Continued from:

Devlet, cemiyeti oluşturan birimler görünümündeki mesleki toplulukların ortak bir gayenin
gerçekleşmesi konusunda teşkilâtlanmasından, tek ve sabit bir yönetim sistemine tabi
olmasından meydana gelir .Şüphesiz böyle bir hadisenin meydana gelebilmesi için hakim bir
iktidarın varlığına ihtiyaç vardır .Bu hakim iktidara devlet kudreti veya devlet iktidarı denir.
Hâkimiyetin kaynağı konusunda yapılan diğer bir sınıflandırma da; hâkimiyeti dini bir esasa
dayandıran teokratik görüş ve halka (siyasi topluma) dayandıran demokratik görüş
şeklindedir.

Hürriyet ve bağımsızlık Türk milleti için her dönemde temel hayat şartı olmuştur.
Faaliyetlerini, kendi inanç ve düşünceleri doğrultusunda gerçekleştirmek, başka toplumlara
bağlı olmamak, şartlar ve imkânlar ne olursa olsun bu uğurda mücadele etmek Türk milletinin
asla vazgeçmediği hayat yolu olmuştur.31

Türk yönetim sisteminde hâkimiyetin kaynağı konusunda beslenen; ilahi görüş başka
milletlerde de görülmüştür. Fakat, Türk yönetim sistemini diğerlerinden ayıran en önemli
özelliği; yönetimin ilahi kaynaklı, ama dinî olmamasıdır. Diğer toplumlarda devlet başkanı,
aynı zamanda tanrının bir elçisi ve dinin temsilcisidir. Devlet başkanının bu dini özelliği,
doğal olarak onun hata yapmayacağı, mükemmel olduğu fikrini doğurmuştur. Türklerde ise
ilahilik sadece görevle ilgilidir. Türkler Müslüman olduktan sonra hâkimiyet konusundaki
inanç da İslâmî bir şekil alarak devam etmiştir. Yönetim Allah’ın nasîbi ve
görevlendirmesidir.

Karahanlı ve Gazneliler’de bâriz olarak yaşayan bu inanç Yusuf Has Hâcip’in ünlü eserinde
de geçmektedir. Hâcip hakana seslenerek, yönetime kendi gayretiyle gelmediğini, Tanrı
tarafından kendisine bu görevin bir lütuf olarak verildiğini söyler.32

Eske Türklerde hakanlar hâkimiyeti töre çerçevesinde kullanmak zorundadır. Hakan töreye
uymazsa tanrı kut’unu geri alacaktır. Bu nedenle meşruluğun ölçüsü de töredir. Bu şekilde
kalıplaşmış olan bu inanç yüzyıllarca Türklerin hayat tazını belirleyen ölçü olmuştur.
Selçuklular ve Osmanlılarda da, hükümdârın kendi insiyatifi ile değil, belli başlı kurallara
(töre, fıkıh, kurul kararları, fetvalar, vb) hükmetmesi zorunludur. Ayrıca hükümdarın bizzat
kurallara uyması, halkın güvenini kazanabilmesi için çok önemli bir ölçüdür.

Dip Notlar:

31 Süleyman Kazmaz, Atatürk’ün İstediği Medeniyetin Işıkları, Atatürk Kültür Merkezi Yay., Ankara 1997, s.
27.
32 Abdülkadir Karahan, Türk Kültür Ve Edebiyatı, M.E.B. Yay. 160, İstanbul 1998, s. 23

Kitap devam ediyor…