Continued from: Aydınlanma yolunda zanlarımız, önyargılarımız ve inançlarımızla barışık kalabilir miyiz ? - Ali Aksoy

Evrime dair bildiklerim bana insanda var olan herhangi bir şeyi – ki bu sizin şu anda bazı insanlarda var diye tiksindiğiniz herhangi bir eğilim veya özellik bile olsa – onu hakir görüp peşin hükümle çöpe atmak yerine, onun orada ne sebeple var olduğu hususunda düşünmeyi öğretti. Çünkü şunu biliyoruz ki, evrim süreci gibi moleküler seviyede bile maliyet hesapları yapan acımasız bir cendereden sağ çıkan her şey ama her şey araştırılmaya, incelenmeye, üzerinde derin derin düşünmeye değerdir.

Biz ne kadar nefret edersek edelim, şu bir muhakkak ki, evrim mağarasından sağ çıkan her özellik, bireyin hayatta kalıp neslini idame ettirmesinde yarayışlı olduğu için oradadır. Evrim, bir takım vasıfları, yetenekleri ortaya çıkaran genleri elemeye tabi tutarken hiç bir ahlaki kıstası dikkate almaz. Hayatta kalmak ve nesli devam ettirmek amacına hizmet etmek dışında hiç bir şeyin özel bir anlam ve önemi yoktur. Bu nedenle “Ahlaksız Evrim” isimli bir kitap yazmaya niyet etmiş ve fakat bir takım sebeplerle bunu yarım bırakmıştım. O çalışmanın da temel argümanı bu konu idi.

Şimdi, evrim sürecine dair yaptığımız bu tanımlama, insanda var olan önyargı ve zanları da hemen çöpe atmak yerine, bu yetilerin, vasıfların orada neden bulunmakta olduklarını düşünmemizi gerektiriyor. Eğer onlar da evrim sürecinin sürükleyip getirdiği şeyler ise, mutlaka onlardan da öğreneceğimiz bir şeyler olacaktır.

Bu konu üzerinde, geçmişteki kırıp dökmelerimin aksine uzun zamandır mutedil bir şekilde düşünmeye çalışıyorum. Düşünceme göre, zan ve önyargılarımız bir çocuğun elindeki oyuncak gibidir. Çocuğun, kanıtlı bilgi bakımından rüştüne ermemiş insanlığı temsil ettiği bu tasavvurda, oyuncak hem o çocuğu ergenlik zamanına kadar “eğleyen, oyalayan” hem de deneme yanılmalarla bir şeyler öğrenmesine imkan tanıyan bir kısım yönleri ile faydalı ve fakat bir kısım yönleri ile de potansiyel zararlar, tehlikeler taşıyan bir benzetmedir. Her ne kadar çocuğun hoşuna gitse de, oyuncağın keskin bir kenarı bir yerini acıtabilir, peşinden koşulurken düşmelere, incinmelere sebebiyet verebilir.

Şimdilerde anlıyorum ki, zanlarımız, ön yargılarımız olmasa idi, belki çocuk mesabesinde olduğumuzu zannettiğimiz veya varsaydığımız o en eski çağlar, bin yıllar boyunca oyalanmayı beceremez ve bu günlerimize gelemezdik.

Yazı devam ediyor…