Continued from:

Sonuç olarak, katılımcıların girmiş oldukları sınavlarda yaptıkları/yapamadıkları sorulara ilişkin olarak yanlışlarını/doğrularını, eksiklerini bilmek istemelerinin en doğal hakları olduğu, ayrıca yanlış olduğunu düşündükleri soruları konunun uzmanlarına incelettirerek sonucuna göre dava açma yoluna başvurabilecekleri, davalı idarelerin de şeffaflık ve açıklık ilkesi gereğince bu soruları ve cevaplarını tamamıyla açıklamakla yükümlü olduğu hususunda kuşku bulunmamaktadır. Bu itibarla, davalı idarelerce hukuki güvenlik, açıklık ve şeffaflık ilkelerine aykırı olarak sınavda sorulan soruların yayımlanmaması nedeniyle, davacı tarafından ülkemizin de taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan ve “hukuk devleti”nin vazgeçilmez ilkelerinden olan “hak arama özgürlüğü”, “adil yargılanma hakkı” ve “mahkemeye başvuru hakkı” çerçevesinde, ilgililer tarafından sınavda sorulan soruların kendilerine verilmesi talebiyle davalı idareye başvurabilecekleri kuşkusuzdur.

Olayda, davacının girmiş olduğu sınavda yaptığı/yapamadığı sorulara ilişkin olarak yanlışlarını/doğrularını, eksiklerini bilmek istemesinin en doğal hakkı olduğu, ayrıca yanlış olduğunu düşündüğü soruları konunun uzmanlarına incelettirerek sonucuna göre dava açma yoluna başvurabileceği, 4982 sayılı Kanun’un 5. maddesinde yer alan; “Kurum ve kuruluşlar, bu Kanunda yer alan istisnalar dışındaki her türlü bilgi veya belgeyi başvuranların yararlanmasına sunmak ve bilgi edinme başvurularını etkin, süratli ve doğru sonuçlandırmak üzere, gerekli idarî ve teknik tedbirleri almakla yükümlüdürler.” hükmü gereği davalı idarelerin dava konusu sınavla ilgili yapılan başvurunun gereğini yerine getirmekle yükümlü oldukları, uyuşmazlık konusu sınava ilişkin soru ve cevapların 4982 sayılı Kanun’un 15. ve devamı maddelerinde sayılan “Yargı denetimi dışında kalan işlemler, devlet sırrına ilişkin bilgi veya belgeler, ülkenin ekonomik çıkarına ilişkin bilgi veya belgeler, istihbarata ilişkin bilgi ve belgeler, idari soruşturmaya ilişkin bilgi ve belgeler, adli soruşturma veya soruşturma veya kovuşturmaya ilişkin bilgi ve belgeler, özel hayatın gizliliği, haberleşmenin gizliliği, ticari sır, fikir ve sanat eserleri, kurum içi düzenlemeler, kurum içi görüş, bilgi notu ve tavsiyeler, tavsiye ve mütalaa
talepleri, gizliliği kaldırılan bilgi veya belgeler” kapsamındaki bilgi ve belgelerden olmadığı, diğer taraftan 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na göre sınav soruları üzerinde telif hakkı bulunan A****** Üniversitesi Rektörlüğünün bu hakkının eser sahibinin rızası dışında eserin çoğaltılması ve yayınlanmasının yasaklanması ile sınırlı olduğu, sözü edilen güvencenin eseri açıklamama veya gizli tutma anlamında yorumlanma olanağı bulunmadığı, dava konusu sınava ilişkin sınav soruları ile cevap anahtarının ve optik cevap kağıdının 4982 sayılı Kanun’un temelini oluşturan “demokratik ve şeffaf yönetimin gereği olan eşitlik, tarafsızlık ve açıklık ilkeleri” kapsamında başvuran kişiye gösterilmesinin gerektiği, aksi durumun kabulü halinde hak arama özgürlüğünün, adil yargılanma hakkının ve mahkemeye başvuru hakkının engelleneceği sonucuna varıldığından, dava konusu işlemlerde hukuka uyarlık görülmemiştir.

Öte yandan, davalı idarelerce Bilgi Edinme Hakkı Kanunu’nun 10. maddesi uyarınca davacının sınav kitapçığı, cevap anahtarı ve cevap kağıdına erişiminin önünde herhangi bir hukuki engel bulunmadığı, bu yolu kullanmak suretiyle davacının kendi sınav kitapçığı ve cevap anahtarına ulaşabileceği belirtilmiş ise de; davacının yanlış olduğunu düşündüğü soruları inceleyebilmesi, bunlarla ilgili gerekli araştırmayı yapabilmesi, konunun uzmanlarına incelettirerek sonucuna göre dava açma yoluna başvurabilmesi için sınav kitapçığı, cevap anahtarı ve cevap kağıdına erişiminin (internet üzerinden T.C. kimlik numarası girilerek veya posta yoluyla gönderilmesi suretiyle) sağlanmasının gerektiği, davalı idarenin belirttiği yolun Anayasa ve uluslararası mevzuat ile tanınan hak arama hürriyetinin sağlanmasında tek başına etkili bir yol olmadığı açıktır. Nitekim, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 20.03.2013 tarihli E:2009/3020 K:2013/986 sayılı kararı, Danıştay 10. Dairesinin 09.05.2013 tarihli E:2009/8784 K:2013/4296 sayılı kararı, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 12. İdari Dava Dairesinin 08.11.2016 tarihli E:2016/260 K:2016/200 sayılı kararı da aynı yöndedir.

Yazı devam ediyor…