Continued from: Tanrı Çemberi - Ali Aksoy

Kadim zamanlardan kalan bu zıtlıkların birliği ilkesi belki hayatın, evrenin iyi ve kötü yüzlerini kabullenme zorunluluğunun bir sonucudur. Esere bakarak, zanaatkar hakkında fikir edinme ilkesi, Tanrı’nın da zıtlıkların birliğinde olması gerektiği sonucunu doğurmuş olabilir. İşin aslı, kökeni her nasıl olmuş olursa olsun, zıtlıkların birliğini kavramak gerçekten zordur, çaba isteyen, özen ve dikkat isteyen bir iştir. Sıcak ve soğuğun bir arada olduğunu düşündüğünüzde aklınıza hemen “ılık” kelimesi gelecektir. İki zıt bir araya geldiğinde, birbiri ile çatışmalı, nihayet bir denge noktasına kavuşmalıdır. Bunu salık verir determinist mantıkla evrilen düşünme sistemimiz. Tabiatta öyle görmüş, öyle tecrübe etmişizdir.

Peki bir şey, iki zıt özelliği çatışmadan aynı anda, aynı yerde, aynı noktada barındırabilir mi ? Mesela hem sıcak hem soğuk olabilir mi ? Öyle sana göre bana göre değil, mutlak olarak herkese ve her zamana ve her şeye göre…

Aynı şeyi Tanrı’nın hem her şeyde, her yerde zahir, aşikar, görünür olması, aynı zamanda her şeyden gizli olması için düşünün.

Kavraması emek gerektiren bir düşüncedir. İşte belki de bu nedenle, Tanrı tasavvurlarımız “çember” gibi hem sade ama aynı zamanda kadim ve derin bir anlam içeremiyor. Aynı dinin içinde, birbirine tahammülsüz inanç gruplarına sahibiz. Bu zıtlıkları, karşıtlıkları hoş görüp içselleştiremediğimiz, diğer bir deyişle “Tanrı gibi” olamadığımız için, değil, zıtlıkları, karşıtlıkları kabullenmek, küçük farklılıklara bile tahammül edemiyoruz.

Doğrusunu söylemek gerekirse, kadim toplumlar manada bizden daha derin düşünüşlü kimselermiş. Bilgeleri, bilgelerimizden daha bilge imiş. Bütün farklılıklarına ve zıtlıklarına rağmen her şeyi kuşatan bir çemberle ifade etmişler Tanrı’yı… “O’nun kürsüsü gökleri ve yeri kuşatmıştır” diye ezberden okuyanlar, hiç dinlememişler okuduklarını…

Yazı devam ediyor…

Table of contents: