Kasten yaralama – Kasten öldürme suçuna teşebbüs – Ceza Genel Kurulu – 2017/314 E. , 2021/18 K.

Ceza Genel Kurulu 2017/314 E. , 2021/18 K.

“İçtihat Metni”
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 321-125

Sanık … hakkında kasten yaralama suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sırasında, Başkale 1. Asliye Ceza Mahkemesince 16.05.2012 tarih ve 88-264 sayı ile eylemin kasten öldürme suçuna teşebbüsü oluşturabileceği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmesi üzerine dosyanın gönderildiği Van 2. Ağır Ceza Mahkemesince 05.12.2013 tarih ve 402-474 sayı ile sanığın TCK’nın 86/1, 86/3-a-e, 87/1-d-son, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 4 yıl 2 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin verilen hükmün sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 14.09.2015 tarih ve 5486-25320 sayı ile;
“1- Sanık savunmasında, katılan ile kardeş olduklarını, ağabeyi… ile katılan arasında arazi anlaşmazlığı bulunduğunu, olay günü ağabeyi…’ye ait inşaatta çalışırken katılanın geldiğini ve kendilerine hakaret ettiğini, annesine ve kardeşine saldırdığını beyan etmesi, tanık olarak dinlenen …’ın beyanının sanık savunması ile benzerlik göstermesi karşısında Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22.10.2002 tarihli ve 238-367 sayılı kararı uyarınca ilk haksız hareketin kimden kaynaklandığının tespit edilip edilmeyeceği araştırılarak sonucuna göre sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 29/1. maddesinde düzenlenen haksız tahrik hükmünün uygulanıp uygulanmayacağının karar yerinde tartışılması gerektiğinin gözetilmemesi,
Kabule göre de;
2- 5237 sayılı TCK’nın 53/1-c maddesindeki hak yoksunluğunun TCK’nın 53/3. maddesi uyarınca sanığın kendi alt soyu dışındaki kişiler bakımından infaz tarihine kadar geçerli olacağı gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Kabule göre bozma nedenine uyan Yerel Mahkeme ise 25.02.2016 tarih ve 321-125 sayı ile;
“…
Adli Tıp Uzmanı tarafından hazırlanan 23.02.2012 tarihli raporda, 12.06.2011 tarihinde meydana gelen yaralama olayı nedeniyle müştekinin frontal kemikte kırığa neden olan travmatik arızasının kişinin yaşamını tehlikeye soktuğu, basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olmadığı, vücuttaki kemik kırıklarının hayat fonksiyonlarına etkisinin orta(2) derecede olduğu belirtilmiştir.
Van YYÜ Tıp Fakültesi Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesinin otomasyon kayıtlarının incelenmesinde; müştekinin 12.06.2011 tarihinde yapılan muayenesinde, sol el bileğinde ağrı, sağ frontal kemikte lineer fraktür hattı izlendiği, takip amaçlı beyin cerrahisi servisine yatırıldığı, takiplerinde ek sorunu olmaması üzerine 16.06.2011 tarihinde taburcu edildiği, 23.02.2012 tarihinde Adli Tıp Polikliniğinde yapılan muayenesinde paryetal sağda 3cm’lik nedbe dokusu saptandığı anlaşılmıştır.
Yapılan yargılama, toplanan deliller, katılanın beyanları, tanık anlatımları, adli muayene raporları, Adli Tıp Uzmanı tarafından hazırlanan rapor, nüfus kayıtları ile tüm dosya kapsamı birlikte ele alınıp değerlendirildiğinde; sanıklar ile müştekinin kardeş oldukları, olay günü aralarındaki arazi anlaşmazlığı nedeni ile tartışmaya başladıkları, tartışma sırasında sanık …’in elindeki balyoz ile müştekinin kafasına vurarak, müştekinin basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek, kişinin yaşamını tehlikeye sokacak ve vücudunda kemik kırığı oluşturacak şekilde yaralanmasına sebep olduğu anlaşılmıştır.
Sanık…, müşteki …’ın kafasına vurmadığını, müştekinin ayağının takılıp yere düştüğünü savunmuş ve anneleri olan …’ı tanık olarak dinletmiş ise de; tanığın şahit olduğu tartışma olayının Mahkememizce yargılama konusu yapılan olay ile örtüşmediği, tanığın olay anını bizzat görmediği, müştekinin olay tarihinde Van YYÜ Tıp Fakültesi Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesine başvurması üzerine sağ frontal kemikte lineer fraktür hattı izlendiği, beyin cerrahisi servisinde tedavi olduğu ve 16.06.2011 tarihinde taburcu edildiği, müştekide meydana gelen kemik kırığının, künt bir sicimle vurmak suretiyle oluşabileceği, müştekinin anlatımlarının, vücudunda meydana gelen yaralanmalar ile uyumlu olduğu anlaşıldığından, sanığın suçtan kurtulmaya yönelik savunmalarına itibar edilmemiştir.
Başkale 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 16.05.2012 tarihli ve 88-264 sayılı kararı ile sanıkların eylemlerinin kasten adam öldürmeye teşebbüs suçunu oluşturup oluşturmayacağının tartışılması gerektiğinden bahisle görevsizlik kararı verilmiş ise de; sanıkların kardeş oldukları, aralarında arazi meselesinden kaynaklanan uyuşmazlıklar bulunmasına rağmen öldürmeyi gerektirir boyutta büyük bir husumetin olmadığı, olay günü plansız bir şekilde karşılaşıp tartışmaya başladıkları, tartışma sırasında sanık …’in müştekinin kafasına yalnızca bir kez balyoz ile vurduğu, müştekinin direnemediği, sanığın eylemine devam etme imkânı olmasına rağmen müştekiyi darp etmeye devam etmeyip olay yerinden ayrıldığı anlaşıldığından, sanığın kasten yaralama kastıyla hareket ettiği” şeklindeki gerekçeyle bozmaya direnerek önceki hüküm gibi sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir.
Direnmeye konu bu kararın da sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 21.05.2016 tarihli ve 201632 sayılı “Bozma” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 14.12.2016 tarih ve 818-1980 sayı ile 6763 sayılı Kanun’un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 01.03.2017 tarih ve 526-2141 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Direnmenin kapsamına göre inceleme sanık … hakkında kasten yaralama suçundan verilen mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığı konusunda eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Adli Tıp Uzmanı tarafından hazırlanan 23.02.2012 tarihli raporda; Van YYÜ Tıp Fakültesi Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesinin otomasyon kayıtlarının incelenmesinde, …’ın 12.06.2011 tarihinde yapılan muayenesinde, sol el bileğinde ağrı, sağ frontal kemikte lineer fraktür hattı izlendiği, takip amaçlı Beyin Cerrahisi servisine yatırıldığı, takiplerinde ek sorun olmaması üzerine 16.06.2011 tarihinde taburcu edildiği, …’ın kemik kırığına neden olan travmatik arızasının; kişinin yaşamını tehlikeye soktuğu, basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek nitelik taşıdığı, vücuttaki kemik kırıklarının hayat fonksiyonlarına etkisinin orta (2) derecede olduğunun belirtildiği,
Van Adli Tıp Şube Müdürlüğünün 28.08.2013 tarihli yazısında; Mahkemece katılanın başında meydana gelen yaralanmanın düşme ve sert zemine çarpma sonucu mu yoksa künt ve ezici bir cisimle başına vurulması sonucu mu meydana geldiği konusunda ayrıntılı rapor düzenlenmesi istenmiş ise de katılan hakkında düzenlenen tıbbi evrak incelendiğinde, yaranın niteliği detaylı olarak belirtilmediğinden bu hususta bir değerlendirme yapılmasının tıbben mümkün olmadığının ifade edildiği,
12.06.2011 tarihinde gerçekleştiği iddia olunan olayla ilgili katılanın Cumhuriyet Başsavcılığına 17.02.2012 tarihinde başvurarak şikâyetçi olduğu,
Anlaşılmaktadır.
Katılan … Savcılıkta; inceleme dışı sanık… ve sanık …’in kardeşleri olduğunu, inceleme dışı sanık…’den satın aldığı yarım dönüme yakın arsaya inceleme dışı sanık… duvar yapınca aralarında husumet doğduğunu, olay günü inceleme dışı sanık… ile sanık …’i arsa üzerine duvar inşaatı yaparken görünce yanlarına gidip “Neden arazime duvar yapıyorsun?” dediğini, bunun üzerine ikisinin birden kendisine hakaret ettiğini, sanık …’in elindeki balyozla kafasına vurması neticesinde bayıldığını, olaydan sonra hastanede tedavi olduğunu,
Mahkemede; inceleme dışı sanık…’den 20 koyun ve 7 dönüm arsa karşılığında satın aldığı arsanın üzerine duvar inşaatı yapması sonrasında aralarında husumet oluştuğunu, olay günü inceleme dışı sanık…’ye “Sen bana hakaret ediyorsun bu yaptığın hakarettir!” dediğini, inceleme dışı sanık…’nin de karşılık vermesi üzerine tartıştıklarını, ikisinin de eline taş aldığını ancak birbirlerine vurmadıklarını, birden arkasından bir cisimle başına vurulunca bayılıp yere düştüğünü, anneleri olan tanık …’in olay yerinde olmadığını,
Tanık … Mahkemede; inceleme dışı sanık…’ye ait olan arsa üzerindeki inşaatta çalışan inceleme dışı sanık…’nin yanına doğru giderken katılanın geldiğini ve inceleme dışı sanık…’ye hakaret ettiğini, elindeki taşı inceleme dışı sanık…’ye attığını, ancak taşın isabet etmediğini, kendisine “Neden böyle bir şey yaptın?” diye sorduğunda katılanın iteklemesi nedeniyle yere düştüğünü, sanığın gelip araya girdiği sırada katılanın da yere düşerek kafasını yerdeki taşa çarptığını, sanık ve inceleme dışı sanık…’nin katılanı darp etmediklerini,
İnceleme dışı sanık… …Savcılıkta; katılan ile aralarında arsa yüzünden anlaşmazlık bulunduğunu, olay günü kendi arsası üzerinde sanık … ile çalışırken katılanın kendisine ve sanık …’e vurması üzerine katılanı tutmak istedikleri sırada katılanın yere düştüğünü ve başından yaralandığını, sanık …’in katılana balyozla vurmadığını, kimsenin katılana hakaret etmediğini,
Mahkemede; olay günü yanlarına gelen katılanın kendisine hakaret etmeye başladığını, katılanın kendisine vurması üzerine orada olan annesi tanık …’in de araya girdiğini, katılanın ona da vurmaya başladığını, sonra sanığın geldiğini ve araya girdiğini, arbede sırasında katılanın yere düştüğünü ve kafasının taşa değdiğini, kimsenin katılana vurmadığını,
Beyan etmişlerdir.
Sanık … Savcılıkta; kardeşi olan katılan ile inceleme dışı sanık… arasında arsa yüzünden anlaşmazlık olduğunu, olay tarihinde inceleme dışı sanık…’ye ait duvar inşaatında çalışırken yanlarına katılanın geldiğini ve kendilerine hakaret ettiğini, katılan ile inceleme dışı sanık…’nin birbirlerini ittiklerini, araya girip kavgayı önlemek isterken ayağı kayan katılanın yere düştüğünü ve kafasını duvara çarptığını, suçlamayı kabul etmediğini, katılana hakaret etmediğini,
Mahkemede; olay günü inceleme dışı sanık… ile çalışırken, katılanın kendilerine hakaret ettiğini, katılanın inceleme dışı sanık… ile kavga ettiği sırada araya girip engel olmak istediğini, tanık …’in de olay yerinde bulunduğunu, katılanın onu itekleyip düşürmesi üzerine araya girdiğini, itişme sırasında katılanın ayağının taşa takılıp yere düştüğünü, kafasını yerde bulunan taşa çarptığını ve yaralandığını, katılana balyozla vurmadığını, katılanın düşme sonucu yaralandığını,
Bozma sonrası Mahkemede önceki beyanlarına ek olarak; kavga sırasında katılanın inceleme dışı sanık…’ye taş atması üzerine tanık …’in araya girip katılanı uyardığını, katılanın tanık …’i iterek düşürdüğünü, daha sonra kendisini de itip hakaret etmesi üzerine ittiği katılanın yere düştüğünü ve kafasını çarptığını,
Savunmuştur.
İnsanın dış dünyaya yansıyan davranışlarını esas alan ceza hukuku, onun davranışlarında iç dünyasının, o anki ruh hâlinin ve genel psikolojik özelliklerinin önemi bulunduğunu kabul ederek bu psikolojik durumlara belli bir hukuki değer vermektedir. Bu itibarla modern ceza hukuku sadece işlenen suçu değil, suçun işlenmesinde etkili olan nedenleri göz önünde bulundurarak cezalandırma yoluna gitmektedir (Devrim Aydın, Yeni Türk Ceza Kanunu’nda Haksız Tahrik, AÜHFD, 2004, C. 54, s.225).
Haksız hareketin kişi üzerinde ve onun psikolojik aleminde bir tepki doğuracağını kabul eden modern ceza hukuku, failin bu durumunu değerlendirmekte, cezai sorumluluğunu azaltan bir sebep olarak görmektedir. Failin bu subjektif durumuna önem veren çeşitli ülkelerin ceza kanunlarında, failin cezasında belli oranlarda indirim yapılması esası kabul edilmiştir (M. Muhtar Çağlayan, Yargıtay İçtihatları Işığında Haksız Tahrik üzerine Bir İzah Denemesi, Adalet Dergisi, Ocak –Şubat, 1982, S.1, s.14).
Bu düşünceden hareketle 5237 sayılı TCK’nın 29. maddesinde de haksız tahrik;
“Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir” şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak kabul edilmiştir.
Ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik, kişinin haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddet ya da şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur yeteneğindeki azalmayı ifade etmektedir. Bu hâlde fail, suç işleme yönünde önceden bir karar vermeden, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısı üzerinde meydana getirdiği karışıklığın neticesi olarak bir suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan nedenlerden biridir. Başka bir anlatımla, haksız tahrik hâlinde failin iradesi üzerinde zayıflama meydana gelmekte, böylece haksız fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış kararları ile öğretide de kabul gören görüşler doğrultusunda haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi için;
a) Tahriki oluşturan haksız bir fiil bulunmalı,
b) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,
c) Failin işlediği suç bu ruhsal durumunun tepkisi olmalı,
d) Haksız tahrik teşkil eden eylem mağdurdan sadır olmalıdır.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda, 765 sayılı Kanun’da yer alan “ağır – hafif tahrik” ayırımına son verilerek; tahriki oluşturan eylem, somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından değerlendirilip, sanığın iradesine etkisi göz önünde bulundurulmak suretiyle, maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda cezasından indirim yapılacağı hüküm altına alınmıştır.
Haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi açısından, failin suçu ilk haksız fiilin doğurduğu öfke veya şiddetli elemin etkisiyle işleyip işlememesi önemlidir. Mağdur ya da ölenden gelen haksız hareketin psikolojik etkisinin devam ettiğinin kabulünde zorunluluk bulunan hâllerde, haksız tahrik hükmünün uygulanması gerekmektedir.
Yerleşmiş yargısal kararlarda kabul edildiği üzere, gerek fail, gerekse mağdurun karşılıklı haksız davranışlarda bulunması hâlinde, tahrik uygulamasında kural olarak, haksız bir eylem ile mağduru tahrik eden fail, karşılaştığı tepkiden dolayı tahrik altında kaldığını ileri süremez. Ancak maruz kaldığı tepki, kendi gerçekleştirdiği eylemle karşılaştırıldığında aşırı bir hâl almışsa, başka bir deyişle tepkide açık bir oransızlık varsa, bu tepkinin artık başlı başına haksız bir nitelik alması nedeniyle fail bakımından haksız tahrik oluşturduğu kabul edilmelidir.
Karşılıklı tahrik oluşturan eylemlerin varlığı hâlinde, fail ve mağdurun biri diğeri yönünden tahrik oluşturan bu haksız davranışları birbirlerine oranla değerlendirilmeli, öncelik-sonralık durumları ile birbirlerine etki-tepki biçiminde gelişip gelişmediği göz önünde tutulmalı, ulaştıkları boyutlar, vahamet düzeyleri, etkileri ve dereceleri gibi hususlar dikkate alınmalı, buna göre; etki-tepki arasında denge bulunup bulunmadığı gözetilerek, failin başlangıçtaki haksız davranışına gösterilen tepkide aşırılık ve açık bir oransızlık saptanması hâlinde, failin haksız tahrik hükümlerinden yararlandırılması yoluna gidilmelidir.
Evrensel bir ceza hukuku temel ilkesi olan “kuşkudan sanık yararlanır” prensibi uyarınca bir olayda ilk haksız hareketin sanıktan mı, yoksa maktul ya da mağdurdan mı kaynaklandığının her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delillerle kanıtlanamaması hâlinde, oluşan kuşku sanık lehine yorumlanarak sanığın TCK’nın 29. maddesindeki haksız tahrik hükmünden yararlandırılması gerektiği hususunda herhangi bir tereddüt bulunmadığı açık ise de bu kabulün dosya kapsamından anlaşılan olayın gerçekleşme biçimine, somut olayın özelliklerine ve hayatın olağan akışına uygun düşmesi zorunluluğu karşısında her olayın kendine özgü koşulları değerlendirilerek bir sonuca varılmalıdır.
Diğer taraftan, ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usulüne uygun olarak toplanan delillerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektir. Gerek 1412 sayılı CMUK, gerekse 5271 sayılı CMK, adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle ulaşılma imkânı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir değişle adaletin tam olarak gerçekleşebilmesi için, maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edebilecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık …, inceleme dışı sanık… ve katılan …’un kardeş oldukları, katılan … ile inceleme dışı sanık… arasında arsa yüzünden daha önceden kaynaklanan bir anlaşmazlığın bulunduğu, bu arsanın üzerine duvar inşaatı yapan inceleme dışı sanık…’ye sanık …’in yardım ettiği sırada yanlarına gelen katılan …’un inşaatı yapmamalarını istemesi üzerine çıkan kavgada sanığın ele geçirilemeyen balyozla kafasına vurarak katılanı yaşamını tehlikeye sokacak şekilde ve vücudunda kemik kırığına neden olacak biçimde yaraladığı kabul edilen olayda;
Katılan, inceleme dışı sanık…’den satın aldığı arsa üzerine sanık … ve inceleme dışı sanık…’nin duvar inşaatı yaptığını görmesi üzerine onları uyardığında sanık … ve inceleme dışı sanık…’nin kendisine hakaret etmesi sonrası aralarında kavga çıktığını söylemiş, inceleme dışı sanık… ise yanlarına gelen katılanın kendisine hakaret ettikten sonra kendisine, sanık …’e ve anneleri olan tanık …’e vurduğunu beyan etmiş, tanık … de katılanın inceleme dışı sanık…’ye hakaret ettiğini, elindeki taşı…’ye attığını, ancak taşın isabet etmediğini, katılanın kendisini iteklemesi üzerine yere düştüğünü belirtmiş, sanık … ise inceleme dışı sanık… ile duvar inşaatı yaparken yanlarına gelen katılanın kendilerine hakaret ettiğini, tanık …’i iterek yere düşürdüğünü ve inceleme dışı sanık… ile kavga etmesi üzerine kavgayı sonlandırmak amacıyla araya girdiğini savunmuş ise de katılanın olayın başlangıcına ilişkin olarak inceleme dışı sanık…’den 20 koyun ve yedi dönüm arsa karşılığında satın aldığı yarım dönüme yakın arsaya inceleme dışı sanık…’nin duvar inşaatı yapması ve sanık …’in de ona yardım etmesi neticesinde aralarında anlaşmazlık çıktığını, olay günü de bu arsaya yapılan inşaatın sonlandırılmasını istemesi üzerine kavganın gerçekleştiğini ifade etmesi, inceleme dışı sanık…’nin kendisine ait arsa üzerine inşaat yaptığına ilişkin beyanının, sanık … ve tanık … tarafından da doğrulanması karşısında; söz konusu arsanın tapu kaydının getirtilmesi, satış yapıldığına ilişkin varsa tanıkların dinlenmesi ve arsanın kime ait olduğunun araştırılması neticesinde ilk haksız hareketin kimden geldiği tespit edildikten sonra sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının belirlenmesi gerekirken eksik araştırma ile hüküm kurulduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığı konusunda eksik araştırma ile hüküm kurulması isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan beş Ceza Genel Kurulu Üyesi; sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığı konusunda eksik araştırma olmadığı düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Van 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 25.02.2016 tarihli ve 321-125 sayılı direnme kararına konu hükmünün sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığı konusunda eksik araştırma ile hüküm kurulması isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 02.02.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.