Continued from:

Bilge gülümsedi ve; “Ben bebekken, beni pekmez tabağı seçmiş olarak bulan dedemden biliyorum” dedi.

“Biz ikiz kardeştik. Ben dört tabak içinde pekmez ve balığı seçtim. Adalet, fakirlik, yolculuk ve bilgelik bana, servet, yetenek, güzellik ve kadınlar diğer kardeşime isabet etti. Biz, bir elmanın iki yarısı gibi birbirimizden ayrıdık.”

Sonra ateşteki odunlara düzen vermek için ocağa doğru eğildi ve dedi ki:

“Hayat kendi kuyruğunu yakalamaya çalışan bir köpeğin durumu gibi kendi karmaşıklığı ve bir o kadar da kendi basitliği içerisinde akar gider. Köpeğin ağzı dişli ve tehlikeli, kuyruğu ise dişsiz ve zararsızdır. Ne var ki bitmeyen bir kovalamacanın içindedir. Hayat ve kader, iyi günler, kötü günler asla sonu gelmeyen bir döngüdür. Tuttuğunu koparan çene de, hiç kimseye hiç bir zarar vermeyen kuyruk da aynı köpeğe aittir. Kuyruğunu yakalayıp ısıran bir köpek aslında sadece kendisine zarar vermiş olur. Kovaladığı şeyin aslında kendisi olduğunu bilse hiç bunu yapar mı? İşte böyle… İçinizden kim bir başkasına kötülük yaparsa ancak kendisine yapmış olur. Başkasının diye ısırdığın kuyruk senindir, senin kendi kuyruğundur.”

Sonra kendisini pür dikkat dinlemekte olanlara doğru yöneldi ve sırtını kerpiç duvara ilişen yastığa yaslayarak dedi:

“Çocukların önlerine koyulan tabaklara gelince… Bunlar Rabbin iyi, kötü günleridir. İnsanlar içinde dolanır durur. Her nimet ve karşılaşılan her şey kendi içinde bir iyi bir de kötü kader bulundurur. İnsanlar arar dururlar. İbadet aramak, hikmet ise bulduğunda onunla ne yapacağını bilmektir.”

Ali Aksoy – 18.08.2021