Eğer iletişim biliminin tek maddelik bir anayasası olsaydı, bu madde kesinlikle ve kesinlikle başlıkta okuduğunuz cümle olurdu…
Neyi bildiğin değil, kimi tanıdığın önemlidir !
Gerçekten de öyledir. Öyle olduğu için, iki cümleyi bir araya getiremeyecek kadar bilgisiz, sosyallik dışında neredeyse hiç bir erdeme sahip olmayan tipolojiler bile, “Yahu şu adamı ya klonlamak ya da yüzyıllarca saklayıp fikirlerinden, eserlerinden istifade etmek gerekir” diyeceğiniz bir çok kişiden daha iyi konumlara gelir ve çok daha rahat bir yaşam sürerler.
Hayır, bunu onları aşagılamak için söylemiyorum, asıl değer görmesi gerekenlerin görmedikleri, göremedikleri değere ah etmek için söylüyorum…
Yoksa siz de olanca saflığıyla; “Nasıl yani, bu adam şimdi açıkça bilgiyi ve bilmeyi küçümsedi mi ?” diyenlerdensiniz ?
Evet… Net olarak evet… Çünkü insan sürüsünün anladığı, öncelik vererek önemsediği şey erdem, bilgi, yetenek gibi şeyler değildir. Konusu belki başka bir yazı ile anlatılması gereken bir çok sebeplerle insanlar, tanışıklık, aşinalık, bilinirlik, popülerlik, benzerlik gibi kavramlar ve bu kavramlar çercevesinde belirlenen güvenlikle daha çok ilgili ve yakındırlar. Yeni şeyler bilinmezdir. Korkutur. Risk barındırır.
Tanışıklık, ise temelinde bilinirlik ve güven barındırır. Eğer yaşadığınız toplumda işbölümü gelişmiş ve bazı kişiler bazı konularda karar vermeye yetkilendirilmiş ise, o karar vericiler, karar verirken de biraz önce saydığım yaşamsal evrimsel itkilerin baskısı altında davranırlar. Bunun ne kadar ayırdında olduklarının yaşanan hayat içerisinde hiç bir önemi yoktur. Önemli olan şey, güvenli olanı tercih etmeleridir.
Böyle olduğu için bir iş ilanı bir milyon farklı sitede yayınlanmış olsa bile istatistiksel olarak işe girenlerin hatırı sayılır bir çoğunluğunu, kendi cv meziyetleri ile değil, şirketteki bir tanıdıkları veya referans olan şirket dışı bir tanıdık vesilesiyle işe başlarlar.
Yazı devam ediyor…