Continued from:

Eski Türklerde hükümranlık il’e aittir. Küçük illerde bütün il, bir millet meclisi durumunda
idi. Halkın kaderini bu meclis yönetirdi. Büyük illerde boy beylerinden kurulu şölen adlı
kurum, il’e ait işlere karar verirdi. Hakanlıklarda ise, millet meclisi görevini kurultay yerine
getirirdi. Bu meclislerin çalışmalarına kenkeş denirdi. “İl mi yaman bey mi yaman” atasözü
de hâkimiyetin hakanda olmayıp il’de olduğunu gösterir. Çünkü hakanı seçen ve tahttan
indiren de yine kurultaydır. Savaş ve barış ilanı gibi önemli işler kurultayın kararı ile olurdu.
Emretme yetkisi, hükmedebilme ve idari kuvvet anlamlarına da gelen hâkimiyet, kaynağı
bakımından üçe ayrılır. Bunlar; gelenekçi, kanuni ve karizmatik hâkimiyettir. Gelenekçi
hâkimiyet eskiden beri süre gelen ve değişmeyeceğine inanılan düzenin meşruiyetini
benimsemeye dayanır. Kanuni hâkimiyet ise; hâkimiyetin esasının kanunlarla belirlendiği,
hükmedenlerin objektif kurallara göre görev yaptığı hâkimiyet türüdür. Üçüncü tip hâkimiyet
de karizmatik hâkimiyettir. Bu tipte hâkimiyetin kaynağı tanrıdır. Hükmetme yetkisi tanrı
tarafından verilmiştir.

Esas olan, tanrının verdiği ve yöneticiyi diğer kimselerden ayıran özellikler (karizma) dır. İşte
Türklerdeki yönetim anlayışı bu türdendir. Türk hâkimiyetinin kaynağı tanrıdır. Tanrı
hakanları göreve getirmiş, hakan tanrı istediği için, kendisine “kut” (devlet, iktidar, iyilik,
talih) verdiği için yönetim hakkına sahiptir. Türk hakanı âdeta göğün yer yüzündeki
temsilcisidir.

Laszlo ve Radroff’a göre göçebe Türklerde, büyük ve küçük oymak yöneticilerinden hiçbiri
seçme yoluyla iktidara gelmemiş ve hakanlık hiçbir zaman seçim yoluyla kazanılmamıştır.
Devlet yönetme yetkisi bütün aile mensuplarına verilmiştir ve bu durum göçebe inanç ve
düşünüş biçiminde hakanlık yetkisinin göğe ait olması ve tanrısallığı anlayışı ile ilgilidir. İşte
bu nedenledir ki, eski Türk geleneklerinde kağan ailesinin ya da hanedanının kutsallığı açık
olarak görülmektedir. Öyle ki hükümdar ailesine ya da hanedana mensup olanların kanının
akıtılmasının yasağı Türkler Müslüman olduktan sonra da devam etmiş hatta Osmanlı
hanedanı için de geçerliliğini korumuştur. Hükümdar ailesine mensup bir kişinin öldürülmesi
gerektiğinde kanlarının akmaması için (çünkü o kan kutsal sayılıyordu) kendi oklarının kirişi
ile boğulurlardı.30

Dikkat edilecek olursa görülür ki , her toplulukta bir otorite vardır. En basit bir insan
topluluğu olan ailede dahi, babanın ev halkı ve çocuklar üzerinde otoritesi mevcuttur.

Dip Notlar:

30 Mehmet Arslan, Kutangu-Bilig’deki Toplum ve Devlet Anlayışı, İstanbul Üniversitesi Yay.3411, İstanbul 1987, s. 59.

Kitap devam ediyor…