Resmi belgeyi gizleme ve görevi kötüye kullanma – Görevi ihmal – Ceza Genel Kurulu – 2017/203 E. , 2021/29 K.

Ceza Genel Kurulu 2017/203 E. , 2021/29 K.

“İçtihat Metni”

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 11. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 244-336

Sanık … hakkında resmî belgeyi gizleme ve görevi kötüye kullanma suçlarından açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, sanığın TCK’nın 205/1-2. cümle, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin Gemlik 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 12.09.2012 tarihli ve 403-499 sayılı hükmün sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 25.04.2016 tarih ve 4289-3617 sayı ile;
“Suç tarihinde Gemlik Adliyesinde zabıt katibi olarak görev yapan sanığın, adliyenin koridorunda bulunan dolaba koyduğu evrakları gizleyip gereğini yerine getirmediğinden bahisle açılan kamu davasında; sanığın resmi belgeleri herhangi bir kişi veya kuruluşa menfaat temini için gizlediğine ilişkin delil bulunmadığı, olaydan dolayı kendisinin bir menfaatinin bulunduğunun tespit edilemediği dolayısıyla sanığın gizleme kastı ile davrandığına ilişkin yeterli delil bulunmadığı ancak eylemin …nın 257/2 maddesinde yazılı görevi ihmal suçunu oluşturacağı gözetilmeyerek suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 08.06.2016 tarih ve 244-336 sayı ile bozmaya direnerek önceki hüküm gibi sanığın resmî belgeyi gizleme suçundan mahkûmiyetine karar vermiştir.
Direnmeye konu bu hükmün de sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 08.09.2016 tarihli ve 324402 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 14.12.2016 tarih ve 1265-1630 sayı ile; 6763 sayılı Kanun’un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 11. Ceza Dairesince 02.03.2017 tarih ve 169-1533 sayı ile; direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay 11. Ceza Dairesi ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin nitelendirilmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle, bozmadan sonra yapılan yargılamada, sanığa Yargıtay bozma ilamının ve duruşma günü davetiyesinin usulüne uygun olarak tebliğ edilip edilmediği, edilmediğinin kabulü hâlinde, bozma kararından haberdar olmayan sanığın yokluğunda direnme kararı verilmesinin olanaklı olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Gemlik Cumhuriyet Başsavcılığının 29.09.2010 tarihli ve 1320-588 sayılı iddianamesi ile sanık hakkında resmî belgeyi gizleme ve görevi kötüye kullanma suçlarından kamu davası açıldığı,
Yapılan yargılama sonucunda, sanık hakkında resmî belgeyi gizleme suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün, sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Özel Dairece sanık lehine olacak şekilde bozulduğu,
Sanığın, dosyada bilinen en son adresinin, talimat üzerine Bursa 14. Asliye Ceza Mahkemesince ifadesi alınması için çıkartılan ve bizzat sanığa yapılan tebliğ işleminde belirtilen “Bursa Nilüfer Belediyesi, Nilüfer/Bursa” adresi olduğu,
Bozma sonrasında Yerel Mahkemece sanığa “Yargıtay bozma ilâmını ve duruşma gününü” içerir davetiyenin tebliği için “Nilüfer Belediye Başkanlığı Basın Yayın ve Karaman Mah. Kültür Cad. Nilpark AVM Kat:6 Nilüfer/Bursa” adresine çıkarılan tebligat evrakının 27.05.2016 tarihinde Burak Hepe imzasına tebliğ edildiği, ancak tebligat parçası üzerinde bu tebliğ işleminin neden Burak Hepe imzasına yapıldığına dair herhangi bir açıklamanın bulunmadığı,
Yerel Mahkemece el yazısı ile önceki tebliğ işleminin iptal edildiği şerhi düşülerek aynı adrese çıkarılan ikinci tebligat evrakının ise muhatabın Nilüfer Belediyesinde çalışmadığı yönündeki Burak Hepe beyanı doğrultusunda 30.05.2016 tarihinde merciine iade edildiği,
Sanığın, Gemlik 1. Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmek üzere Tekirdağ Nöbetçi Asliye Ceza Mahkemesine verdiği 01.06.2016 tarihli dilekçe içeriğinin “Mahkemenizin 2016/244 sayılı dosyasında bulunan Yargıtay ilamının adresimin 14 Aralık 2015 tarihinden bu yana değiştiği yeni adresim olan Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi Kültür Şube Müdürlüğü Turgut Mah. Eski İstanbul Cad. Cumhuriyet ….Süleymanpaşa/Tekirdağ adresime tebliğ edilmesini ve ifademin talimatla alınmasını arz ederim.” şeklinde olduğu ve bu dilekçenin aynı tarihte Yerel Mahkeme hâkimi tarafından havale edildiği,
Yerel Mahkemece 03.06.2016 tarihinde yapılan celsede, duruşmaya gelen olmadığının, bozma ilamını içeren ve duruşma gün ile saatini bildiren davetiyenin usulüne uygun olarak sanık müdafiine tebliğ edildiğinin duruşma zaptına geçirildiği, ancak tutanakta sanığa yapılan tebliğ işlemi yönünden herhangi bir açıklamaya yer verilmediği, 08.06.2016 tarihinde yapılan bir sonraki celsede ise sanığın yokluğunda lehine olan bozma ilâmına karşı direnme kararı verildiği, bu kararın da sanık müdafii tarafından yasal süresi içinde temyiz edildiği,
UYAP sisteminden yapılan sorgulamada sanığın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresinin (MERNİS) 23 Nisan Mah. Karacaoğlan Cad. 28/5 Nilüfer/Bursa olduğu,
Anlaşılmaktadır.
1412 sayılı CMUK’nın 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326. maddesinin 1 ve 2. fıkralarında,
“(1) Yargıtaydan verilen bozma kararı üzerine davaya yeniden bakacak mahkeme, ilgililere bozmaya karşı diyeceklerini sorar.
(2) Sanık veya müdahil ve vekillerine davetiye tebliğ olunamaması veya davetiye tebliğ olunmasına rağmen duruşmaya gelmemeleri nedeniyle bozmaya karşı beyanları tespit edilmemiş olsa dahi duruşmaya devam edilerek dava gıyapta bitirilebilir. Ancak sanık hakkında verilecek ceza, bozmaya konu olan cezadan daha ağır ise herhalde dinlenilmesi gerekir.” hükümleri yer almaktadır.
Bu hükümler gereğince, bozma kararı sanık lehine olsa dahi bozmadan sonra yapılan yargılamada Yerel Mahkemece sanık ve varsa müdafii ile katılan ve varsa vekiline duruşma gününü bildirir davetiye tebliğ olunmalı, duruşma gününden haberdar edilmelidirler.
Yerleşmiş yargısal kararlarda da vurgulandığı üzere, tebligat yapılamaması veya davetiye tebliğ olunmasına rağmen sanığın duruşmaya gelmemesi durumunda, verilecek cezanın bozmaya konu olan cezadan daha ağır olmaması hâlinde yargılamaya devam olunarak bir karar verilmelidir. Karar; lehine de bozulmuş olsa, sanığa duruşma gününü bildiren davetiye tebliğ olunmalı, buna rağmen duruşmaya gelmediği takdirde, bozmanın lehe olduğu dikkate alınarak, bir karar verilmelidir.
Öte yandan, savunma hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde “Temel Haklar ve Ödevler” başlıklı ikinci kısmın ikinci bölümünde “Kişinin Hakları ve Ödevleri” başlığı altında; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” şeklinde düzenlenmiş olup bu hakkın “temel hak” niteliğine uygun olarak, sanığa savunma hakkının verilmemesi veya savunma hakkının sınırlandırılması hâlinde hüküm daima hukuka aykırı olacaktır.
Buna göre, sanığın ceza muhakemesindeki en önemli haklarından birisi de; yargılamanın her aşamasında göz önünde bulundurulması gereken savunma hakkıdır. Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış olan bu hakkın, herhangi bir nedenle sınırlandırılması mümkün değildir. Nitekim 1412 sayılı CMUK’nın 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 308/8. maddesine göre de savunma hakkının sınırlandırılması mutlak bozma nedenlerindendir.
Bu aşamada ön sorunun sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi için Tebligat Kanunu’nun ilgili hükümleri üzerinde durulmasında fayda bulunmaktadır.
7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 10. maddesi;
“Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır.
Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır…” şeklinde düzenlenmiştir.
Buna göre tebligat, tebliğ edilecek şahsın bilinen en son adresinde yapılacak, bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde ise muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi (MERNİS) bilinen en son adresi olarak kabul edilecek ve tebligat bu adrese yapılacaktır.
Aynı Kanun’un “Muhatabın muvakkaten başka yere gitmesi” başlıklı 20. maddesi;
“13, 14, 16, 17 ve 18 inci maddelerde yazılı şahıslar, kendisine tebliğ yapılacak kimsenin muvakkaten başka yere gittiğini belirtirlerse; keyfiyet ve beyanda bulunanın adı ve soyadı tebliğ mazbatasına yazılarak altı beyan yapan tarafından imzalanır ve tebliğ memuru tebliğ evrakını bu kişilere verir. Bu kişiler tebliğ evrakını kabule mecburdurlar. Kendisine tebliğ yapılacak kimsenin muvakkaten başka bir yere gittiğini belirten kimse, beyanını imzadan imtina ederse, tebliğ eden bu beyanı şerh ve imza eder. Bu durumda ve tebliğ evrakının kabulden çekinme halinde tebligat, 21 inci maddeye göre yapılır. Bu maddeye göre yapılacak tebligatlarda tebliğ, tebliğ evrakının 13, 14, 16, 17 ve 18 inci maddelerde yazılı kişilere verildiği tarihte veya ihbarname kapıya yapıştırılmışsa bu tarihten itibaren onbeş gün sonra yapılmış sayılır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Bu düzenlemeye göre, muhatabın geçici olarak başka yere gitmesi hâlinde tebliğ evrakı, aynı Kanun’un 13 (hükmü şahısların memur ve müstahdemlerine), 14 (askeri şahıslara), 16 (aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçiye), 17 (belli bir yerde veya evde meslek ve sanat icra edenlere) ve 18. maddesinde belirtilen (otel, hastane, tedavi veya istirahat evi, fabrika, mektep, talebe yurdu gibi içine serbestçe girilemeyen veya arananın kolayca bulunması mümkün olmayan bir yerde) muhatap adına tebligatı kabul etmeye yetkili olan kişilere imza karşılığında tebliğ memuru tarafından teslim edilecektir. Tebliğ memuru, muhatabın geçici olarak başka yere gittiği hususunda bilgi veren kişiye ne zaman döneceğini de sormalı, muhataptan aldığı tüm bilgileri tebligat evrakına yazmalıdır. Tebligat Kanunu’nun 20. maddesinin uygulanabilmesi için tebliğ evrakında belirtilen adreste bir kişinin bulunması gerekir. Adreste hiç kimse bulunmayıp komşunun beyanına göre adresin kapalı olduğu durumlarda 20. maddenin uygulanması mümkün değildir. Adreste bulunan kişiden alınacak cevap, hangi maddenin uygulanacağı yönünden önem taşımaktadır. Belli bir süre şehir dışına seyahate çıkan muhataba tebligat, Tebligat Kanunu’nun 20. maddesine göre yapılacakken aynı günün akşamı eve dönecek olan fakat dağıtım saatinde adreste bulunmayan muhataba tebligat, Tebligat Kanunu’nun 21. maddesine göre yapılacaktır. (Canan Ruhi, Ahmet Cemal Ruhi, a.g.e., s. 444-445.).
Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yerel Mahkeme hükmünün, Özel Dairece sanığın lehine olacak şekilde bozulmasından sonra yapılan yargılamada, Yerel Mahkemece sanığın bilinen son adresi olan “Nilüfer Belediye Başkanlığı Basın Yayın ve Karaman Mah. Kültür Cad. Nilpark AVM Kat:6 Nilüfer/Bursa” adresine çıkarılan Yargıtay bozma ilâmını ve duruşma gününü içerir ilk tebliğ işleminin usulüne uygun yapılmaması nedeniyle Yerel Mahkemece el yazısı ile önceki tebliğ işleminin iptal edildiği şerhi düşülerek aynı adrese çıkarılan ikinci tebligat evrakının, muhatabın Nilüfer Belediyesinde çalışmadığından bahisle 30.05.2016 tarihinde merciine iade edildiği, sanığın da 01.06.2016 tarihinde “Mahkemenizin 2016/244 sayılı dosyasında bulunan Yargıtay ilamının adresimin 14 Aralık 2015 tarihinden bu yana değiştiği yeni adresim olan Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi Kültür Şube Müdürlüğü Turgut Mah. Eski İstanbul Cad. Cumhuriyet Meydanı Atıcılar İş Merkezi K:3 Süleymanpaşa/Tekirdağ adresime tebliğ edilmesini ve ifademin talimatla alınmasını arz ederim.” şeklindeki dilekçesini verdiği ve bu dilekçenin aynı tarihte Yerel Mahkeme hâkimi tarafından havale edildiği göz önünde bulundurulduğunda; 1412 sayılı CMUK’nın 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326. maddesinin 1 ve 2. fıkralarındaki açık düzenlemeye karşın bozma ilâmı ve duruşma gününü bildirir davetiyenin Yerel Mahkemece sanığın 01.06.2016 tarihinde bildirdiği en son adresine usulüne uygun tebligat yapılıp bozma ilâmından haberdar edilmesi ve aynı dilekçeyle ifadesinin talimatla alınmasını talep eden sanığa diyeceklerini bildirme olanağının sağlanması gerekirken, bu usulî zorunluluğa uyulmadan, yargılamaya devam edilerek yokluğunda karar verilmesi savunma hakkının kısıtlanması niteliğindedir.
Bu itibarla, Yerel Mahkeme direnme kararına konu hükmünün, saptanan bu usulî nedenden dolayı sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
Ulaşılan sonuç karşısında; sanığın eyleminin nitelendirilmesine ilişkin uyuşmazlık konusu bu aşamada değerlendirilmemiştir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Gemlik 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 08.06.2016 tarihli ve 244-336 sayılı direnme kararına konu hükmünün, bozma sonrası sanığın usulüne uygun şekilde duruşmadan haberdar edilmeden ve bozmaya karşı diyeceklerini bildirme olanağı sağlanmadan yokluğunda yargılamaya devam edilip hüküm kurulması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 04.02.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.