasıl bir karar vereceği belli değildir. Hükümün açıklanması ile birlikte mahkemenin iddiaya konu olan suçlarla ilgili kararı eş zamanlı olarak verilir. Yani bir suç ile ilgili karar açıklandıktan sonra diğer suçların durumları değerlendirilerek bir karar verilemez.Bu husus yargılama tekniğine aykırı olduğu gibi,toplu mahkemelerde heyetteki yargıçların yek diğerine göre nasıl bir oy kullanacağı belli olmadığından bozma ilamındaki düşüncenin bu mahkemelerde uygulanması hiçbir şekilde mümkün değildir.
CMK’nın 254. maddesi, ancak; kovuşturma evresinde iddiaya konu olan suç ya da suçların uzlaşma kapsamında kalması durumunda uygulanır. Mesala, sanık hakkında kasten yaralama suçundan dolayı TCK’nın 86/2-3-e ya da 86/1-3-e maddeleri uyarınca kamu davası açıldığını düşünelim. CMK’nın 217. maddesi uyarınca suçta kullanıldığı ileri sürülen aletin duruşmada yapılan incelemesi sonunda, TCK’nın 6. maddesi uyarınca silah olmadığının anlaşılması durumunda, suç vasfı sanık lehine değişme göstererek uzlaşma kapsamında kalacağından, mahkemenin uzlaşmaya ilişkin müesseseyi devreye sokması gerekir. Aynı şekilde TCK’nın 106/1. maddesine göre açılan davada, toplanan delillere göre eylemin vasıf değiştirerek sair tehdit kapsamında kalması, kamu görevlisine hakaret suçundan dolayı açılan davada mağdurun kamu görevlisi olmadığının anlaşılması durumunda da aynı yöntem işletilecektir. Örneklerin daha da çoğaltılması mümkündür.
Açıklanan nedenlerle uzlaşma kapsamında kalan bir suç ile uzlaşma kapsamında kalmayan bir suçun birlikte işlenmesi durumunda gerek soruşturma ve gerekse kovuşturma aşamasında uzlaşmaya ilişkin hükümlerin uygulanmasının hiçbir şekilde mümkün olmadığı…” gerekçesiyle bozma kararına direnerek önceki hüküm gibi sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir.
Bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 20.10.2015 tarihli ve 330255 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle dosya 6763 sayılı Kanun’un 36. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK’nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 15.03.2017 tarih ve 448-2823 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanık hakkında tehdit suçundan verilen beraat kararı temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olduğundan, direnmenin kapsamına göre inceleme sanık hakkındaki kasten yaralama suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; suç tarihi itibarıyla uzlaşmaya tabi bulunmayan ve yargılama sonucu beraat kararı verilen TCK’nın 106. maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesindeki tehdit suçunun, direnme kararı tarihinden sonra CMK’nın 253. maddesinin birinci fıkrasına 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle eklenen bent uyarınca uzlaşma kapsamına alınması karşısında, şikâyete tabi oluşu nedeniyle başlangıçtan beri uzlaşma kapsamında kalıp uzlaştırmaya tabi olmayan başka bir suçla birlikte işlenmesi nedeniyle uzlaştırma yoluna gidilemeyen kasten yaralama suçunda uzlaştırma hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
17.01.2013 tarihinde saat 11.00’de kolluk tarafından düzenlenen tutanakta; aynı gün saat 10.50 sıralarında 1058 Sokak, No 1 adresinde kavga olayı olduğunun bildirilmesi üzerine 424 Kod Nolu ekibin bahse konu adrese gittiği, belirtilen yerde olayla ilgili olarak katılan … ve sanık … ile görüşüldüğü, yapılan görüşmede, katılan …’nun eski eşi olan sanık …’den şikâyetçi olduğunun belirtildiği,
Buca Seyfi Demirsoy Devlet Hastanesince düzenlenen 17.01.2013 tarihli adli raporda; katılanın sağ yanağında ağrı şikâyetinin bulunduğu, bu yaralanmanın basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte olduğunun belirtildiği,
Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) Sistemi vasıtasıyla temin edilen nüfus kayıt tablosundan; 1961 İzmir doğumlu katılan … ile 1967 Ömerli doğumlu sanık …’ün 10.07.1995 tarihinde evlendikleri, 10.10.2001 tarihinde boşandıkları, bu evliliklerinden 08.11.1996 doğumlu Hande Şerife Bingül isimli müşterek çocuklarının bulunduğu,
Anlaşılmaktadır.
Katılan … 17.01.2013 tarihinde saat kollukta; hakkında şikâyetçi olduğu sanık …’ün eski eşi olduğunu, 2001 yılında boşandıklarını, ancak boşandıktan sonra birkaç kez bir arada yaşamaya çalıştıklarını, anlaşamayıp defalarca ayrıldıklarını, ortak kızları Hande Şerife Bingül’ün hatırına 2011 yılının Nisan ayında tekrar bir araya geldiklerini, resmî nikâh yapmadıklarını, 17.01.2013 tarihinde engelli kızının ihtiyaçlarını karşılamak için okula gittiğini, dönüşte yolda sanık … ile karşılaştıklarını, kendisinden para isteyen sanığa, dün para verdiğini, artık para vermeyeceğini söylediğini, bunun üzerine tartışmaya başladıklarını, sanığın kendisine bir iki yumruk attığını ve “Seni gebertirim.” diyerek tehdit ettiğini, elindeki şemsiye ile kendini korumaya çalıştığını, çevreden gelen vatandaşların kendilerini ayırdıklarını, polisi aradığını, polislerle birlikte karakola geldiğini, hastaneye gidip tedavisini yaptırdığını, sanığın kendisine sürekli eziyet ettiğini, çalışmadığını ve sürekli para istediğini,
Mahkemede; sanıktan 2001 yılında boşandığını, müşterek bir kızlarının olduğunu, kızlarının kendisiyle birlikte yaşadığını, evinin yukarısında kızının gittiği okulun bulunduğunu, olay günü sanığın okula gittiğini, kantine kendisini sorduğunu, kızı engelli olduğu için sürekli okula gittiğini, öğleye kadar beklediğini, sanığa, kendisinin okula gelmediğinin söylendiğini, sanığın yokuştan aşağı eve doğru geldiği sırada kendisinin de okula doğru gittiğini, yolda bir noktada sanıkla karşılaştıklarını, sanığın “20 TL ver, kontör alacağım.” dediğini, kendisinin de “Para yok, bitti.” dediğini, bunun üzerine sanığın üzerine yürüdüğünü, kendisine vurduğunu, kendisinin de elindeki şemsiye ile sanığa vurduğunu, tepki gösterdiğini, bağırdırıp çağırdığını, tartışma esnasında “Seni gebertirim.” diye bir şey söylediğini hatırlamadığını, ancak birlikte oldukları zamanlarda sürekli bu sözü söylediğini, o sırada yalnız olduğunu, etrafta oturan insanlar bulunduğunu,
İfade etmiştir.
Sanık … kollukta; katılan …’nun eski eşi olduğunu, 2001 tarihinde boşandıklarını, boşandıktan sonra 3-4 yıl ayrı yaşadıklarını, daha sonra birlikte yaşamaya başladıklarını, 17.01.2013 tarihinde katılan ile evin önünde karşılaştıklarını, katılan “Neden okulda kızımızı tek başına bırakıyorsun?” diyerek kızdığını, çünkü kızları Hande Şerife’nin sürekli kriz geçirdiğini, bu şekilde kızınca katılanın bağırmaya başladığını, tartışmaya başladıklarını, çıkan kavga sırasında kesinlikle katılana vurmadığını ve tehdit etmediğini, katılanın belirttiği gibi işsiz olmadığını, bir otelin işletme müdürlüğünü yaptığını, aylık 6.000 TL maaş aldığını, isnat edilen suçlamaları kabul etmediğini,
Mahkemede; beş yıldızlı otellerin mutfak şefliğini yaptığını, ayda 6.000 TL maaş aldığını, katılanın sinir hastası olduğunu, sürekli olarak okuldan kendisi hakkında şikâyetler geldiğini, bunun üzerine okula gittiğini, daha sonra muhtarlığa gittiğini, katılan ile karşılaştıklarını, kendisine öğretmenlerin kendisinden şikâyetçi olduğunu, çocukla ilgilenmediğini söylediğini, katılanın da “Sana ne.” dediğini, bunun üzerine muhtarın dışarıya çıktığını, “Burada tartışmayın.” diyerek kendisini içeriye aldığını, ancak katılanın kendisine küfür ettiğini, olay yerine polislerin geldiğini, katılana yumrukla vurmadığını, kendisini tehdit etmediğini,
Bozmadan sonra mahkemede; Yargıtay bozma ilamına uyulmasına karar verilmesini talep ettiğini, katılanın şeker hastası olduğunu, çabuk sinirlenen ve parlayan bir yapısı olduğunu, kendisini çekemediğini ve kıskançlık yaptığını, suçlu olmadığını,
Savunmuştur.
Uzlaştırma kurumu, uyuşmazlığın yargı dışı yolla ve fakat adli makamlar denetiminde çözümlenmesini amaçlayan bir alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemidir. Uzlaştırma; bu kapsama giren suçlarda, fail ve mağdurun suçtan doğan zararın giderilmesi konusunda anlaşmalarına bağlı olarak, devletin de ceza soruşturması veya kovuşturmasından vazgeçmesi ve suçun işlenmesiyle bozulan toplumsal düzenin barış yoluyla yeniden tesisini sağlayıcı nitelikte bir hukuksal kurumdur.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nın 73. maddesinin 8. fıkrasında, “Suçtan zarar göreni gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişisi olup, soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı bulunan suçlarda, failin suçu kabullenmesi ve doğmuş olan zararın tümünü veya büyük bir kısmını ödemesi veya gidermesi koşuluyla mağdur ile fail özgür iradeleri ile uzlaştıklarında ve bu husus Cumhuriyet savcısı veya hâkim tarafından saptandığında kamu davası açılmaz veya davanın düşürülmesine karar verilir” hükmü ile uzlaşma kurumuna, aynı tarihte yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’nın 253, 254 ve 255. maddelerinde ise, uzlaşmanın şartları, yöntemi, sonuçları, kovuşturma aşamasında uzlaşma ile birden fazla failin bulunması hâlinde uzlaşmanın nasıl gerçekleşeceğine ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle, 5237 sayılı TCK’nın 73. maddesinin başlığında yer alan “Uzlaşma” ibaresi metinden çıkarılmış, 45. maddesiyle de aynı maddenin 8. fıkrası yürürlükten kaldırılmış, yine 24 ve 25. maddeleri ile CMK’nın 253 ve 254. maddeleri değiştirilmiştir.
5271 sayılı CMK’nın 5560 sayılı Kanun’un 24. maddesi ile değiştirilen 253. maddesinde uzlaşmanın kapsamı;
“(1) Aşağıdaki suçlarda, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin uzlaştırılması girişiminde bulunulur:
a) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar.
b) Şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın, Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç, madde 86; madde 88),
2. Taksirle yaralama (madde 89),
3. Konut dokunulmazlığının ihlali (madde 116),
4. Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (madde 234),
5. Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (dördüncü fıkra hariç, madde 239)
Suçları.
(2) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olanlar hariç olmak üzere; diğer kanunlarda yer alan suçlarla ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, kanunda açık hüküm bulunması gerekir.
(3) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile, etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlar ile cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda, uzlaştırma yoluna gidilemez” şeklinde belirlenmiş iken, 09.07.2009 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5918 sayılı Kanun’un 8. maddesiyle CMK’nın 253. maddesinin üçüncü fıkrasına “Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz” cümlesi eklenmiş,
02.12.2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesi ile yapılan değişiklikle madde başlığı “Uzlaştırma” olarak değiştirilmiş ve;
“(1) Aşağıdaki suçlarda, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin uzlaştırılması girişiminde bulunulur:
a) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar.
b) Şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın, Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç, madde 86; madde 88),
2. Taksirle yaralama (madde 89),
3. Tehdit (madde 106, birinci fıkra),
4. Konut dokunulmazlığının ihlali (madde 116),
5. Hırsızlık (madde 141),
6. Dolandırıcılık (madde 157),
7. Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (madde 234),
8. Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (dördüncü fıkra hariç, madde 239),
suçları.
c) Mağdurun veya suçtan zarar görenin gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olması koşuluyla, suça sürüklenen çocuklar bakımından ayrıca, üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlar.
(2) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olanlar hariç olmak üzere; diğer kanunlarda yer alan suçlarla ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, kanunda açık hüküm bulunması gerekir.
(3) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda, uzlaştırma yoluna gidilemez. Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz” şeklinde kapsamı genişletilmiştir.
Görüldüğü gibi, 6763 sayılı Kanun ile uzlaştırma kapsamındaki suçların sayıları artırılmış, TCK’nın 106. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen tehdit, aynı Kanun’un 141. maddesinde düzenlenen hırsızlık ve 157. maddesinde düzenlenen dolandırıcılık suçları uzlaştırma kapsamına alınmış, etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlara ilişkin sınırlama kaldırılmıştır. Mağdurun veya suçtan zarar görenin, gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olması koşuluyla, suça sürüklenen çocuklar yönünden ayrıca, üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlar da uzlaştırma kapsamına dahil edilmiştir.
6763 sayılı Kanun ile getirilen yeniliklerden biri de uzlaştırmanın kimler tarafından ve nasıl yapılacağına ilişkindir. Anılan Kanun’la, CMK’nın 253. maddesine eklenen 24 ve 25. fıkralarda;
“(24) Her Cumhuriyet başsavcılığı bünyesinde uzlaştırma bürosu kurulur ve yeteri kadar Cumhuriyet savcısı ile personel görevlendirilir. Uzlaştırmacılar, avukatların veya hukuk öğrenimi görmüş kişilerin yer aldığı, Adalet Bakanlığı tarafından belirlenen uzlaştırmacı listelerinden görevlendirilir. Uzlaştırmacı, hazırladığı raporu, tutanakları ve varsa yazılı anlaşmayı büroya gönderir. Uzlaştırma süreci sonunda soruşturma dosyaları, uzlaştırma bürosunda görevli Cumhuriyet savcıları tarafından sonuçlandırılır.
(25) Uzlaştırmacıların nitelikleri, eğitimi, sınavı, görev ve sorumlulukları, denetimi, eğitim verecek kişi, kurum ve kuruluşların nitelikleri ve denetimleri ile uzlaştırmacı sicili, uzlaştırmacılar ve eğitim kurumlarının listelerinin düzenlenmesi, Cumhuriyet başsavcılığı bünyesinde kurulan uzlaştırma bürolarının çalışma usul ve esasları, uzlaştırma teklifi ile müzakere usulü, uzlaştırma anlaşması ve raporda yer alacak konular ile uygulamaya dair diğer hususlara ilişkin usul ve esaslar, Adalet Bakanlığınca çıkarılan yönetmelikle düzenlenir.” hükümlerine yer verilmiştir.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren CMK’nın “Mahkeme tarafından uzlaştırma” başlıklı 254. maddesi;
“(1) Kamu davasının açılması halinde, uzlaşmaya tâbi bir suç söz konusu ise, uzlaştırma işlemleri 253 üncü maddede belirtilen usule göre, mahkeme tarafından da yapılır.
(2) Uzlaşmanın gerçekleşmesi halinde davanın düşmesine karar verilir” şeklinde iken, 19.12.2006 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun’un 25. maddesi ile;
“(1) Kamu davası açıldıktan sonra kovuşturma konusu suçun uzlaşma kapsamında olduğunun anlaşılması halinde, uzlaştırma işlemleri 253 üncü maddede belirtilen esas ve usûle göre, mahkeme tarafından yapılır.
(2) Uzlaşma gerçekleştiği takdirde, mahkeme, uzlaşma sonucunda sanığın edimini def’aten yerine getirmesi halinde, davanın düşmesine karar verir. Edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması, takside bağlanması veya süreklilik arz etmesi halinde; sanık hakkında, 231 inci maddedeki şartlar aranmaksızın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilir. Geri bırakma süresince zamanaşımı işlemez. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildikten sonra, uzlaşmanın gereklerinin yerine getirilmemesi halinde, mahkeme tarafından, 231 inci maddenin onbirinci fıkrasındaki şartlar aranmaksızın, hüküm açıklanır” biçiminde değiştirilmiş, 02.12.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 35. maddesi ile CMK’nın 254. maddesinin birinci fıkrası;
“Kamu davası açıldıktan sonra kovuşturma konusu suçun uzlaşma kapsamında olduğunun anlaşılması halinde, kovuşturma dosyası, uzlaştırma işlemlerinin 253 üncü maddede belirtilen esas ve usûle göre yerine getirilmesi için uzlaştırma bürosuna gönderilir” şeklinde yeniden düzenlenmiştir.
Bu düzenlemeler göz önüne alındığında, gerek 5560 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önce, gerekse 5560 ve 6763 sayılı Kanunlarla yapılan değişiklikler sonrası uzlaştırmanın, asıl olarak soruşturma evresinde yapılması gereken bir işlem olduğu, ancak uzlaştırma usulü uygulanmaksızın dava açılması veya suçun uzlaştırma kapsamında olduğunun ilk defa duruşmada anlaşılması hâllerinde kovuşturma aşamasında da mümkün olduğu kabul edilmelidir.
Uzlaştırma usulü uygulanmaksızın dava açılması veya suçun uzlaştırma kapsamında olduğunun ilk defa duruşmada anlaşılması hâlinde uzlaştırmanın uygulanması gerekmekte olup uzlaşma başarıyla gerçekleşir ve edim bir defada yerine getirilirse kamu davasının düşmesine karar verilecektir.
Uzlaştırma ile failin cezalandırılması olanağı ortadan kalktığından, bu kurum ceza ilişkisini düşüren bir hâl olarak nitelendirilebilir. Bu nedenle uzlaşma; bir taraftan muhakemeyi engellemesi nedeniyle muhakeme hukuku kurumu, diğer yandan ise fail ile devlet arasında ceza ilişkisini sona erdirdiğinden maddi ceza hukuku kurumu olarak kabul edilmelidir.
Öte yandan ceza hukukunda genel kural, suçun işlendiği tarihte yürürlükte bulunan kanunun uygulanmasıdır. Sonradan yürürlüğe giren bir kanunun, yürürlük tarihinden önce işlenen suçlara tatbik edilebilmesi, ancak lehe sonuçlar doğurması durumunda mümkündür. Önceki ve sonraki kanunlara göre hükmedilecek cezalar ve güvenlik tedbirleri aynı ise, suç tarihinden sonra yürürlüğe giren kanunun uygulanmasına imkân bulunmamaktadır.
5237 sayılı TCK’nın “Zaman bakımından uygulama” başlıklı 7. maddesi, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2. maddesine benzer şekilde düzenlenmiş olup, her iki maddede de ceza hukuku kurallarının yürürlüğe girdikleri andan itibaren işlenen suçlara uygulanacağına ilişkin ileriye etkili olma prensibi ile bu ilkenin istisnasını oluşturan, “failin lehine olan kanunun geçmişe etkili olması”, “geçmişe etkili uygulama” veya “geçmişe yürürlük” ilkesine de yer verilmiştir.
Bu ilke uyarınca, suçtan sonra yürürlüğe giren ve fail lehine hükümler içeren kanun, hükümde ve infaz aşamasında dikkate alınmalıdır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık … ve katılan …’nun 10.10.2001 tarihinde boşandıkları, müşterek kızları Hande Şerife Bingül için 2011 yılında tekrar birlikte yaşamaya başladıkları, 17.01.2013 tarihinde sanığın katılandan para istediği, katılanın para vermeyeceğini söylemesi üzerine aralarında tartışma çıktığı ve sanığın katılanı adli raporda belirtildiği üzere basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaraladığı, ayrıca “Seni gebertirim.” diyerek tehdit ettiği iddia edilen olayda, suç tarihinde tehdit suçunun uzlaşma kapsamında bulunmaması, uzlaşma kapsamındaki kasten yaralama suçunun tehdit suçu ile birlikte işlenmesi nedeniyle CMK’nın 253. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca uzlaşma kurumunun işletilememesi üzerine sanık hakkında, TCK’nın 86. Maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen kasten yaralama ve aynı Kanun’un 106. maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesindeki tehdit suçları nedeniyle kamu davaları açıldığı, yargılama sonucu sanığın kasten yaralama suçundan 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, tehdit suçundan ise beraatine karar verildiği ve beraat hükmünün temyiz edilmeksizin kesinleştiği anlaşılmıştır.
Yerel Mahkemece verilen hükümlerden sonra CMK’nın 253. maddesinin birinci fıkrasına, 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle eklenen bent uyarınca tehdit suçunun uzlaştırma kapsamına alınması ve yargılama sonucunda bu suçtan beraat kararı verilmesi nedeniyle, birlikte işlenen kasten yaralama suçu yönünden de uzlaştırma girişiminde bulunulmasına engel kalmamış olup, uzlaştırmanın maddi ceza hukukuna ilişkin sonuçları ile TCK’nın “Zaman bakımından uygulama” başlıklı 7. maddesi gereği, sonradan sanık lehine olarak ortaya çıkan bu durum dolayısıyla CMK’nın 253. maddesinde belirtilen esas ve usule göre uzlaştırma işlemlerinin yerine getirilmesi ve sonucuna göre sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesi gerektiği kabul edilmelidir.
Bu itibarla Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün, sanığa atılı kasten yaralama suçu ile ilgili olarak uzlaşma kurumunun işletilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle,
1- İzmir 22. Asliye Ceza Mahkemesinin 25.06.2015 tarihli ve 492-584 sayılı direnme hükmünün; şikâyete tabi oluşu nedeniyle başlangıçtan beri uzlaşma kapsamında kalıp suç tarihinde uzlaştırmaya tabi olmayan TCK’nın 106. maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesindeki tehdit suçuyla birlikte işlenmesi nedeniyle CMK’nın 253. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca uzlaştırma yoluna gidilemeyen kasten yaralama suçu bakımından, hükümden sonra CMK’nın 253. maddesinin birinci fıkrasına, 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle eklenen bent uyarınca tehdit suçunun uzlaştırmaya tabi hâle gelmesi ve yargılama sonucunda beraat kararı verilmesi nedeniyle, uzlaştırma hükümlerinin uygulanması konusunda yasal bir engel kalmadığından, kasten yaralama suçu yönünden uzlaştırma işlemlerinin yerine getirilmesinde zorunluluk bulunması nedeniyle BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 16.02.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.