Continued from:

Türkler Müslüman olduktan sonra toprak sistemleri temelde aynı kalmakla beraber görünüşte
İslâmi bir şekil almıştır. İslâmiyet’ten önce Türklerde, toprağa bağlılık olmadığı için oturmuş
toprak sistemi yoktur. Türkler Müslüman olduktan sonra sabit bir toprak sitemi
oluşturmuşlardır.

Tanınan bazı haklar ile köylüler “yarıcı” veya köle durumuna düşürülmemeye çalışılmıştır.
Köylü işleyebildiği kadar toprağı kendi mülkü kabul etmiş ama bu toprağı hibe, vakfetme,
satma gibi yollar ile elinden çıkarma hakkına sahip olmamıştır. Yalnız şehir ve kasabaların
çevresindeki sulak araziler ve meyve bahçeleri şahısların özel mülkü olmuştur. Bu arazilerin
büyüklükleri de sınırlı tutulmuştur. Tarım toplumlarında ekonominin temel kaynağı topraktır.
Bu tür toplumlarda geniş toprak parçasını ele geçiren grup yada kişiler büyük imkânlara
kavuşmaktadır. Ama özellikle Osmanlı toprak sistemi toplumda böyle bir dengesizliğin
oluşmasını engellemiştir. Zaten devlet sisteminde bütün unsurlar dengeli bir toplum kurmak
için birbirini tamamlar şekilde tasarlanmıştır.

Sosyal bilimciler “ayan” veya “eşraf” diye adlandırılan zümrelerden söz etseler de bu
zümreler hukuki veya geleneksel sınırlarla ayrılmış sosyal sınıflar değil, görev sıfatlarıdır. Bu
sıfatlar zengin kimselere verilmekte ise de babadan oğula intikal etmesi mümkün olmadığı
gibi daha çok güzel huylu, yardımsever, bilgili olan kimselere verilmiştir. Yani zenginlik tek
kriter değildir. Bu kimseler küçük kasabalarda, kendi bölgelerinde saygıya layık kimselerdir.
Köy imamı veya papazı, tekke şeyhi, yiğitbaşı ve başka ileri gelenler de sosyal itibara sahiptir.
Çünkü bunlar aynı zamanda hükümetle köylülerin irtibatını sağlayan kimselerdir. Bilgileri, iyi
ahlakları ve diğer yetenekleri ile halk arasında sevilmişlerdir. Ama şer’i ve örfi kanunlar
önünde ve ekonomik imkânlar bakımından diğer bütün ahali ile eşittirler.

Yöneticiler, bilhassa hükümdarlar toplumda sınıfların ortaya çıkmaması için azami gayret
göstermişlerdir. Hatta hükümdarlar, ileride imtiyazlı bir sınıfın doğmasını önlemek amacı ile
tanınmış ve köklü ailelerin kızlar ile evlenmekten kaçınmışlardır. Zira kan bağı yolu ile belli
bir zümre devlet imkânlarını ele geçirip kendi çıkarları için kullanabilecektir.

2.3.Sosyallik

Hiç bir dönemde bir kişinin bir ailenin veya bir zümrenin tekeli altında bir devlet şekli
Türklerde görülmemiştir Türk devletleri en üst seviyeden en alta kadar daima sosyal devlet
olmaya gayret etmişlerdir. Dede Korkut’dan öğrendiğimize göre hakanlar, boy beyleri,
hatunlar, şölen denen ziyafetler vermişlerdir.

Kitap devam ediyor…