Continued from:

düz durdukça taht sallanmaz. Eğer üç ayaktan birisi yan yatarsa diğer ikisi de kayar ve üzerine
oturan yuvarlanır. Bak benim tabiatım da yana yatmaz, doğrudur. Eğer doğru eğilirse kıyamet
kopar. Ben işleri doğruluk ile hallederim, insanları bey veya kul diye ayırmam. Elimdeki bu
bıçak biçen ve kesen bir alettir. Ben bıçak gibi keser atarım. Hak arayan kişinin işini
uzatmam. Şeker, zulme uğrayarak benim karşıma gelen ve adaleti bende bulan kişi içindir. O
insan benden şeker gibi tatlı ayrılır. Acı ot ise zorbalar ve doğruluktan kaçan kimseler içindir.
Bunlar kavga edip bana gelen ve verdiğim hükümden dolayı hint ilacı içmiş gibi yüzlerini
ekşitirler. Benim bu asık suratlılığım, sertliğim bana gelen zalimler içindir. İster oğlum, ister
yakınım veya hısımım olsun, kanun karşısında benim için bunların hepsi birdir. Hüküm
verirken hiç biri beni farklı bulamaz. Beyliğimin temeli de doğruluktur.”
Adaletin uygulanması için yasaların olması ve hükümdarların adil olmaları yeterli
görülmemiştir. Hükümdar adına yasaları yurdun her yerinde uygulayacak olan memur ve
hakimlerin de üstün seviyede olmalarına dikkat edilmiştir. Adaletin gerçekleşip
gerçekleşmediğini hükümdar çoğu kez bizzat kontrol etmiştir. Tabi ki devletin büyümesiyle
sınırlar genişlemiş, zamanla böyle bir şeyin yapılması artık mümkün olmamıştır. Adaletin
uygulandığından ve yerini bulduğundan herkesin emin olması için mahkemeler kesinlikle
aleni yapılmıştır. Davalara bakmak üzere yapılan oturumlarda kadıların yanında bir bilir kişi
heyeti bulunmaktadır. Sicile geçen kararların altında adları bulunan beş, altı bazen daha fazla
bulunan bu şahitler heyeti mahkemeye jüri mahiyeti kazandırmışlardır. Adalet kavramı eşitliği
özünde taşır. Sanık veya davacının sultan veya aciz bir kişi olması sonucu asla etkilemez.
Adalet, sadece halkın çoğunluğunu oluşturan Müslümanlar için geçerli değildir. Mahkeme ve
divan önünde Hıristiyan ve Museviler de Müslümanlarla aynı seviyededir. Onlara hiç bir
farklı muamele yapılmadan kararlar adaletle uygulanır.

Onlar da kanun çerçevesinde mahkemeye başvururlar, problemlerini divana götürebilirler,
savunmalarını yapabilirler ve haklarını savunabilirlerdi. Türkler kendi aralarında olduğu gibi
yabancıların da düşünce vicdan özgürlüklerine her zaman saygılı olmuşlardır. Türkler hukuki
konularda olduğu gibi inanç özgürlüğü konusunda da yabancılara daima anlayışlı
davranmışlar ve baskı yoluna sapmamışlardır. Eski Türk devletlerinde çeşitli inançlardaki
insanlar, inançlarına göre rahatça hareket edebildikleri gibi Selçuklu ve Osmanlılarda da bu
anlayış ve hoşgörü her zaman olmuştur.

Kitap devam ediyor…