Özgür irade var mıdır – 1 : Kanıtlanmış İllüzyon (Ali Aksoy)

Özgür irade var mı sorusu son zamanlarda bütün bilim dünyasını kasıp kavuruyor. Sinir bilimcilerden felsefecilere kadar çok geniş bir yelpazede çok ateşli tartışmalar yapılıyor. Bu ateşli tartışmalara yazının ikinci kısmında değineceğim. Fakat şunu net olarak söyleyebiliriz ki, özgür irade var mı tartışması, evrende ne idiğini araştırıp arayan insan için, hayat memat meselesidir ve insan bundan asla kaçamaz.

Evrendeki yerimiz ve neden var olduğumuz konusu, insanın önce hayata sonra da en büyük kaygı kaynağı olan ölüme tanık olmasıyla başlayan büyük bir arayıştır. Belki bütün dinlerin ve inançların temelinde bu soru, bu arayış var. Diğer bir deyişle, hemen hemen bütün din ve inanışlar, bu temel soruyu cevaplandırma iddiasındadır. Bütün din ve inanışlar, insanlığın “bilinemeyenler” kümesinde sek sek oynar, izah getirir. Bilim ise, “kanıtlanabilir” olguların dışından pek haz etmez.

İnsan beyninin içi ve onun nasıl işlediği hususu uzun süre bilimin izah alanının dışında kaldığı için, özellikle ruhçu öğretiler bu alanın tek hakimiydi. İçimizde, beynimizde bir başka “ben” yani ruh, bütün kararları alıyor, bütün hareketleri başlatıyordu.

Sinir bilim, beynin en ince kıvrımlarını, buralardaki elektrik akışını inceleyip ortaya çıkarmaya başladıkça, ruhçu öğretiler için alarm sinyalleri çalmaya başladı. Çünkü bütün çabalara rağmen henüz aradığımız “ruha” ulaşılamıyordu.

Önce, beynin bazı bölgeleri hasar aldığı zaman ortaya çıkan davranış değişiklikleri, ruhçu öğretiyi derinden sarstı. Öyle ya, eğer kararları alan ve hareketleri başlatan ruh isimli saklambaç oyuncusu idi ise, ruha zarar gelmemişken (yani henüz ölmemişken), sadece beynin bazı bölümlerinde meydana gelen bir hasar, kararları ve hareketleri niçin etkilesin ? Yoksa, beynin bazı bölümlerinde meydana gelen bir hasar ruhu da mı etkiliyordu ? Bu sorun ruhçu öğretiye kapıyı gösteren ilk işaretti. Kısaca ve kibarca, “artık buradan çıkıp gidebilirsiniz” diyordu.

Fakat, asıl tartışma henüz yeni başlayacaktı. Çünkü, ruha çıkış kapısını gösterip, bilinç dünyamızdan defolup gitmesini söyleyen beyinler dahi, eylemlerimiz hakkında kararları beynimizle ve bir bilinç eşliğinde aldığımızı iddia ediyor, “özgür irade” sanısı dokunulmazlık kılıfının içinde mışıl mışıl uyuyordu.

Nihayet, 1983 yılında bilinç araştırmaları üzerine çalışan Benjamin Libet (1916-2007); daha sonra Libet deneyi olarak adlandırılacak olan o meşhur deneyini yapmaya karar verdi.

Deneyin özü, bir kişinin, bir parmağını hareket ettirmesi gibi basit bir eyleme dair kararını ne zaman verdiğinin araştırılmasıydı. Beyin civarına takılan bir takım alet edavat yardımıyla sadece bireyin beyanına bakmayıp, bunu kanıtlı bir veri ile de belgelemek, teyit etmek istiyordu. Hey hat ! Bu deney, o en büyük tartışmayı başlatacak ve “özgür irade” yi, içinde mışıl mışıl uyuduğu kadife keseden çıkarıp tokatlamaya başlayacaktı. Uyan, uyan, uyan !

Benjamin Libet’in bu deneyi tabi tam bir şok etkisi yarattı. Böyle ateşli bir konu, hemen herkesin ilgisini çekti. Hatta az önce kapı dışarı edilen ruhçuluk bile belki bir savunma argümanı çıkar diye kulak kesildi bu meseleye.

Önce, bilimum şüpheci itirazlar ileri sürüldü. Deney, dünyanın farklı yerlerinde, farklı şekillerde tekrarlandı. Nihayet, beyin sinyallerinin daha rahat izlenebildiği, MR gibi daha modern ekipmanlar ile defalarca tekrarlandı. Her inceleme, kişinin karar verdiğini düşündüğü an ile beyinde gerçekleşen karar anının arasındaki süreyi uzattı da uzattı.

Efendim, şu ana kadar bir hikaye edasıyla anlattığımız meselenin özü şudur. Sen X hareketini yapmaya dair kararı, şimdi ve burada verdiğini zannedersin ama beynin sen bu kararı vermeden saniyeler önce (bazı deneylerde 5 – 6 saniye) bu işe karar vermiştir. Peki, eğer bir hareketi yapma kararı senin zannettiğin zamandan daha önce beyinde veriliyor ve sen bunun farkında olamıyorsan bu ne demektir ?

Bu, kesin olarak bir “illüzyon” içinde yaşadığını gösterir. Özgür irade illüzyonu. Diğer bir deyişle “ben yaptım, ben ettim, ben karar verdim, ben söyledim, ahan da şimdi yaptım” illüzyonu.

Bu konuda teoriler çok ama muhtemelen, insanın “ben yaptım” diyebilmesi, davranışlarını yönlendirmesi, kendini özel hissetmesi ve bir karakter kazanması için önemli olduğundan olsa gerek, çevrim dışı “evrim” bize küçük bir oyun oynamış ve beynimiz, esasen önceden verilmiş bir kararı, eylem zamanında birey tarafından verilmiş gibi algılamak, zannetmek üzere evrimleşmiş.

Alet işleyip, el övündüğü zamanlar gelip, alet edavat bir hayli gelişince de, evrimin bu küçük numarası deşifre oldu.

Libet deneyi ve türevi olan diğer onlarca deney, özgür iradenin olmadığına tek başına bir kanıt teşkil etmez ve fakat, özgür irade illüzyonu içinde olduğumuza, yaptığımız şeylere şimdi karar vermiş olduğumuz sanısının yanlışlığına “KESİN” olarak kanıt teşkil eder.

Yani, bir şeye şimdi karar verdiğimiz inancı kesin olarak yanlıştır. Hepimiz doğal olarak bunu böyle zannederiz ve böyle zannetmek üzere evrim geçirmişiz. Biz hepimiz, hoşumuza gitsin veya gitmesin, kabul edelim veya etmeyelim, bir özgür irade illüzyonu içerisinde bulunuyoruz.

Özgür irade var mıdır serisinde bir sonraki yazı başlığımız “Büyük Telaş ve Kuantum Kurtarıcısı” olacak.

Ali Aksoy – 24.10.2019