Kasten yaralama – Temel cezanın tespitinde alt sınırdan uzaklaşılması – Ceza Genel Kurulu – 2017/1066 E. , 2021/85 K.

Ceza Genel Kurulu 2017/1066 E. , 2021/85 K.

“İçtihat Metni”

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 163-334

Sanık …’in kasten yaralama suçundan TCK’nın 86/2, 86/3-e, 53 ve 54. maddeleri uyarınca 15 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve müsadereye ilişkin Şişli (Kapatılan) 14. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 25.11.2010 tarihli ve 1338-755 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 09.12.2013 tarih ve 5166-44705 sayı ile;
“1- Müştekinin şikâyetten vazgeçmesi, adli doktor raporunda tanımlı yaralanmaların niteliği, sanık savunması ve olayın özellikleri birlikte değerlendirildiğinde temel cezanın tespitinde alt sınırdan uzaklaşılmasını gerektiren bir neden bulunmadığı gözetilmeksizin, soyut ve yasal olmayan gerekçelerle teşdit uygulaması yapılarak fazla cezaya hükmedilmesi,

2- Sanığın adli sicil kaydında mevcut 3167 sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun’a muhalefet suçunun, 6273 sayılı Kanun’un 3. maddesi ile suç olmaktan çıkartılması karşısında, ertelemeye engel sabıkası bulunmayan sanık hakkında yasal olmayan gerekçelerle TCK’nın 51. maddesi hükmünün uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi,” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.

17.06.2014 tarihli duruşmada ara kararla bozmaya uyulmasına karar veren İstanbul 37. Asliye Ceza Mahkemesince 17.06.2014 tarih ve 19-192 sayı ile; temel cezanın aynı şekilde alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesinden sonra haksız tahrik hükmü uygulanmak suretiyle sanığın TCK’nın 86/2, 86/3-e, 29, 53/1 ve 54. maddeleri uyarınca 11 ay 7 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve müsadereye karar verilmiş, bu kararın da sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 01.03.2016 tarih ve 1295-5240 sayı ile;

“1- 17.6.2014 tarihli duruşmada Dairemizin 09.12.2013 tarihli bozma kararına uyulduğu belirtildiği hâlde bozma öncesi kurulan 25.11.2010 tarihli hükümle aynı, soyut ve yasal olmayan gerekçelerle sanık hakkında alt sınırdan uzaklaşılmak suretiyle ceza tayin edilmesi ve erteleme hükümlerinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi,

2- Kabule göre de; sanık hakkında 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükmünün uygulanıp uygulanmayacağının gerekçeli kararda tartışılmaması,

3- Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarihli ve 29542 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarihli ve 140-85 karar sayılı kararı ile 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesindeki bazı hükümlerin iptal edilmesi nedeniyle TCK’nın 53. maddesinde belirtilen hak yoksunlukları yönünden sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,” nedenlerinden bozulmasına karar verilmiştir.

(3) numaralı bozma nedenine uyan Yerel Mahkemece 05.10.2016 tarih ve 163-334 sayı ile;

“…Mağdurenin duruşmada çene altından çok yakından bakıldığında görülebilecek nitelikte 1 cm kesi izi olduğu, sol kolunda kesi izi olduğu görülmüş, Adli Tıp Kurumu raporunun ayrıntılı incelenmesinde, sanığın müştekiyi küt travma ile sonuçlanacak şekilde yaraladığı, ayrıca kolundan ve boğazından bıçakla yaraladığı, yaraların çene altında ve kolda gerçekleştiğinin 12.09.2009 tarihli 2323 sayılı Şişli Eğitim Araştırma Hastanesinin bulgularıyla ortaya konduğu, eylemin mağdurenin yalnızlığından faydalanılarak gerçekleştiği, yaralamanın detaylı boyutta olduğu, ülkemizde kadına yönelik yaygın şiddet fiillerinin toplumsal güvenliği tehdit edici boyutta bulunması ve verilen cezanın sanık üzerindeki caydırıcı etki yapabilmesi, sanığın mağdureye ‘Seni öldüreceğim’ diyerek bıçağın ucunu mağdurenin boğazına dayadığı, çene altında ve bileğinde bıçak yarası bulgusunun Şişli Adli Tıp Şube Müdürlüğünün 12.09.2009 tarihli ve 5639 sayılı raporda belirtildiği, mağdurenin yalnızlığından faydalanılarak suçun işlenmesiyle eylemin gerçekleşme şekli itibarıyla korkutuculuk boyutu, mağdurenin vücudundaki yaraların yeri ve sayısı dikkate alınarak sanığa yaralama suçundan kanuni alt sınırdan ceza arttırımına gidilmemesi çok daha basit nitelikteki etkili eylem suçunu işleyen sanıklara verilecek cezada haksızlık oluşturacağı,” şeklindeki gerekçeyle bozmaya direnerek sanığın önceki hüküm gibi mahkûmiyetine karar vermiştir.

Direnme kararına konu bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 01.02.2017 tarihli ve 392723 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile dosya, 6763 sayılı Kanun’un 36. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK’nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 02.10.2017 tarih ve 1918-11941 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanık … hakkında silahla tehdit suçundan verilen beraat kararı temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup direnmenin kapsamına göre inceleme sanık hakkında kasten yaralama suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Yerel Mahkemece kasten yaralama suçundan temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak tayin edilmesinde gösterilen gerekçenin yasal ve yeterli olup olmadığının,
2- Sanık hakkında erteleme hükmünün uygulanmamasında gösterilen gerekçenin yasal ve yeterli olup olmadığı ve gerekçeli kararda sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükmünün uygulanıp uygulanmayacağının tartışılması gerekip gerekmediğinin,
Belirlenmesine ilişkin olup,
Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca gerekçeli kararın, erteleme ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümlerinin uygulanmamasına ilişkin yasal ve yeterli direnme gerekçesi içerip içermediğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.

İncelenen dosya kapsamından;

12.09.2009 tarihli tutanakta; aynı gün saat 08.00 sıralarında Haber Merkezinden …numaralı ikamette bıçakla yaralama olayı olduğunun anons edilmesi üzerine olay yerine gidildiği, …’ın, arkadaşı olup aynı evde bulunan … isimli kişinin kendisini bıçakla yaraladığını ve bıçağın mutfak tezgâhının üzerinde olduğunu söylemesi üzerine …’in evin salon kısmında yakalandığı, olay kendisine sorulduğunda, …’ı bıçaklamadığını, sadece aralarında tartışma çıktığını beyan ettiği, mutfak tezgâhı üzerinde bulunan metal kısmı 12 cm, tahta kısmı 10 cm, toplam uzunluğu 22 cm olan bıçağa geçici olarak el konulduğu, şahısların birbirlerinden şikâyetçi olmaları üzerine Polis Merkezine getirildiklerinin bildirildiği,

Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesince 12.09.2009 tarihinde saat 09.00’da düzenlenen genel adli muayene formunda; mağdurun sol ön kolunda 1 adet bıçak giriş yarası, çene altında 1 cm uzunluğunda ekimoz ve kafa darbesi mevcut olduğu, kati raporun adli tabiplikçe verilmesi gerektiği; aynı hastane tarafından saat 09.10’da düzenlenen genel adli muayene formunda; sanığın vücudunda darp ve cebir izine rastlanılmadığının belirtildiği,
Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Şişli Şube Müdürlüğünce düzenlenen 12.09.2009 tarihli raporda; mağdurun sağ parietooksipital bölgede 2 cm çaplı şişlik, sol angulus mandibula altında 0,3 cm çaplı kurutlu lezyon, boyunda üst sağ kısımda çenenin altında 2×0,2 cm ebadında kırmızı mor renkli ekimoz, sağ angulus mandibulada 0,2 cm çaplı kurutlu lezyon, sol skapula üzerinde minimal ekimozlar, sağ kol ön yüzde alt 1/3 kısımda alt alta 3 adet 0,1 cm çaplı kızarıklıklar, sağ el sırtında el bileği üzerinde 3 cm uzunluğunda sıyrık, sol ön kol ön yüzde 1/3 orta kısmın altında yaklaşık 0,5 cm’lik kenarları düzgün bir ucu sivri, diğer ucu küt delici kesici alet yarası, sol krus ön yüzde 1/2 orta kısımda 1 cm çaplı şiş ve hafif kızarık alan saptandığı, mağdur hakkında kesin rapor düzenlenebilmesi açısından sağ ön kol üzerindeki delici kesici alet yaralanmasının herhangi bir tendon kesisi, sinir veya damar hasarına neden olup olmadığı konusunda plastik cerrahi uzmanı tarafından görüş alınması gerektiği ifadelerine yer verildiği,

Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Şişli Şube Müdürlüğünce düzenlenen 12.09.2009 tarihli raporda; ek olarak motor ve duyu kusuruna rastlanılmadığı bildirilen mağdurun yaralanmasının, yaşamını tehlikeye sokan bir durum olmadığı, basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğunun belirtildiği,

İstanbul Adli Tıp Şube Müdürlüğünün 12.02.2014 tarihli raporunda; mağdurun yüz sınırları içerisinde (çene altında tarif edilen lezyon) tespit edilen yara izinin önemli ölçüde cilt renk ve seviyesini almış olup belirli bir mesafeden belirgin bir dikkat sarf etmeden ilk bakışta dikkat çekmediğine göre yüzde sabit iz niteliğinde olmadığı kanaatinin bildirildiği,

İstanbul Adli Tıp Şube Müdürlüğünün 03.04.2014 tarihli raporunda; mağdurun yaralanmasının yaşamını tehlikeye sokmadığı, basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğunun belirtildiği,
İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarları Daire Başkanlığınca düzenlenen 21.09.2009 tarihli ekspertiz raporunda; 13 cm uzunluğunda, tek ağızlı, sivri uçlu, oluksuz, sırtı küt, namlusunun sol yüzeyinde silik vaziyette “MUSA PASLANMAZ BURSA” ibareleri bulunan, ağaç kabzalı bıçağın, imal durumu, tip ve niteliği bakımından 6136 sayılı Kanun’un 4. maddesinde belirtilen yasak niteliğini haiz bıçaklardan olmadığının bildirildiği,

Anlaşılmaktadır.

Mağdur … 12.09.2009 tarihinde Kollukta; …’in nişanlısı olduğunu, 2,5 yıldır tanıştıklarını, aynı evi paylaşmadıklarını, saat 08.00 sıralarında evinde olduğu sırada nişanlısı Musa’nın eve geldiğini, konuşurken bir anda sinirlenerek “Seni öldüreceğim” deyip tehdit ettiğini, tartışmaya başladıklarını, tartışma sırasında Musa’nın kendisini darbettiğini, eline aldığı ekmek bıçağını boğazına dayadığını, bileğine bıçağın ucunu batırdığını, vücudunun çeşitli yerlerinde morluklar, boğazında ve kolunda hafif çizikler meydana geldiğini, bunun üzerine 155’i aradığını, şikâyetçi olduğunu,

Savcılıkta; …’in evine geldiğini ve sinirlenerek üzerine saldırıp kendisini raporda belirtildiği şekilde darbettiğini, ayrıca boğazına bastırıp “Seni öldüreceğim” dediğini, mutfaktan aldığı ekmek bıçağıyla boğazında ve kolunda delikler açtığını, olayla ilgili olarak Emniyette verdiği ifadesini tekrar ettiğini, şikâyetçi olduğunu,

Mahkemede; sanığın kendisine yumruk ve tekmeyle vurduğunu, ekmek bıçağını boğazına dayayıp “Seni öldüreceğim” dediğini, elleriyle kurtulmaya çalıştığını, boğazında çizik oluştuğunu, sol tarafından boğazını çizdiğini, bağırıp çığlıklar atması üzerine bıraktığını, kan gelince sanığın da korktuğunu, sanık eve geç geldiği için tartışma yaşadıklarını, sanığın ceza almasını istemediğini, affedilebilir bir şey de olmadığını, daha önce şikâyetçi olduğunu, takdirin mahkemeye ait olduğunu, takibi şikâyete bağlı bir olayın söz konusu olmadığını, davaya katılmak istemediğini,

Bozma sonrası Mahkemede; davaya katılmak istemediğini, sanığın suçu, ucu sivri bıçak ile işlediğini, bu bıçağın nitelik itibarıyla silahtan sayılması gerektiğini, sanıkla nişanlı olduklarını ancak resmî nikâh olmaması nedeniyle cezai arttırım sebebi sayılmamasının doğru olmadığını, daha önce sanığın baskısından korktuğu için şikâyetçi olmadığını, raporları sunabileceğini, hatta bir seferinde sanığın, kolunu demir eşyalara vurması nedeniyle altı ay boyunca kolu sargılı gezdiğini, boğazındaki izin de rahat bir şekilde görülebildiğini, boğazında delik oluştuğunu, kolunda da iz olduğunu, bu olay yüzünden psikolojisinin bozulduğunu, manevi ızdırap, korku ve kaygı çektiğini, bunun basit yaralama olarak değerlendirilmemesi gerektiğini, 3 yıl boyunca böyle bir yaşamı olduğunu, davaya katılmak istediğini,

İfade etmiştir.

Sanık 12.09.2009 tarihinde Kollukta; mağdur … ile 2 yıldır nişanlı olduklarını, ilk yıl kendisinin evinde son 1 yıl ise …’nın evinde birlikte kaldıklarını, 12.09.2009 tarihinde sabah erkenden balık tutmaya gittiğini, saat 06.00 gibi eve döndüğünü, kapıyı kendisine ait anahtarla açıp içeriye girdiğini, …’nın “Bu saate kadar nerdeydin, başka bir kadınla mı birlikteydin ya da kendini mi sinkaf ettin” şeklinde sözler söylediğini, kendisine “Düzgün konuş” dediğini, bunun üzerine …’nın “Evimin anahtarlarını ver, çek git” dediğini, kendisine “Resmî dairelerle ilgili evrakım var” diye cevap verdiğini, …’nın da “O evrakın hepsini yırtacam. Sana hiçbir şey vermiyorum. Sana Kurtuluş’ta iş de yaptırmayacağım” dediğini, tartışmaya başladıklarını, kolundaki ve boynundaki yaraların boğuşma esnasında olduğunu, kendisini korumaya çalıştığını, …’nın kendisine saldırdığını, yaptıklarından pişman olduğunu, şikâyetçi olmadığını,

Mahkemede; mağdurun sözlüsü olduğunu, olaydan sonra ayrıldıklarını, mağdurun Eskişehir’e gittiğini, olay günü eve geç gittiği için kendisine hakaret ettiğini, ufak bir tartışma yaşadıklarını, mağduru silahla tehdit etmediğini ve dövmediğini,

Bozma sonrası Mahkemede; mağdur ile konuşarak, anlaşarak evlilik kararı aldıklarını, aile arasında söz de kestiklerini, 1999 depreminde sıkıntıları olduğunu, mağdurun adına tapu dahi verdiğini, daireleri satmak istediğini, “Ben bu tapuları vermem” dediğini, kendisinin de “Bunları emanet olarak almıştın” diye cevap verdiğini, mağdurun İngiltere’ye gittiğini ve kendisini oyaladığını, olay tarihinden önce birlikte balık tutmaya gittiklerini, ertesi gün “Ben gelmem sen git” dediğini, cep telefonunun şarjının bittiğini, gece 01.00’de eve geldiğini, mağdurun ağza alınmayacak sözler söylediğini, mağdurun avukat olduğunu, kendisini darbetse bile gidip hukuki yollara başvurabileceğini, mağdura sürekli iyi davrandığını, el hareketi yaptığını, mağdurun bıçağı bulaşık makinesinden alıp polise verdiğini, vücudunu da kendisinin tırnakladığını, sabıkasının olmadığını, suçlamayı kabul etmediğini, dairenin birini mağdura vermek istediğini, kazandığı malları vermemek için elinden gelen mücadeleyi yaptığını, avukata 20 bin TL verdiğini, avukatının da bu parayı mağdura verdiğini, bunun üzerine şikâyetinden vazgeçtiğini, meselenin bundan ibaret olduğunu, mağdur ile kavga ettiklerini ancak vurmadığını, el hareketi yapmış olabileceğini,

Savunmuştur.

Yerel Mahkemece, hükmün gerekçe kısmında “Mağdurenin yalnızlığından faydalanılarak suçun işlenmesiyle eylemin gerçekleşme şekli itibarıyla korkutuculuk boyutu, mağdurenin vücudundaki yaraların yeri ve sayısı dikkate alınarak sanığa yaralama suçundan kanuni alt sınırdan ceza arttırımına gidilmemesi çok daha basit nitelikteki etkili eylem suçunu işleyen sanıklara verilecek cezada haksızlık oluşturacağı,” şeklindeki gerekçeyle alt sınırdan uzaklaşılarak ceza tayin edildiği belirtildikten sonra, hüküm fıkrasında “suç vasfı, suçun savunmasız kadına karşı gece vakti bıçakla yaralama şeklinde gerçekleşmiş bulunması, cezanın fail ve fiil ile orantılı olması” şeklindeki gerekçeyle direnilmesine, “suçun etkileri, eylemin özellikleri” dikkate alınarak temel cezada alt sınırdan uzaklaşılmak suretiyle sanığın 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği hapis cezasının ertelenmesi veya hükmün açıklanmasının geri bırakılması bakımından herhangi bir tartışmanın yapılmadığı ve bu hükümlerin neden uygulanmadığına dair herhangi bir gerekçenin gösterilmediği görülmüştür.
Uyuşmazlık konularının ayrı ayrı değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.

I- Yerel Mahkemece kasten yaralama suçundan temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak tayin edilmesinde gösterilen gerekçenin yasal ve yeterli olup olmadığı;

Sanığa atılı TCK’nın 86. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen kasten yaralama suçu, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasını gerektirecek şekilde yaptırıma bağlanmış, temel cezanın belirlenmesine ilişkin ilkeler ise TCK’nın 61. maddesinin birinci fıkrasında;
“(1) Hâkim, somut olayda;
a) Suçun işleniş biçimini,
b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları,
c) Suçun işlendiği zaman ve yeri,
d) Suçun konusunun önem ve değerini,
e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,
f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,
g) Failin güttüğü amaç ve saiki,

Göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler.” şeklinde düzenlenmiştir.

5237 sayılı TCK’nın “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasındaki; “Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur.” biçimindeki hüküm ile de, işlenen fiil ile hükmolunan ceza ve güvenlik tedbirleri arasında “orantı” bulunması gerektiği vurgulanmıştır.

Kanun koyucu, cezaların kişiselleştirilmesinin sağlanması bakımından hâkime, olayın özelliği ve işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı bir şekilde gerekçesini göstererek iki sınır arasında temel cezayı belirleme yetki ve görevi yüklemiştir. Hâkimin temel cezayı belirlerken dayandığı gerekçe, TCK’nın 61. maddesinin 1. fıkrasına uygun olarak, suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, failin güttüğü amaç ve saiki ile ilgili, dosyaya yansıyan bilgi ve belgelerin isabetle değerlendirildiğini gösterir biçimde kanuni ve yeterli olmalıdır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanık … ile mağdur …’ın yaklaşık 2 yıldır nişanlı oldukları ve birlikte aynı evde yaşadıkları, olay tarihinde sanığın sabaha karşı eve geç gelmesi nedeniyle sanıkla mağdur arasında çıkan tartışmada, sanığın eline aldığı bıçak ile mağduru çenesinden, sol kolundan ve başından basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte yaraladığı olayda; darbe sayısı, mağdurun vücudunda meydana gelen yaraların yeri ve niteliği göz önüne alındığında, TCK’nın 61. maddesinde belirtilen suçun işleniş biçimi, suçun işlendiği zaman ve yer, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına göre temel cezanın 10 ay hapis cezası olarak tayin edilmesinin oluşa ve dosya kapsamına uygun, adalet, hak ve nasafet kuralları ile orantılılık ilkesiyle bağdaşacak şekilde isabetli olduğu, Yerel Mahkemece hükmün gerekçesinde ve hüküm fıkrasında belirtilen “Mağdurenin yalnızlığından faydalanılarak suçun işlenmesiyle eylemin gerçekleşme şekli itibarıyla korkutuculuk boyutu, mağdurenin vücudundaki yaraların yeri ve sayısı dikkate alınarak sanığa yaralama suçundan kanuni alt sınırdan ceza arttırımına gidilmemesi çok daha basit nitelikteki etkili eylem suçunu işleyen sanıklara verilecek cezada haksızlık oluşturacağı”, “suç vasfı, suçun savunmasız kadına karşı gece vakti bıçakla yaralama şeklinde gerçekleşmiş bulunması, cezanın fail ve fiil ile orantılı olması”, “suçun etkileri, eylemin özellikleri” şeklindeki gerekçelerin de kanun koyucunun aradığı anlamda yasal ve yeterli gerekçe olduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak tayin edilmesinde gösterilen gerekçenin yasal ve yeterli olup olmadığına ilişkin uyuşmazlık bakımından Yerel Mahkemenin direnme gerekçesinin isabetli olduğuna karar verilmelidir.

II- Gerekçeli kararın, erteleme ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümlerinin uygulanmamasına ilişkin yasal ve yeterli direnme gerekçesi içerip içermediği;

Anayasamızın 141 ve CMK’nın 34. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının gerekçeli olması zorunludur. Yasal, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi uygulamada da keyfiliğe yol açacağında kuşku yoktur. Nitekim Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş uygulamalarına göre de, bir karar bozulmakla tamamen ortadan kalkacağından, yerel mahkeme tarafından CMK’nın 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca yeniden usulüne uygun olarak hüküm kurulması, bunun yanında direnmeye ilişkin gerekçenin de gösterilmesi gerekmektedir.

Bu açıklamalar ışığında yapılan değerlendirmede;

Yerel Mahkemece, direnme kararı verilirken temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak tayin edilmesinde direnme gerekçesi belirtilmiş olmasına rağmen, cezanın ertelenmesi veya hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümlerinin uygulanmaması bakımından direnme nedenleri gösterilmeden ve bozmaya niçin uyulmadığı açıklanmadan hüküm kurulması isabetli değildir.

Bu itibarla, direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün belirtilen nedenle bozulmasına karar verilmelidir.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;
1- Yerel Mahkemenin, temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesine ilişkin direnme gerekçesinin İSABETLİ OLDUĞUNA,
2- İstanbul 37. Asliye Ceza Mahkemesinin 05.10.2016 tarihli ve 163-334 sayılı direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün, sanık hakkında erteleme ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümlerinin uygulanmamasına ilişkin yasal ve yeterli direnme gerekçesi gösterilmeden karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
3- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 09.03.2021 tarihinde yapılan müzakerede her iki uyuşmazlık bakımından oy birliğiyle karar verildi.