Continued from: İnsanın kaç Tanrısı olabilir ? Tanrı inkarcılığına farklı bir bakış - Ali Aksoy

Bu yönden bakınca, Kuran’da İbrahim‘in kıssası konumuz açısından fevkalade enteresandır. İbrahim, – muhtemelen içine girdiği çeşitli fırkaların etkisi ile olacak ki – önce bir yıldızı Tanrı edinir. Yıldız batınca, Ayı beğenir ve onu Tanrı edinir. O da kaybolup gidince hepsinden büyük ve parlak olan güneşi Tanrı edinir. Nihayet güneş de batınca, “ben böyle doğup batanları sevmem, ben yüzümü bunları ve yerleri ve gökleri yaratana çevirdim” diyerek tevhide erişir.

Bu aşamaların hepsinde İbrahim, başka bir Tanrı’ya ve/veya Tanrı fikrine yönelirken aslında önceki inandığını da “inkar” etmektedir.

Peki, insanların zihinlerinde meydana getirdikleri Tanrı algısı da böyle değişip gelişebilen bir şey midir ?

İtikad mezheplerinden haberdar olmayanlar, İslam’da tek bir Tanrı tasavvuru olduğunu ve kendilerinin de – ne idiğini bilmeseler dahi – doğru olan safta bulunduklarını düşünebilirler. Bu durumu kınamıyorum. Bilakis, bu yazıda insanın Tanrı algısının böyle bir aşamaya sahip olup olamayacağını ve her seferinde bir başka anlayış ve idrak seviyesine geçmenin “kınanacak bir şey” olup olmadığını sorguluyorum.

Kişilerin (şimdi artık mesela müslümanların) kendi öz bilincindeki Tanrı algısına kendilerinin yaptığı katkıyı bir an için yok sayarsak, ortada aynı din içinde gah itikad mezhebine, gah zamana ve zemine göre değişkenlik gösteren bir çok Tanrı algısı çıkacaktır. Bu farklı Tanrılardan / Tanrı algılarından birine inanmak suç mudur ?

Bu aşamada bir suçtan bahsedebilmek için, kişinin güç yetirebildiği bir hususta kasten “doğru olmayan” şeyi yapıyor olması gerekir. Peki, Tanrı -varlığına inananların inancına göre- gerçekten insan tarafından anlaşılabilecek bir şey midir ? Müslümanlar, – günümüzde aleyhte olan bazı iddiaların varlığına ve bunların ciddiyetine rağmen – zamandan ve mekandan münezzeh, alemlerden müstağni, görülemeyen, hiç bir şeye benzemeyen, her şeye hakim ve kaadir, her şeyi bilen bir Tanrı inanışına sahiptir. İtikad mezhepleri arasındaki farklılıklara ve Kuran’da apaçık mevcut olup, mecaz veya sanatsal bir ifade olduğu iddiasıyla hasır altı edilen bazı ifadelerin varlığına rağmen üç aşağı beş yukarı böyle bir Tanrı tahayyülüne sahiptir.

Zamanımızda, “Kuran’a yöneliş” eğilimleri ile birlikte gördük ki, bu eğilimde olan insanlar gelenekselleşmiş inançtaki Tanrı tasavvuru ile Kuran’daki Tanrı tasavvuru arasında farklılıklar buldular ve inançlarını bu istikamette değiştirerek yeni bir inanç aşamasına geçtiler. İşte ben aynı din alanı içinde bile olsa, inananların Tanrı tasavvurları hususundaki değişimlerinin de İbrahim’in inanç yolculuğunda olduğu gibi bir anlam ifade ettiğini düşünüyorum. Sonuçta, onlar yani “Kuran bize yeter” diyenler, önceki inançlarında şekillenmiş olan Tanrı tasavvurunda değişiklikler yaparak, “önceki Tanrı tasavvurunu” ve cesur bir deyişle “önceki Tanrılarını” inkar ettiler. Zaten Kuran’a göre, Tanrı’yı, O’na ait olmayan, O’na yakışmayan vasıflardan ve vasıflandırmalardan arındırma faaliyetine “tenzih” denildiği için, bu tavrın “Tanrı’nın tenzih edilmesi” olduğunu söyleyebiliriz.

Peki bu “tenzih” ve önceki tasavvurları “inkar” faaliyetinin sınırı neresidir ? Bu faaliyetin bir sınırı var mıdır ?

Yazı devam ediyor…