Continued from:

İnsan, zıtlıklarla eş zamanlı baş edemez ve bir arada bulunamaz. Bu, onun evrilip çevrildiği doğanın ve deterministik zihin yapısının bir sonucudur. Hayatta kalmak için hepimizin beyni determinist (nedenselci) bir yapıda evrilmiş ve bu yapımız bizim olasılıkları hesaplayıp ön görerek hayatta kalmamıza olanak sağlamıştır. İşte bizler, böyle bir evirimin içinden çıkmış beyinlerimizle Tanrıyı arıyoruz ve onu kendi zihin dünyamızın sınırlarına sıkıştırıp tanımlama eğilimindeyiz. (Veya şimdi belki hiç yeri olmayacak ama varoluşsal bir boşluğu Tanrı isimli bir şeyle doldurma eğilimindeyiz.)

Eğer içinde bulunduğumuz veya aklımızın sınırlarının kavrayabildiği mevcudatın dışında da bir şeylerin olması olasılığı varsa, bu öte boyutlar için ezbere ve kesin konuşmamak, o boyutların da kendi boyutumuzun varsayılan doğrularına uymak zorunda olduğu gibi bir saplantıya düşmemek gerekir. Bu da, bizim akıl ve idrakimiz yetmese de, dışarıda, ötede bir yerlerde, şimdi ve bize göre pek sıra dışı ve hatta imkansız görülen şeylerin olabileceğine inanmayı, bu olasılık kapısını açık bırakmayı gerektirir. Ta ki, karanlık dünyamıza bir ışık gelip, bilinmeyeni aydınlatsın, bilinir kılsın.

Bunu yapmak, bunu yapabilmek bu satırları yazmaktan çok daha zor. Hemen ve peşinen inkar ise ne kadar kolay. Taa ki, şimdi inkar ettiğinin hakiki gerçek, gerçek kabul ettiğinin düpedüz safsata olabileceği ihtimalinin kuvvetinin farkına varıncaya kadar…

Bir ileri aşamada, şimdi ve burada birbirine zıt görünen şeylerin hepsinin de doğru veya hepsinin de yanlış olabileceği bir başka düzlemi düşündüğünde ise, belki bin Tanrı tasavvuruna girip çıkmış, her çıkışta öncekini inkar etmiş, neyi düşüneceğine şartlanmamış halde, sana göre şimdi ve burası için verimsiz ve sana göre şimdi ve burası için pek sığ bir kıyıda buluverirsin kendini.

Hem öyle olursun ki, kimseyi doğrulamaya da yanlışlamaya da güç yetiremez, güç yetirebilecek olsan da bunu haddinden öte görürsün. İşte o zaman, zıtlıkların birliğini idrak etmeye başlayabilirsin. Bu bir kafa karışıklığı değil, belki de; görüşe mani olan şeylerden arıtılmış, tertemiz bir görüş sahasıdır.

Belki artık kıyıya çıkıp, “yerlerin ve göklerin büyük mülkünü” -ön yargısız ve yorumsuz- olarak temaşa edebilirsin…

Ali Aksoy – 20.10.2019

Not: Bu yazının devamı mahiyetinde bir yazı için “Tanrı Çemberi” isimli yazıma göz atabilirsiniz.